25 Ağustos 2019 Pazar

“Emine Bulut” Olmak!







Bir çocuk dünyaya gelir, cinsiyetine bakılır "bir erkek"
İşte bütün duygular annenin bir erkek evlat doğurmasıyla başlar. 
Eşinden, ailesinden çevresinden hep olağanüstü bir şey dünyaya getirmiş gibi hissettirilir.
Zaman içinde o da bunu yoğun duygularla benimsemeye başlar.
Ona bakışı, ona davranışları, ondan beklentileri hep farklıdır.
Bazen onu bir evlat, bazen sevgili, bazen kardeş, bazen baba yerine koyar.
Sanki bütün ertelenmiş ya da zamanında yaşayamadığı duyguları onda biriktirir.
Bütün yaşanmamışlıkları onda bulur. Onun bakışıyla, onun sarılmasıyla en büyük doyumları yaşar.
Bütün dünya onun etrafında dönüyormuş gibi düşünür ve ona da bunu böyle anlatır.
Çocuk büyürken her şeyi kendine hak görmeyi öğrenir.
Kız çocuklarının hakları nedir? Kendilerini koruyabilirler mi? 
Onlar da aynı haklara sahip olmalı mıdır? düşünemez. 
Çünkü böyle düşünmesini istemeyen kadınlar tarafından yetiştirilirler.
Kız çocuklarının haklarını ilk anneler alır elinden.
Yani erkek evladı yetiştiren anneler.
Yani bir zamanlar ötekileştirilmiş, "sen kız çocuğusun!
Namusun önce bizden, sonra evleneceğin eşinden sorulur" diyen babalarımızı onaylayan, hepimizin yetiştirildiği annelerimizden.
Kızınızın namusu, size gelecek sözler, evladınızdan daha büyük değer alır.
Bu düşünce tarzı erkek tarafından havada kapılır, kadını beyninde köleleştirir.
Bu erkek adaylarıyla karşılaşan kadınlar, namus uğruna adarlar hayatlarını. 
Yani o annelerin yetiştirdikleri "erkek" denilen bencil yaratıklara.
Kadını "kadın" olarak görmeyen, bir eşya, bir cisim ya da hizmetine koşan bir köle gibi gördüğü kadınların başka ellerde mutlu olmasını istemezler.
Kendi yetersizliklerini görebilme fırsatları da olmamıştır. 
Çevrelerinde de kendileri gibi insanlarla görüştüklerinden kendilerini geliştiremezler.
Sonuçta "ya benim olursun ya toprağın" düşüncesiyle hala ilkellikten kurtulmayan
adamların elinde, "Emine Bulut" olur kadın! 
Çocuğunun önünde hunharca öldürülür. 
Durgunlaşmış toplumun önünde, o anı kayıt edecek kadar aktif, bir hayatı kurtaramayacak kadar ölmüş ruhlar karşısında verir son nefesini.
Tüm kadınların çığlığıdır "Emine Bulut" mekânı cennet olsun…
Evet, kanunlar yetersiz!
Ülke, kadınları sevmeyen bir yönetim şekliyle yönetiliyor.
Kadınlar, erkek çocuklarını hala özel, kız çocuklarını namus abidesi olarak yetiştiriyor.
Her gün birçok kadın darp alıyor, işkence görüyor ve ölüm korkusuyla yaşıyor.
Artık bu olaylardan ders çıkartıp, herkes üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmak
zorunda.
Kadınlar özgürdür ve bireydir.
Erkeklerin tek elinde değildir.
Nasıl davranacağına kendi karar verir.
Kimse bir kadına zorbalıkla bu korkuları yaşatıp canını alamaz!
Kadın kadının düşmanı olmasın! Bu olguyu yıkın artık…
Bu dünyada kadın dostluğunun ve dayanışmasının yerini tutacak hiçbir beraberlik yoktur.
Hayatta yaptığınız kötülüklerle yüzleşmek istemiyorsanız güzel şeyler bırakın geriye.
Emine Bulut'lar ölmesin, insanlık ölmesin!

