23 Nisan 2019 Salı

Kadın Olmak



Hayatta en zor ve en keyifli şey ne deseler herhalde

"Kadın olmak" derdim. Bir kadının gücü, yüreği, sevdası, analığı,

evlatlığı, arkadaşlığı, desteği, fedakarlığı, ileri görüşü, sağ duyusu,

sabrı ve her zorluğa karşı ayakta durabilmesi, kadına has bir durum

gibi geliyor. Tabii ki istisnaların olduğunu da unutmamak gerekir.

Ama biz çoğunluktan ve genel durumdan bahsediyoruz.

Erkekler, kadını çok sever gibi gözükse de, en çok nefret

ettiklerinin arasındadır. Trafikte sevmez, iş hayatında sevmez, çok

aradığında sevmez, aramadığında sevmez, kıskanmadığında

sevmez, kıskandığında sevmez.

Fikri olmadığında sevmez, fikir verdiğinde sevmez, yemek

yapmadığında sevmez, oyunda yenilince sevmez, başkasıyla

konuşurken sevmez.)

Genelde kadınlar için, “Hiçbir şeyle mutlu olmuyor" deseler de,

kadınları aratmazlar! Bir kadından beklenti çok büyüktür.

Kadınların mükemmel erkek arayışı gibi, onlarda mükemmel kadın

ararlar. Basit gibi görünseler de kendi dünyalarında onlarda

karışıktır. Anlaşılmak isterler ama anlamak konusunda çok

yetenekli değillerdir.

İki tarafında birbirinden çok farkı yoktur aslında.

Tüm bu zorlukları düşününce, yine de kadın olmak özel bir şey.


Can Dündar, bir erkek olarak; bir kadını ve kadın olmayı ne güzel

ifade etmiş.

Kadın Olmak!

Bir kadın çocuktur aslında… Çocuk gibi davranmayı sever.

Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini ister.

Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak sevmeli erkek kadını

Ama hiçbir kadın çocuk muamelesi görmek istemez.

Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını

ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz; ama

asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz..

Bir kadın güçlüdür aslında…

Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman

ortaya koymasını sevmez.

İster ki, erkeğin gücü kendisine huzur versin. 

Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler.

Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin

ne kadar güçlü olduğunu görecektir. 

Ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz.

Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.

Bir kadın sevgidir aslında…

İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay ayrılamaz.

Sevdiklerini kolay kolay kıramaz. Zor sever; ama, tam sever. 

Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini

beyninin de kabul etmesi gerekir ve sevmezse de onu asla sevmeye

zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz.

Ancak beyninde yer alamazsınız. Her an terk edilebilirsiniz.

Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette.

Bunun tek nedeni ise engelleyemedikleri "Acımak" duygusudur.

Bir kadın yalnızdır aslında…

Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz.

Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. 

O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. 

Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz.

Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine,

ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir.

Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız, onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.

Bir kadın çılgındır aslında…

Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez.

Üreticiliğinin sınırı yoktur ama bunu ortaya çıkartmak için

hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz üreticiliğini.

Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı

başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir.

Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam

kazanıyor. Yemek yemek, su içmek bile. Bir kadının elinden

içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su

arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?

Anlıyorsanız ne mutlu size!

Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz!

Bir kadını ağlatırken çok dikkat edin!

Çünkü Allah gözyaşlarını sayar.!

Kadın; erkeğin kaburgasından yaratıldı, ayaklarından yaratılmadı.!

Öyle olsaydı ezilirdi.!!! Üstün olsun diye başından da yaratılmadı! 

Ama göğsünden yaratıldı...

Eşit olsun diye…

Kolun biraz altında…

Korunsun diye.!!!

Kalp Hizasında Sevilsin Diye!


Ne mutlu kadınım diye.) 


Sevgilerimle,


Belgin BAYKAL

19 Nisan 2019 Cuma

Teşekkür Etmek Gerek Hayata!














"Üzülme der Mevlana ve devam eder;


Kızma hiç kimseye yaptıklarından dolayı aksine teşekkür et ihanet edenlere sadakati öğrettikleri için...


Minnet duy yalancılara doğrunun farkına varmanı sağladıkları için.
Mutsuz edenlere dua et mutluluğu daha derin hissettirdikleri için.
Herkesi sev yaşamına bir anlam kattığı için.


Hayat bu yüzden daha güzel siyahlar beyazı fark ettirdiği için."


