30 Mayıs 2021 Pazar

Sadakat Kontrol Edilir mi?

 



Sadakat denilince akla sadece ikili ilişkiler gelmemeli!

Bu her şeyi içine alan bir duygudur. En yakınlarına bile davranışın, şeffaflığın, onlara karşı duruşun ve zarar gelmesini istememen de sadakattir.

Birisinin size sonuna kadar güvenmesi, her konuda “o yapmaz” düşüncesi, sizin ona verdiğiniz güvendir yani sadakatinizdir. 

Sadakat kontrol edilebilir mi? Ya da ne kadar edebilirsiniz? 

Bu bana göre içten gelen ve çevreyle şekillenen bir durumdur.

Yani içinizde olan bir şey, siz çıkmaza düştüğünüz zaman ortaya çıkar. 

Kötü olan şeylere zaafınız varsa işiniz daha da kolaylaşır.

Sadece mazeretlere ihtiyaç duyarsınız. 

“Sor bakalım niye yaptım?” der gibi…

Mutsuz, itibarsız, güvensiz, aldatılmış ya da aldanmış, kompleksli kimselerde daha kolay başlayabilir.

Çünkü ruh ve nefsi buna hazırdır. 

Çevresinde bu duygudan uzak kimseler varsa yanılması ve hata yapması daha da kolaylaşır.

Kaybedeceklerine değil, kazanacaklarına odaklanır.

Anlaşılmayacağını ya da küçük aldatmaların ne zararı olabileceğini düşünür.

Zamanla bununla yaşamaya da alışmaya başlar.

Artık yalan söylerken de zorlanmaz. Önce kendisini ikna eder, gerçekmiş gibi anlatması için bu gereklidir.

Hatta onun için bir oyun halini alır. Ta ki olaylar istemediği yere gelene kadar.

Sadakat ve güvenilirlik bir konfordur aslında…

Karşılıklı olursa asla yıkılmazsınız. Üstünüze atılanlar bile sizde kalmaz. 

Doğru ve güvenli bir hayatı seçmeniz sizin mutluluk anahtarınızdır.

İş hayatınızdan, aile hayatınıza kadar her şey yolunda gider. 

Çünkü yanlış bir şey yapmamışsınızdır. 

Güvenin olduğu yerde zamanla özgürlük başlar. 

Kimse sizi kontrol etme ya da şüphelenme riskine bile girmez. 

Son derece emindir.

Ama sadece sizin emin olmanız yeterli olmaz, sizin de karşı taraf için aynı olmanız gerekir.

Yani sonuna kadar güvenilir olma hali.

 O zaman ilişkiler daha güzel, hayat daha yaşanabilir bir hal alır.

Sadakatsizlik, mutsuzluğun temelini atar. 

Bu duygulara yatkınsanız uzak durmak için elinizden geleni yapın, kaybedecekleriniz kazanacaklarınızdan çok daha ağır olabilir.

Sevgiyle ve sadakatle kalın…


Belgin Baykal










1 Nisan 2021 Perşembe

Suçlu Ebeveyn Olmak!











“Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı asla unutmazmış”.

