Bunun nedeni; iyi insanı zaten elinin altında görmekten geliyor.
Ona çok fazla bir şey yapılmasına gerek yoktur! O zaten her şekilde iyi davranır. Hatta bu iyiliğinden dolayı suistimal edilip daha kötü davranışlarla karşılaşması da büyük olasılıktır.
Tıpkı yapılan iyilikleri unutmak gibi, yapılan kötülükleri de unutmak mümkün demek ki... Aynı durum, bir ailenin bir engelli, bir de normal çocuğunun olması gibi. Engelli çocuğun iyileşmesi, her gün yeni şeyler yapabilmesi ailenin mutluluk kaynağıdır. Ona çok özel ilgi gösterilirken diğeri unutulur. O sırada normal doğmuş çocukları, ağzıyla kuş tutsa bile onun gördüğü ilgi ve şefkati göremez. Çünkü normaldir ve ondan beklenen budur. O zaten başarılı olmak zorundadır. Ama ona böyle davranarak ruhunda ne büyük hasar yarattıklarının farkında bile olmazlar. Böyle zamanlarda çocuklar dikkat çekmek için her türlü kötülüğe yönelebilirler. Takdir görmek, bir şeyler başarmak için daha da batabilirler. Yaranma ve memnun etme isteği de gelişebilir.
Ona kötü davranan kişileri memnun etme ve taktir görme çabasına girebilirler. Kendi mutluluklarından bile vazgeçerler. Durum böyle olunca, iyilik kavramı da kişiye özel bir hal alıyor. Yani kendini iyi hissettiğin yol hangisi ise onu tercih ediyorsun.
Hayatın dengesi yok, neler yaşayacağını, başına neler gelebileceğini bilemezsin.
Karşılaştığın zorluklar karşısında seçim senin elinde.
İyi de olabilirsin kötü de…
İç sesin seni yönlendiriyor, yani beslediğin duygular.
Sana kötü davranıldı diye tüm dünyayı yakmak yerine tam tersini de yapabilirsin. Ya da hayatın boyunca sana iyi davranıldığı için bunları hak ettiğini sanıp şımarmamalısın.
Başka yaşamlara bakınca bunun senin için bir şans olabileceğini de düşünebilirsin.
Yaptığımız her davranıştan biz sorumluyuz. Başkalarına yardım ediyorsak kendimizi iyi hissettiğimiz içindir.
Ya da kötü davranıyorsak bu artık bizim kendimizi ifade şeklimizdir.
Ama doğru tektir. Bu hayatı iyilik ve sevgi kurtarır.