Sevgiyle ve vicdanla kalın…

Belgin BAYKAL




18 Ağustos 2019 Pazar

Uzakları Seviyorum Artık












Her gün daha az seviyorum insanları…
Kendimi ikna edecek şeyler arıyorum insana dair ama elimi neye atsam hep hüzün.
Sevgisizlik, çirkinlik, açgözlülük, ihanet…
Dünya, insanların yarattığı çirkinliklerle dolu.
Herkes mutluluk adına başkalarının mutsuzluğu için savaşta…
Herkes haklı ve ısrarlı tutumlarında.
Kimsenin vazgeçmeye niyeti yok ama memnuniyet durumu da yok.
Kendi yarattıkları kaosun içinde kaybolup gidiyorlar.
Bir insana iyilik yapıyorsun, iyiliğin bile sana ihanet olarak geri dönüyor.
Bunu yapan yine insan!
Belki en yakınların, belki de yakın sandıkların…
Bunları gördükçe ümitsizleşiyor ve yalnızlaşıyorum.
Herkesten uzak mutluluk oyunları oynuyorum belki.
Gerçekten insan arıyorum. Hassas, düşünceli sadece "ben" demeyen…
Evet içimdeki sevgi ölüyor, bunu yoğun hissediyorum.
Yapmacık, sanal mutluluklar saçan insanların yanında kendimi sorgulamaktan
yoruluyorum.
Herkesin kendisini farklı anlatma çabası, ya da kendisini tanımamaktaki ısrarı
tüketiyor.
Daha uzaktaki insanları seviyorum, benim görüşmediğim, uzaktan iyiliklerini
duyduğum güzel hedefleri olan, güzel işler yapan insanları.
Doğayı, hayvanı koruyan, küçük detaylara takılmayan, önyargılarını kaldırmış
düşünen beyinleri.
Uzaktan sevmek, uzaktan özlemek, hayaline bırakmak bütün güzellikleri…
Tanımadığın insanlara iyilik yapmak, beklenti içinde olmamak en güzeliymiş.
Çevrenizde çok insan olması değil, gerçekten "insan" olması önemliymiş.
İşte yine! "İnsan seviyorum", biliyorum, sevgisiz yapamam!
Ama uzakları seviyorum artık…

Sevgilerimle

Belgin BAYKAL

1 Ağustos 2019 Perşembe

Fasülyeden Hayatlar













Her hayat kıymetlidir. Zengin de olsan fakirde olsan can taşıyorsun.
Paran olunca ya da standarttın çok yüksek olunca daha çok şey hakketmiş olmuyorsun.
Halden anlamak ve insani düşünmek gerek!
Bir televizyon programında sunuculuk yapan ve bu ekonomik düzenden fazlasıyla memnun bir kişinin sözleri oldukça ilgi çekici ve duygusuzca geldi.
"Bir süre fasulye de yemesinler canım ölmezler ya" dedi.
Sanki o insanların bütün derdi 'neden fasulye yiyemiyoruz' gibi algılanmış olması daha enteresandı.
Oysa hayatın pahalılığından ve geçinemediklerinden bahsediyorlardı.
Bunu söyleyen ve böyle düşünen standarttaki kişiler;
Neyi almak istediniz de alamadınız mesela?
Çocuğunuzla hiç markete gidip istediklerini alamamakla yüzleştiniz mi? 
Bütün bir hafta 20 TL ile bakışmak zorunda kaldınız mı hiç?
O paradan başka paranın olmaması ne demek bilebilir misiniz?
Yokluğun içinde, evde hastanıza bakmak zorunda kaldınız mı?
Ya da özürlü bir evladının tedavisi mümkünken ona çare olamamanın çaresizliğini yaşadınız mı?
Yağmur yağdığında siz evinizde keyfini sürerken onların her akan yere kovalarla koşuşturduğunu bilir misiniz?
Bu hayatta bütün olumsuzlukları ekonomisi yeterli olmayan kişilerin yaşadığını bilir misiniz?
Bugün bir deprem olsa, sel gelse! Siz sırça sarayınızda fazla etkilenmezsiniz belki, sadece uzaktan üzülürsünüz.
Ama o insanlar yine oradan oraya savrulan ama verilen bir yemeğe dua eden olurlar.
Siz bir hobinize servet verirsiniz ama o insanların çalışırken içtikleri sigara bile göze batar.
Onlara hiçbir şey yakıştırılmaz! Onlar tatile gitmemeli, araba almamalı, evleri olmamalı, süslenip püslenip gezmemeli. 
O zaman gözden düşerler, insanlar yardım etmek istemez.
Hep zavallı ve mağdur olmalı!
İş var beğenmiyorlar diyorsunuz ya!
Evet var ama insanlık dışı, tamamen çalıştıranın köleliği şeklinde var.
Sabah sekiz, akşam sekiz diye başlıyor, haftada bir gün izin. 
Asgari ücret ve yemek. 
Olumsuz koşullarda egosu yüksek vasıfsız yöneticilerle doldurulan o mesai saatleri. 
Sonra kalabalık otobüsler ve minibüslerle eve dönüş.
Daha dinlenmeden ertesi günü yeniden aynı maratonla hayata başlayış.

İşte o sigara en çok o zamanlar lazım oluyor.
Çünkü hayatta tek zevk sandığı şey aslında onu öldürüyor.
Ama olsun "ben zaten yaşamıyorum ki" diyor.
İşte savunduğunuz ekonomi bu insanların derdine derman olmuyor maalesef.
Onların dertlerinin yanında sizin fasulye örneğiniz gerçekten komik kalır.
Bir de ekonomi durumumuz çok iyi diyen bir Başkanvekili vardı, üç öğün simit ve çay önerip para arttırıyordu. 
Her öğününü itinayla yiyebilen ve yüksek yaşam standardına sahip bir kişinin size bütçe yapmaktan ve ekonomiden bahsetmesi gerçekten büyük ironi.
Aynı şartlarda olmadığınız insanlar hakkında fikirlerinizi söylerken düşünün. 
Ne kadar inandırıcı olabilirsiniz?
Hayat sizlere güzel! 
Diğerlerinin hayatı fasulyeden işte…

Sevgilerimle,

Belgin BAYKAL

Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...