Hayata bakış açımız bizim mutluluğumuzdur.
Eğer her şeyde bir kusur arıyorsak! Başımıza gelen olaylarda,
“Neden her şey beni buluyor” diye isyan ediyorsak, mutsuz olmaya
adayız.
Bunları bir ödül olarak görmeyi öğrenmeliyiz.
Yaşanılanlar bizim için değerli öğretilerdir.
Gittikçe zorlaşan hayat şartlarında birbirimizi, mutlu edecek olaylarla beslemeliyiz. 
Kimseyi mutsuz ve tedirgin etmeye hakkımız yok.
Sürekli size sorun getiren ve mutsuzluk yaşatan insanlar, yalnızlığı istemeden kendileri seçerler.
Bunun adını da karakter koyarlar.
"Kimseyi umursamam onlar beni umursasın" hali.
Size ne yaptıklarının farkında bile değillerdir.

Ama siz yapılan her şeyin farkında olursunuz ve ona göre
davranmayı tercih edersiniz.

Bazen idareci kimliğinizle, bazen zorunluluktan bu kişileri hayatınızda tutarsınız.
Onlardan hayatımıza yansıyan olumlu olumsuz her şey bizim tecrübemiz olur. 

Karşımıza çıkan insanların hepsinin bizim hayatımızda görevleri

vardır. 
Tıpkı bizim de onların hayatında olma görevlerimiz gibi.

Karşılıklı olarak hayatlarımızda yaptığımız bir alışveriştir
yaşanılanlar. Kimisi acı, kimisi mutluluk verir. 

Bazıları büyük öğretilerimiz ya da öğrettiklerimiz olur.
Bazen yaşadığımız olumsuz şeylerin hiç bitmeyeceğini düşünürüz.
Ama her şey gibi mutsuzluklarında bir sonu vardır. 

Bu sürede yaşadıklarınızı nasıl karşıladığınız ve mücadele edişiniz çok önemlidir. 

Bir daha aynı hataları tekrarlamazsanız paha biçilmez bir tecrübe kazanırsınız.
Yani mutluluğunuzun anahtarı artık elinizdedir.
Neyin iyi, neyin kötü olduğunu ayırt etmeye başladığınız zaman
başlamıştır tecrübeyle yolculuk.
Geriye dönüp baktığınızda, yaşadığınız her şey için hayata ve
kişilere teşekkür edebiliyorsanız artık mutlu olmayı bilen bir 
insansınız. Hayatınızda en güzel makama erişmişsiniz. 
Kendinizi tebrik edebilirsiniz artık.

"Başkalarının acılarından, geçmiş felaketlerden ders alanlar, gerçekten mutlu kimselerdir. Hz. Ali"


Belgin BAYKAL 



14 Nisan 2019 Pazar

Erkekler Aldatmalı mı? Gerçekten!








“Aile terapisti Dr. Susan Mandel, “Erkeklerin aldatmakla 
ilgili sorunları şu: Erkekler kadınlar gibi ilişkilerde yapıcı ve iletişime yatkın değiller” diyor.

“Bunun sonucunda ise, ilişkilerinde yaşadıkları boşlukları
dışarıda başka kadınlarla doldurmak istiyorlar.” Çözüm iletişimde
gizli…” 

Bu yazıyı okuyunca şaşırdım doğrusu, erkekler üzerinde aldatma bir gereklilik sanki.
“Kendimi ifade edemiyorum, iletişim de kuramıyorum o zaman aldatmam kaçınılmaz.”
Gerçekten de iletişime yatkın değillerse başka kadınlarla iletişimi
nasıl sağlayacak. Yeni bir can, yeni bir kan iyi mi gelecek.
Bir yenisinde de aynı sorunu yaşadığı zaman diğerine mi geçecek.
Yani! Hayatı daldan dala atlayarak, arkasında bir sürü yaralı kalp
bırakarak mı geçecek.
Peki! Bu geçişlerde düşme yaşamayacak mı?
Sorunların üzerini örtüp diğerine gitmek bir erkeğe ne kazandıracak? 

