23 Nisan 2019 Salı

Kadın mı Zor, Erkek mi?




Hayatta en zor ve en keyifli şey ne deseler,

herhalde “Kadın olmak” derdim.


Bir kadının gücü, yüreği, sevdası, analığı, evlatlığı,

arkadaşlığı, desteği, fedakârlığı, ileri görüşü, sağduyusu,

sabrı ve her zorluğa karşı ayakta durabilmesi

kadına has bir durum gibi geliyor.


Tabii ki istisnaların olduğunu da unutmamak gerekir.

Ama biz çoğunluktan ve genel durumdan bahsediyoruz.


Hayatta en zor ve en keyifli şey ne deseler,

herhalde “Kadın olmak” derdim.


Bir kadının gücü, yüreği, sevdası, analığı, evlatlığı,

arkadaşlığı, desteği, fedakârlığı, ileri görüşü, sağduyusu,

sabrı ve her zorluğa karşı ayakta durabilmesi

kadına has bir durum gibi geliyor.


Tabii ki istisnaların olduğunu da unutmamak gerekir.

Ama biz çoğunluktan ve genel durumdan bahsediyoruz.


Erkekler kadını çok sever gibi gözükse de,

kadın en çok nefret ettiklerinin arasındadır.

Trafikte sevmez, iş hayatında sevmez,

çok aradığında sevmez, aramadığında sevmez,

kıskanmadığında sevmez, kıskandığında sevmez…

Fikri olmadığında sevmez, fikir verdiğinde sevmez,

yemek yapmadığında sevmez, oyunda yenilince sevmez,

başkasıyla konuşurken hiç sevmez.


Genelde kadınlar için,

“Hiçbir şeyle mutlu olmuyor.” deseler de,

kadınları da kolay kolay aratmazlar.


Bir kadından beklenti çok büyüktür.

Kadınların mükemmel erkek arayışı gibi,

onlar da mükemmel kadın ararlar.


Basit gibi görünseler de

kendi dünyalarında onlar da karışıktır.

Anlaşılmak isterler

ama anlamak konusunda çok yetenekli değillerdir.


Erkek olmak, duyguları saklayarak yaşamayı öğrenmektir.

Güçlü olmak zorundaymış gibi davranıp

çoğu zaman yalnız kalmaktır.

“Bir şey yok” diyen cümlesine

koca bir dağ sığdırmaktır.

Sevmeyi bildiği hâlde,

göstermeyi öğrenememiş olmaktır bazen.


İki tarafın da birbirinden çok farkı yoktur aslında.


Tüm bu zorlukları düşününce

yine de kadın olmak… başka bir şey.


Hem kırılgan hem güçlü,

hem çocuk hem anaç,

hem suskun hem anlatan…

Bazen yalnızlığında saklanan,

bazen kalabalıkta sesi duyulmayan…


Kadın olmak,

görünenden çok daha fazlası olmaktır.


Sevildiğinde hayatı yeşerten,

değersizleştirildiğinde kendini bile unutan bir hâl...


Bir kadının gerçek değerini bilenin

hayatı kolay olur.

Ama onu anlamayanın,

tüm ömrü eksik geçer.


Sevgiyle kalın,

Belgin Baykal

19 Nisan 2019 Cuma

Teşekkür Etmek Gerek Hayata!









"Üzülme" der Mevlânâ ve devam eder:

Kızma hiç kimseye yaptıklarından dolayı,
aksine teşekkür et ihanet edenlere, sadakati öğrettikleri için…

Minnet duy yalancılara,
doğrunun farkına varmanı sağladıkları için…

Mutsuz edenlere dua et,
mutluluğu daha derin hissettirdikleri için…

Herkesi sev, yaşamına bir anlam kattıkları için…

Hayat bu yüzden daha güzel,
siyahlar beyazı fark ettirdiği için."

Hayata bakış açımız, bizim mutluluğumuzdur.
Eğer her şeyde bir kusur arıyorsak,
başımıza gelen olaylarda "Neden her şey beni buluyor?" 
diye isyan ediyorsak, mutsuz olmaya adayız.

Bunları bir ödül olarak görmeyi öğrenmeliyiz.
Yaşanılanlar bizim için değerli öğretilerdir.
Gittikçe zorlaşan hayat şartlarında,
birbirimizi mutlu edecek olaylarla beslemeliyiz.

Kimseyi mutsuz ve tedirgin etmeye hakkımız yok.
Sürekli size sorun getiren ve mutsuzluk yaşatan insanlar,
yalnızlığı istemeden kendileri seçerler.
Bunun adını da “karakter” koyarlar:
"Kimseyi umursamam, onlar beni umursasın" hali…

Size ne yaptıklarının farkında bile değillerdir.
Ama siz yapılan her şeyin farkında olursunuz
ve ona göre davranmayı tercih edersiniz.