Hepimizin çocukluk dönemi kurdun kışı gibidir. Bir sürü hasarlar alırız kimisini atlatır, kimisini bir türlü aşamayız. Kocaman insanlar oluruz, iş sahibi, eş sahibi hatta çocuk sahibi ama yine de o çocuklukta yaşanan her ne ise yakamızı bırakmaz. Çok güzel bir çocukluk geçirmişizdir belki, annemizin babamızın hayatlarının tam ortasında gözlerinden bile sakındığı, korumalı ve zenginlik içinde. Belki aile kavgalarının ve şiddetin olduğu bir evde hep dışlanarak. Belki de boşanmış bir anne babanın arasında kalarak tüm duyguları tüketilmiş, koruyalım derken daha çok zarar verilmiş biri. Ya da çok küçük yaşta çalışmak zorunda kalarak eğitimini tamamlayamamış ama hayatı erken yaşta öğrenmiş. Belki çok uzak bir köyde mahrumiyet ve yokluk içinde törelere boyun eğerek… Ya da çok kalabalık bir ailede adının bile hatırlanmadığı, tek derdin namus ve geçim olduğu. Nasıl yetiştirilirsek yetiştirilelim her zaman geçmişte bizi yaralayacak ve günümüze taşıdığımız bir derdimiz olacaktır. Hayatın içinde kendimizi ne zaman yetersiz hissetsek, ilişkilerimizde ya da işimizde başarılı olamazsak, ilk aklımıza gelen anne ve babamızın biz de yarattığı psikolojik etkiler olacaktır. -Babamı dinlemeyecektim, -Annem beni rahat bırakmadı, -Beni çok serbest bıraktılar ya da nefes aldırmadılar. -Onları çok küçük yaşta kaybettim. Bu yalnızlığı haketmemiştim. -Beni zaten hiç sevmediler, ben onların hayal kırıklığıydım… Ya çok sevilmekten, ya ilgisizlikten ya da fazla korumacılıktan bir şekilde şikayet edecek ve suçlanacak kişilerdi onlar. Elimizde tutunacak bir acı aramaktı aslında yapılan. Gerçekten çok hatalı ebeveynleri geçiyorum ‘kırmızı oda’ misali. Onları aşıp bugüne gelmiş bir insanı ancak mutluluk yıkar diye düşünüyorum. Çünkü bilmediği tek duygu odur. Bir de yaptığı her şeyi başa kalkan ve beklentili ebeveynler var. -Bizde evlat mı var? -Başkasının çocukları her gün arıyor annesini babasını? -Hiçbir faydanızı görmedik daha bizden ne bekliyorsunuz? Şeklinde. Çocuk Allah’ın bir hediyesidir, en iyi şekilde yetiştirmek ailenin görevidir. Ama mutlu olur ya da olmaz, bu da yetişen çocuğun karakteridir. İki tarafta üzerine düşen sorumlulukları bilirse ve sahip olduklarına değer verirse geçmişte yaşananlar ya da etkileri günümüze zor yansır. Bize yapılanları değil, yapılmayanları görmek! O zamanın şartlarını unutup günümüzle kıyaslamak, hoşgörüyü ve merhameti unutmak, bizi mutsuzluktan başka bir yere götürmez. İyilik yapın, iyi düşünün ve çalışın. Başarının ve mutluluğun sırrı budur. Sevgilerimle, Belgin BAYKAL

19 Şubat 2021 Cuma

Kendimizi Ne Kadar Tanıyoruz?





Benim işim gücüm kendimi incelemek: Yapacak başka işim de yok zaten. 

Bakıyorum da öyle çürük taraflarım var ki söylemeye zor varıyor dilim. 

Sağlam neyim var? Her an sendeleyip düşebilirim. 

Gözlerim bir şöyle görüyor, bir böyle. Açken başka adamım sanki, yemekten sonra başka. 

Keyfim yerindeyse, hava da güzelse kötü kişi değilim: Ama bir şey canımı yakmaya görsün, asık suratlı, aksi, yanına yaklaşılmaz bir adam olurum. 

Aynı atın yürüyüşü bir rahat gelir bana, bir rahatsız; aynı yolu bir uzun bulurum, bir kısa; aynı biçim bir hoşuma gider, bir zıddıma. 

Bir gün her işe yatkınım, bir başka gün hiçbir şey gelmez elimden. 

Bugün sevindiğim şeye yarın üzülebilirim. 

İçimde durmadan değişen, ele avuca sığmayan bir sürü duygu. 

Kara kara düşünceler, derken bir öfke; ağlamaklı bir haldeyken, birdenbire taşkın bir sevinç. 