Sadece erkeklerle bir araya geldiklerinde egolarını 
şişirecek hikayelerden ibaret olmak ya da işler kendi kontrolünden 
çıkarak yuvasının dağılmasına kadar gidecek.
Gerçeklerinde hep bir arayış, pişmanlık ve kendisinden memnun olmama hali olacak.
Son günlerde erkekleri anlatan bütün uzmanlar, bir belgesel sunar gibi anlatıyorlar.
“Erkekler avcıdır, avlarını yakalamak için türlü türlü yalanlar
söylerler, kendilerini olmadıkları gibi gösterirler.
Amaçları tamamen avlanmak ve çiftleşmektir.
Testosteronları, yani erkeklik ve iktidar hormonları fazla çalıştığı 
için aldatmaya çok yatkınlardır. Bir de çok eşli.
Beraber olduğu dişisi ona eski ilgi ve alakayı göstermiyorsa, 
hemen başka avlara çıkarlar ve kendilerini rahatlatmak için ona değer veren dişilerle beraber olurlar.”
Bir yandan dinliyorum, bir yandan okuyorum, bir yandan da gülüyorum bu olanlara. 
Erkekleri getirdikleri son nokta; amaçları sadece çiftleşmek olan ve
ihtiyaçları için yaşayan ruhsuz, aşksız ilkel insanlar.
Demek ki, aşk acısı çeken ve çektikleri acıdan dolayı geride bu 
kadar güzel eserler bırakan şairlerimiz, bestekarlarımız, 
ozanlarımız çiftleşemedikleri için mi yazmışlar çizmişler. 
Bu kadar basit mi düşünmüşler yani?
Erkekler kadınlardan daha çok aşık olurlar ve acı çekerler bunu kimse bilmez.
Bugünün ilişkilerini düşününce; artık erkekler kadınlardan bıktılar.
Kadınları elde etmek o kadar kolay bir hal aldı ki, hatta onlar
beğendikleri erkeğe kendileri teklif eder hale geldi.
Bu durumda erkekler aşklarını yaşayamaz oldular. Çünkü çokluk
onların avlanmalarını kesti. Hiç peşinden koşturmadan, kapısına
kadar kendi istekleriyle gelen kadınlara cinsellikten öte bir
duyguyla bakamaz oldular.
Artık erkeklerin günahını almayın boşuna.) Biraz rahat bırakın
kendilerine gelsinler, sizi elde etmek için çaba harcasınlar.
Eski şairlerimiz aşklarından ölüyorlardı çünkü kavuşamıyor ve
büyük hasret çekiyorlardı.
Onun için de sevdaları çok kıymetliydi. Bir de günümüze bakın!
Her dakika deli gibi bir iletişim. Bir yerden kapasan diğer yerden 
baş gösteriyor. 24 saat göz hapsi. 
Kiminle görüştün?
Kimi araştırdın?
Kimi merak ettin?
Kimin paylaşımını beğendin? Kavga sebebi oldu.
Ayrılsan her yerden sil, resim kaldır, bağlantıları kes! Büyük zaman kaybı.
İki taraf uzun yıllar ilişki yaşamış gibi yorgunluk içinde ayrılır.
En uzunu 5 yılı geçmez o ayrı.)
Herkesin ilişkilerini gözden geçirip bir şeyler yapması gerekir.
Hayat sosyal medyadan ibaret değil. 


Belgin BAYKAL


31 Ocak 2019 Perşembe

Haberler mi? Boşver



Büyük bir yüreklilik gösterip bütün televizyon kanallarının haber programlarını gezerken, değiştiremeyeceğim şeylerin bende bıraktığı ruhsal çöküntüyü fark ettim.

Haber değeri taşıması açısından, insanların en mahrem, en dramatik, en dokunulmaz yanlarını göz önüne sermek ve bunları yayınladıkları için ödüllendirilmek habercilik oldu.

Bunları izlemek ve yorum katmak; onların reytinglerini artırarak daha yaralayıcı, daha kanlı, daha vahşet içeren haberleri bizler için büyük bir iştahla aramalarına yol açmamızı sağladı.

İzlediğiniz dizilerden ve programlardan şikâyet etmeyin! 

Hepsi bizlerin sayesinde ekranlarda sürekliliğini sağlıyor.

Daha gerilere gittiğimiz zaman, gazetelerin 3. Sayfa haberleri büyük dramatik sahnelere yer verirdi.

Hala da öyle…

Günümüz teknolojisi artık gazetelerin yerini bilgisayarlara bıraktı. 

Hepimiz elimizdeki teknolojik sistemlerden olanı biteni anında takip edebiliyoruz.

Sokaklara, caddelere yerleştirilen kameralar ve gönüllü muhabirler sayesinde kazalar ve insan ölümleri artık engellenmeksizin habercilik adına servis edilmeye başladı.

Haberciliğin en üzücü yanı, sizin onayınız bile alınmadan bu acılı haberleri paylaşmak.

Kendinizden düşünün; bir yakınınız trafik kazası geçiriyor ve sizi olay yerine apar topar çağırıyorlar.

Haberi alır almaz ne ile karşılaşacağınızı bilmediğiniz bir ruh haliyle olay yerine gidersiniz.

Bir yığın gazeteci bu kazaya tanık olur ve büyük bir sabırsızlıkla sizi beklerler.