Bazen idareci kimliğinizle, bazen zorunluluktan
bu kişileri hayatınızda tutarsınız.
Onlardan hayatımıza yansıyan olumlu ya da olumsuz her şey
bizim tecrübemiz olur.

Karşımıza çıkan insanların hepsinin
bizim hayatımızda bir görevi vardır.
Tıpkı bizim de onların hayatında olma görevlerimiz gibi…

Karşılıklı olarak hayatlarımızda yaptığımız bir alışveriştir yaşanılanlar.
Kimisi acı, kimisi mutluluk verir.
Bazıları büyük öğretilerimiz ya da öğrettiklerimiz olur.

Bazen yaşadığımız olumsuz şeylerin
hiç bitmeyeceğini düşünürüz.
Ama her şey gibi, mutsuzlukların da bir sonu vardır.

Bu sürede yaşadıklarınızı nasıl karşıladığınız
ve mücadele edişiniz çok önemlidir.

Bir daha aynı hataları tekrarlamazsanız,
paha biçilmez bir tecrübe kazanırsınız.
Yani mutluluğunuzun anahtarı artık elinizdedir.

Neyin iyi, neyin kötü olduğunu ayırt etmeye başladığınız zaman,
başlamıştır tecrübeyle yolculuk.

Geriye dönüp baktığınızda, yaşadığınız her şey için
hayata ve kişilere teşekkür edebiliyorsanız,
artık mutlu olmayı bilen bir insansınız.
Hayatınızda en güzel makama erişmişsiniz.
Kendinizi tebrik edebilirsiniz artık.

"Başkalarının acılarından, geçmiş felaketlerden ders alanlar,
gerçekten mutlu kimselerdir." – Hz. Ali

Belgin Baykal

14 Nisan 2019 Pazar

Eşinden Boşanan Çocuğundan da Boşanır mı?



En ufak sevgisini ve ilgisini bile esirger o masum kalplerden.

O zaman düşünürsünüz, nasıl bir insan 

çocuğundan da boşanabilir diye.


O çocuğun günahı nedir?

Kendi talebi olmaksızın dünyaya gelen bir masumdur.

Yanlış kararlar ve yanlış seçimler o çocuğu suçlu kılar.

Hayatı boyunca hep bir yerlerde bir şeyi eksik kalır.

Hiçbir zaman kendisini tam hissedemez.

Adını koyamadığı birçok duygunun altında ezilir.

Anne ve babasının ayrılığını anlamıştır ama

kendisiyle olan ayrılığı bir türlü kavrayamaz.


Bu hayatı ya da bu ebeveynleri hak edecek ne yapmıştır?

Tek suçu, onların çocuğu olmasından başka bir şey değildir.


İşte bu eksikliklerle büyüyen çocukların karşısına,

yıllar sonra çıkan anne ve babalar,

nasıl bir düşünce tarzıyla geçer karşısına:

“Ben senin annenim.”

“Ben senin babanım.” der…


En zor zamanlarında,

en çok ihtiyaç hissedildiği anlarda

kendi bencilliklerinden yanında olmayan kişiler,

çocukları iyi yerlere gelip para kazanınca

ya da kendileri elden ayaktan düşüp bakıma muhtaç olunca,

karşılarına çıkıp rahatça evlat olmalarını talep edebiliyorlar.


Kendileri anne baba olamadan,

karşı taraftan evlatlık görevlerini yapmasını beklemek,

nasıl bir bencilliktir?


İşte bu aşamada çocuğun yine yükümlülükleri bitmez.

Bu sefer vicdanı ve haklılıklarıyla sıkışır kalır.

Kendisini yine kötü hisseder.

Bir yanı nefret ederken,

diğer yanı acıma ve yardımdan yanadır.


Yani o boşanmadan sonra,

kendisini hiçbir zaman tam olarak iyi hissetmez.


Çocuklarınıza ayrıldıktan sonra bunları yaşatmayın.

Onların kalplerinde büyük kırgınlıklar yaratmayın.


Eşinizden boşanabilirsiniz,

ama çocuğunuzdan asla boşanamazsınız.


O çocuğun kırgınlıkları ve beklentileri,

sizin hayattaki bütün başarılarınızı engeller.

Hiçbir zaman mutlu olamazsınız.


Çocuk, Allah’ın herkese nasip etmediği çok özel bir ödüldür.

O bir emanettir.

Siz de o emanetlerinize en iyi şekilde sahip çıkmak zorundasınız.


Çocuklarınızdan esirgediğiniz her sevgi ve zaman,

gün gelir veremediğiniz hesabınız olur.


Sevgilerimle,


Belgin Baykal


Erkekler Aldatmalı mı? Gerçekten!