Kitapları karıştırırken bakarım, dün içinde türlü güzellikler bulduğum, oldukça coştuğum bir yer bugün bir şey demez olmuş bana: Eviririm, çeviririm, orasını burasını okurum, nafile: O sayfalar boşalmış, yabancılaşmıştır artık benim için. 

Kendi yazılarımda bile her zaman, ilk duyduğum düşündüğüm şeyleri bulamam. Burada ne demek istemişim acaba derim; değiştiririm çok kez ve yitirdiğim ilk anlamın yerine ondan değersiz bir yenisini koyduğum olur. Aynı yolda bir gider bir gelirim: Düşüncem her zaman ileri götürmüyor beni; bir o yana, bir bu yana yalpalıyor, gelişigüzel. “

Bugün karşıma çıkan bu satırlarda, içinde kendimi bulduğum ve yalnız hissetmediğim harika bir anlatımla karşılaştım. Montaigne’in ‘Denemeler’ kitabından kendine olan yolculuğu, acılarını ve bunlar karşısındaki duruşunu çok güzel anlatmış. Tam bir hayat dersi niteliğinde başucu kitabı.

Başımıza gelen olaylar karşısında ya da ilişki kırılmalarında en güzel yapılan şey karşı tarafı suçlamaktır.

Çok az kişi, kendisine dönüp “acaba ben mi hatalıyım” der. 

O yıllarda Montaigne altı yaşına kadar çok rahat ve tamamen istekleri doğrultusunda eğitim almış.

Okula başladığında ise ezberinin iyi olmaması ve baskıcı eğitim düzeni onu rahatsız etmiş, buna rağmen ailesi, Alman eğitmenler tarafından iyi bir eğitim aldırmış onu yönlendirmişti.

Bir bilgiyi ezberlemenin o kişiyi bilgili yapmadığını, o kişinin sadece hafızasının iyi olduğunu savunmuştu.  Kendisinin ezber sorununu da lehine bir özellik olarak düşünmüş, tek bir düşüncenin peşinden koşmadığını ve yeni arayışlarla kendisini geliştirdiğini dile getirmişti.

Sadece ezbere yaşayan insanları düşününce ne kadar doğru bir tespit.

Körü körüne dayatılanlara razı olmak ve beynini kullanmamaktı ezbercilik.

16. yüzyılda yaşamış ama bugünün ön görülerine sahip, yaşadığı acıları ders niteliğinde görmüş, merhametini, kendi inançları ve idolleri yüzünden başka hayatları yok eden kişilerden men etmişti. 

Bunlardan yola çıkarak…

İçindeki insan sevgisi bile adaletli bir duruş sergilemiş, özgürlükten ve dayanışmadan yana olmuş bir öğreticiyi tanıdım.

İnsan önce kendisini tanıyıp artıları eksileriyle kabul etmeli, önceliklerinde bile kendisi olmalı! Başkasını terbiye etmeden ilk kendini etmeli. Yani insanın bütün yolları önce kendisine çıkmalı. O zaman hayat daha yaşanabilir hale gelebilir.

Çünkü sorun sen de değil ben de!

Sevgiyle Kalın

Belgin Baykal



3 Ocak 2021 Pazar

Ben Böyle İstiyorum

















Her geçen gün, ekonomik özgürlük ve bireysel yaşam insanları bencilce bir yolculuğa çıkarttı.

Birçoğu kendisine kurduğu dünyada; onu idare edecek, sevecek, arkasını toparlayacak, borçlarını ödeyecek, sadece sevecek birisini arıyor. 

Fakat kendisini bunlardan muaf tutuyor. 

Çünkü her yönden kendisini iyi durumda ve sevilmeye değer hissediyor ya da hissetmek istiyor.

Fakat beklentilerinin içinde kendisine şu soruyu sormuyor.

Ben bunları isterken kendim ne durumdayım? 

İsteklerim kendi yeteneklerimle örtüşüyor mu?