Olay yerinde yakınınızın en dramatik şekilde öldüğünü öğrenirsiniz, işte haberler o sırada başlar.

Sizin o haliniz, o çığlıklarınız ve size sorulan o saçma sapan sorulardan beklenilen cevap, başkalarının evlerine tüm olumsuzlukları ile yansıtılır.

Sizin izniniz bile alınmadan kamera kayıtlarında bulunan o yayın, televizyondan aralıksız gösterilir.

Zamanla bu tarz haberleri izlemeye alışırsın. 

O haberi izlemenin bize nasıl bir katkısı olabilir? 

Acılarını paylaşmış mı oluruz?

Yoksa acılarına acı mı katmış oluruz?

Bu tür haberlerin, acılı aileyi ve izleyenleri üzmemesi adına haber başlığı şekilde verilmesinden yanayım.

Bunları izleyen ve olumsuzlukla beslenen insanlarında suç işleme potansiyellerinin artabileceğini düşünmeden geçemeyiz.

Bu şartlarda haberleri izlerken de seçici davranmalıyız.

Nasıl eşimizi dostumuzu seçerken daha az zarar göreceğimiz şekilde önlemler alıyorsak, haberlerde ruhumuza direkt işleyen bambaşka bir mekanizma olarak hayatımızda yer alıyor.

Kötü haberciliğe hayır!

“Bana güzel şeylerden bahset mesela, boş ver haberleri” demeyeyim!



Sevgiyle Kalın


Belgin BAYKAL




12 Ocak 2019 Cumartesi

Onayla Beni Görüşelim...






Hayatımızın tüm evrelerinde yaptığımız her şeyden dolayı 
takdir ve onay beklentisi, bizi bambaşka kişiliklere yönlendirir.

İyi çocuk ve kötü çocuk kavramıyla başlar her şey…

Ödüller takdirler ve kıyaslamalar…

Herkesin çocuğu genelde bizden öndedir. 
Kimse daha az olanı görmek istemez.

90 alsan, 100 alanla kapıştırırlar.

Bir anda gönülsüz bir yarışta bulursun kendini, terini silerler, 
ortamını hazırlarlar ve koştururlar kendi hırslarıyla…

Eğer bu yarıştan galip çıkarsan onaylanırsın.

Ailen, çevren, herkes sana ona göre davranır.

Gittiğin her yerde övgülerle anılırsın,

Karakterin ve kişiliğin de bu onaylarla oluşur.

Kimisi bu yarışta başarıdan ve hırstan gözü dönmüş, iyi bir 
kariyer yapmış ama insanlıktan sınıfta kalmıştır.

Kimisi hepsini bir arada yürütmeye çalışırken kendisinden 
vazgeçmiş ama olumlu onaylarla mutlu olmaya çalışmıştır.

Diğeri, hayatını kendi bilincinde yarattığı, belki kariyer 
yönünden örnek gösterilmeyecek ama insanlık adına hep 
kendisinden iyi şekilde bahsedilecek bir gelişimde yer 
almıştır.

Bunun dışındakiler reklam kampanyası güçlü, ilişkilerini 
menfaat ve çıkarlar üzerine kurmuş, kişiliklerini bir yerlerde 
kaybetmiş büyük egolu, küçük kimlikler;

Daha çok onaya ve pohpohlanmaya ihtiyaç duyarlar ve 
çevrelerinde de buna göre insan biriktirirler…

Sonuçta yaptığımız her şeyden onay bekleriz. 

Bu kötü bile olsa…

“Sen işe yaramazın birisin” şeklinde bile başkalarının 
olumsuz onayını alırsın.

Gün gelir bu onayları reddetmek istersin ya da onay 
beklemiyormuş gibi yaparsın.

Ya da “kimsenin düşüncesi umurumda değil” şeklinde 
davranıp, bu durumundan bile onay bekleyen bir ruh hali 
sergilersin.

Şimdi ben bunları yazarken sizlerden iyi ya da kötü onay 
bekliyorum.

Böyle olmasa neden yayınlayayım? Düşüncelerimi yazarak 
kendimde saklarım.

Onay beklemek kişisel gelişime faydalı bir şeydir. 

Size sadece duymak istediğiniz şeyleri söyleyen insanlarla 
görüşürseniz yol alamazsınız.

Onlar sizi oyalar ve geçici mutlu eder ama gerçekleriniz 
sizde saklı kalır ve içten içe mutsuz olursunuz.

Kendinizi ikna edemediğiniz sürece duyduğunuz olumlu 
onaylar sizi mutlu etmez.