Aile terapisti Dr. Susan Mandel,
“Erkeklerin aldatmakla ilgili sorunları şu:

Erkekler kadınlar gibi ilişkilerde yapıcı ve iletişime yatkın değiller.” diyor.
“Bunun sonucunda ise, ilişkilerinde yaşadıkları boşlukları
 dışarıda başka kadınlarla doldurmak istiyorlar.”
Çözüm iletişimde gizli…

Bu yazıyı okuyunca şaşırdım doğrusu,
erkekler üzerinde aldatma bir gereklilik sanki.
“Kendimi ifade edemiyorum, iletişim de kuramıyorum,
o zaman aldatmam kaçınılmaz.”

Gerçekten de iletişime yatkın değillerse,
başka kadınlarla iletişimi nasıl sağlayacak?
Yeni bir can, yeni bir kan iyi mi gelecek?
Bir yenisinde de aynı sorunu yaşadığı zaman diğerine mi geçecek?
Yani! Hayatı daldan dala atlayarak,
arkasında bir sürü yaralı kalp bırakarak mı geçecek?

Peki! Bu geçişlerde düşme yaşamayacak mı?
Sorunların üzerini örtüp diğerine gitmek bir erkeğe ne kazandıracak?

Sadece erkeklerle bir araya geldiklerinde
egolarını şişirecek hikâyelerden ibaret olmak
ya da işler kendi kontrolünden çıkarak 
yuvasının dağılmasına kadar gidecek.
Gerçeklerinde hep bir arayış, pişmanlık ve kendisinden
memnun olmama hali olacak.

Son günlerde erkekleri anlatan bütün uzmanlar,
bir belgesel sunar gibi anlatıyorlar:

“Erkekler avcıdır, avlarını yakalamak için türlü türlü yalanlar söylerler,
kendilerini olmadıkları gibi gösterirler.
Amaçları tamamen avlanmak ve çiftleşmektir.
Testosteronları, yani erkeklik ve iktidar hormonları fazla çalıştığı için
aldatmaya çok yatkınlardır.
Bir de çok eşli.
Beraber olduğu dişisi ona eski ilgi ve alakayı göstermiyorsa,
hemen başka avlara çıkarlar ve
kendilerini rahatlatmak için ona değer 
veren dişilerle beraber olurlar.”

Bir yandan dinliyorum, bir yandan okuyorum,
bir yandan da gülüyorum bu olanlara.
Doğruluk payı var tabii ama anlatım komik
Erkekleri getirdikleri son nokta:
Amaçları sadece çiftleşmek olan
ve ihtiyaçları için yaşayan ruhsuz, aşksız, ilkel insanlar!

Demek ki, aşk acısı çeken ve çektikleri acıdan dolayı
geride bu kadar güzel eserler bırakan şairlerimiz,
bestekârlarımız, ozanlarımız
çiftleşemedikleri için mi yazmışlar, çizmişler?
Bu kadar basit mi düşünmüşler yani?

Erkekler kadınlardan daha çok âşık olurlar ve acı çekerler.
Bunu kimse bilmez.

Bugünün ilişkilerini düşününce,
artık erkekler kadınlardan bıktılar.
Kadınları elde etmek o kadar kolay bir hâl aldı ki…
Hatta onlar beğendikleri erkeğe kendileri teklif eder hâle geldi.
Bu durumda erkekler aşklarını yaşayamaz oldular.
Çünkü çokluk onların tüm hevesini kesti.
Hiç peşinden koşturmadan,
kapısına kadar kendi istekleriyle gelen kadınlara
cinsellikten öte bir duyguyla bakamaz oldular.

Artık erkeklerin günahını almayın boşuna.
Biraz rahat bırakın, kendilerine gelsinler.
Sizi elde etmek için çaba harcasınlar.

Eski şairlerimiz aşklarından ölüyorlardı,
çünkü kavuşamıyor ve büyük hasret çekiyorlardı.
Onun için de sevdaları çok kıymetliydi.

Bir de günümüze bakın!
Her dakika deli gibi bir iletişim…
Bir yerden kapasan diğer yerden baş gösteriyor.
24 saat göz hapsi:
“Kiminle görüştün?”
“Kimi araştırdın?”
“Kimi merak ettin?”
“Kimin paylaşımını beğendin?”

Kavga sebebi oldu.
Ayrılsan her yerden sil,
resim kaldır, bağlantıları kes!
Büyük zaman kaybı…

İki taraf uzun yıllar ilişki yaşamış gibi
yorgunluk içinde ayrılır.
En uzunu 5 yılı geçmez, o ayrı.

Herkesin ilişkilerini gözden geçirip bir şeyler yapması gerekir.
Hayat sosyal medyadan ibaret olmamalı.

Sevgilerimle,

Belgin Baykal

Ezik Demeyin Kimseye

Toplumun sessiz kahramanlarıdır onlar. Kendini öne atmayan, ama her şeyin farkında olan insanlar. Onlara ezik derler, çünkü bağırmazlar. Çün...