“Hayatıma birisini istiyorum” ama diye başlıyor her şey…

“Zengin ve yakışıklı olmalı, kendisine özen göstermeli, temiz olmalı, spor yapmalı, fiziğine dikkat etmeli, romantik ve bonkör olmalı…” sayıyor da sayıyor.

Diğer taraftan bir erkek de başlıyor…

“Bir kere güzel olsun, zayıf olsun, güzel giyinsin, güler yüzlü olsun, tasarruflu olsun, iyi yemek yapsın, temiz olsun, düzenli olsun, trip yapmasın, gelsin evimi toparlasın…” gibi gibi.

Öncelikle kendimize sormamız gereken soru şu.

Neden bana çok emek vermeli, özelliğim nedir? 

Benim hiçbir şey yapmak istememem ne kadar doğru? 

Kimse hiçbir şey yapmak istemezse ilişkiler nasıl yürür?

Hiçbir çabanız olmazsa karşı taraf sizi neden idare etsin?

Çok güzel olabilirsiniz… Unutmayın ki yalıda oturanlar bile bir süre sonra denize bakmamaya başlıyor. 

Çok zengin olabilirsiniz? Sadece paranıza güvenip kendinizden hiçbir şey vermezseniz, bir süre sonra paranız ısıtmayacak o evi. 

Soğuk bir mutsuzluk yerleşecek her köşesine.

Çok güvendiğiniz şeyler bir gün elinizden gidebilir.

Geride sizi siz yapan özellikler kalmalı. 

Sürekli kendinizi yenileyin, farklı olun. 

Bir ilişkide üzerinize düşenleri siz yapın, karşı taraf yapmazsa bile içiniz rahat olur.

Bir gün sizi suçlamaya kalktıkları zaman dim dik karşılarında durabilecek gücünüz olur.


“Ben böyle istiyorum, kendi bilir, o kaybeder, canı isterse” gibi sözler uzun süreli ilişkileri asla temsil etmez. 

Hiç kimse vazgeçilmez değildir!

Doğanın bile bir dengesi varken ilişkilerin dengesini bozmayın.


Hayatı güzel yaşamak istiyorsanız, sevin, mutlu edin, yardım edin, kendinize dikkat edin, güzel yaşlanmaya çalışın, çalışkan olun, hobilerinize yer verin. O zaman isteklerinizde haklı olabilirsiniz.


Yeni yılınız kutlu olsun, 2021 yılı size en güzel dostlukları ve ilişkileri getirsin. Maskesiz günlerde buluşmak dileğiyle…



Belgin Baykal







16 Kasım 2020 Pazartesi

Hikayeden Sevmeler





En güzel umutların olduğu aşklar, hep kimsesiz kaldı...

Hiç bitmeyecek sanılan, 

Yaşanılan duyguların, 

Bir katili var artık!

Sevme umudunu yitirmiş kalpler, küskün ve yorgun…

Sevdanın olmadığı hayatlarda, kalplerimize vurduğumuz prangalarla, 

Bitkisel yaşamı soluyoruz en derinden...

Evet üzülmüyoruz!

Kırılmıyoruz artık!

Kalplerimiz konforlu bir hayatın içinde, 

Pili bitmemiş, saat gibi işliyor umarsızca…

İçeriği basit vedalara dayanan ve iz bırakmayan,

Küçük sevdalara, büyük imzalar atmakta yok artık!

"Aşk" sanılan kalp sancıları da inandırıcılığını kaybetti...

Biteceğini bildiğin hikayede, rol almak istemiyorsun belki...

Aldatmanın, aldatılmanın normalleştirildiği bu hayatta, 

Korkuların bu kadar yoğunken, neyi gönlünce yaşayabilirsin ki?

Bazen susmaktır aldatışın, içine atmaktır!

Söylediklerin değil, söyleyemediklerindir ihanetin...

Yaralarını gizlemendir, 

Yersiz gülmelerindir mutsuzluğun…

İşte sonunda gebesindir, hikayeden sevmelere…

Kahramansız ölmelere...


Belgin BAYKAL



31 Ağustos 2020 Pazartesi

“Dekolte Ruhlar” nihayet satışta…











Uzun zamandır hayata geçirmeyi planladığım o an geldi ve başardım. Bu yolda bana destek veren ve yüreklendiren herkese çok teşekkürler.🙏🤗 Artık okuması sizden, ben sizin yerinizde olsam okurdum☺️ belki sizden de bahsetmişimdir🤭 kitapyurdu.com eser altına yorumlarınızı bekliyorum...🍁📕🖌

https://www.kitapyurdu.com/kitap/dogrudanyayincilik/552670.html

7 Ağustos 2020 Cuma

Dışarıdan Nasılız?








Mağrur ve dik duruşluydu.
Gözü karaydı, dünya yansa geri dönmezdi.
Sürekli hata yapan ve özür dileyendi.
Hata yapan ama başkasına yükleyendi.
Zayıflıklarından utanan ve hırçınlaşandı.
Gururu için her şeyden vazgeçendi.
Sevmeyi bilmeyen ama sevilmek isteyendi.
Sürekli kırıcı ve yıkıcı ama affedilmeyi bekleyendi.
Menfaatlerinin adını uyanıklık ve akıl ile karıştırandı.
Yaptığı şeyin doğru olmadığını bilse de güzel cümlelerle kendisini ikna edendi.
Terk edilmeyi göze alamayacak kadar zayıf, bir kalemde silecek kadar cüretkardı.
Her şeyin mükemmelini kendinde gören ve başkasını sürekli ayıplayandı.
Başarılarını sadece kendisine yükleyen, emeği olanlara teşekkür edemeyendi.
Her şeyin en iyisine kendisini layık gören, başkasını yok sayandı.
Acılarını büyüten ve besleyen, mutluluğunu gizleyen ve sakınandı.
Yalan söylemekten kaçınmayan ama başkasının yalanlarından hiç hoşlanmayan ve affetmeyendi.
Kendi özgürlüğünü korumak adına herkesi karşısına alan ama başkasına nefes aldırmayandı.
Kimseye güvenmeyen ama kendisine sonuna kadar güvenilmesini isteyendi.
Hayatındaki bütün boyun eğişlerine, en yakınlarını suçlayandı.
Başına gelen her şeyden suçlu arayan ama asla kendini sorgulamayandı.

Bugünkü kimliğimizi ne çok özelliklerle zenginleştiriyoruz değil mi?
En büyük şikayetlerimiz hep birbirimizden olmuyor mu?
İş hayatımız, özel ilişkilerimiz, ailemiz ve sosyal yaşamımızda hep konuştuğumuz bir başka kimlikteki insanlar değil mi?
Onları anlatırken kendimizi bile kaybediyoruz…
Keşke şöyle olsa, böyle olsa hiç sorun olmaz gibi…
Ama gerçekte hayatın ve biz insanların mükemmel olma şansı yok.
Sadece yaradılış olarak mükemmel varlıklarız ama donanım konusunda çok eksiklerimiz var.
Bizi tamamlayan insanlarla bir araya gelme şansımız da çok az olduğu için hayatımız hep bu memnuniyetsiz ve şikâyet dolu cümlelerle geçecek.
Ne mi yapmalıyız?
Bize iyi gelmeyen ve zarar veren insanlardan uzak durmalıyız.
Eğer kendimizle yüzleşip o insanın biz olduğuna karar verirsek, aynı şeyi başkalarının iyiliği için yapıp geri çekilmeliyiz.
Başkalarının iyiliği ve mutluluğu sizin ilgi alanınıza girmiyorsa, o zaman mutsuz olmaya en büyük aday sizsiniz.
Kendinizi alkışlayın.


Sevgilerimle

Belgin BAYKAL

Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...