Önce kalbinize bakın, düşüncelerinize ve davranışlarınıza

Sonra ne kadar temiz ve masum kaldığınıza kendinizi ikna edin.

Edemezseniz çevrenizde sadece duymak istediğiniz şeyleri 
söyleyen insanları bulundurmak isteyeceksiniz.

Ve sloganınız şöyle olacak!

Bana duymak istediğim şeyleri söyle! 

O zaman görüşelim seninle…


Belgin Baykal

30 Aralık 2018 Pazar

2018 Gerçekten gidiyor musun?








Her yıl aynı telaş ile eskiyen yılı yollarız, arkasından da söylemediğimizi bırakmayız.

Yok! Hiç iyi gelmedin bu yıl,

Biran evvel git de yüzümüz gülsün artık,

Bütün felaketler bir seneye mi sığar,

Ne uğursuz yılmışsın şeklinde…

Yaşanılan iyi şeyleri yok sayarcasına yükleniriz eski yıla.

Sanki gelecek olan yıl ile iyi şeyler konusunda anlaşma yapmışçasına.

Büyük felaketler olmadığı sürece, insanlar hep kendi yaptıkları 

hataları ya da yaşadıkları şahsi sıkıntılarını o yıla bağlarlar.

Hiç akıllarının ucuna bile gelmez, bunlar benim yaptıklarımın sonucu diye.

Hep mutlu olmak ister ama mutlu etmek zoruna gider…

Hep bekler…

Para bekler, aşk bekler, sevgi bekler, dostluk bekler, ilgi bekler, destek bekler…

Ama bunları vermekte oldukça cimri, istemekte oldukça cömerttir.

Hayatının hep hayal kırıklıklarıyla geçtiğini düşünür ama bilmez ki kendisi de birçok kez başkalarına yaşatmış hatta yaşatıyordur…

Durum böyle olunca, yeni yıl bütün güzellikleriyle gelsin ama o gelirken biz de elimizden geleni yapalım.

2019 her yıl gibi klasik bir giriş yapmasın mesela!

Dünya da barış ilan edilsin!

Kimse kimsenin malıyla mülküyle, toprağıyla, ırkıyla, cinsiyetiyle, dini inanışlarıyla uğraşmasın!

El birliğiyle her konuda mağdur olan tüm insanlara yardım edilsin…

Silahlar yok edilsin!

Kin, nefret, intikam duyguları yerini sevgiye ve barışa bıraksın.

Tüm liderler bir araya gelip ülkelerinin menfaatlerini düşünerek, insanca yaşamanın ve yaşatmanın formüllerini bulsunlar.

Hak-hukuk ve adalet sistemi doğru işlesin…

Öyle bir yıl geçirelim ki, giderken gerçekten gidiyor musun? Diye hüzünlenelim.

İçimizde başka baharlar başlasın ve yaşama sevincimizi hiç yitirmeyelim istiyorum.

Aslında olmayacak bir şey istemiyorum.

Sadece biraz insanca düşünmek ve dünya hırslarından vazgeçmek gerek!

Hepimize güzel bir yıl olsun…


Sevgiyle Kalın



Belgin BAYKAL


12 Ağustos 2016 Cuma

Psikolojik Durumum Karışık




Olumsuz haberlerden, yaşadığımız dünyanın içine edilmesinden,

İnsan olarak hiçbir şekilde düşünülmemekten, üvey evlat muamelesi görmekten.

Sadece "Şükret, bunu bulamayanlar var ya da onların içinde 

sen de olabilirdin?” sözlerini duymaktan karıştım.

Bir sürü masum insanın yok yere can vermesi, başkalarının 

günahlarını çekmesi benim acımı dindirmiyor.

Belki gittikleri yer buradan çok daha iyi ama geride bıraktığı 

insanları teselli etmeye yetmiyor.

Onlarsız geçen hayat ve yokluklarına alışmak ne kadar kolay 

olabilir ki?

Bir de ölüm nedeni haince bir saldırı olunca!

Kalan ne yapacak?

Koca bir hayatın, beraberliğin, emeğin ve sevginin ardından nasıl 

tutunur insan?

İyi ki "Şehit oldu" diyebilir mi? Ya da vatan millet sağolsun?

Hangi söz teselli eder bu acıyı?

Şehit olunca onu bir daha görebilecek mi?

Yeniden sarılıp kokusunu hissedebilecek mi?

Yarım kalmış hayatını, geri de bıraktıklarını düşününce, nasıl 

sevinir insan bir ölüme?

İnsanların gittikçe duyarsızlaşması, değerlerini kaybetmesi,  

yozlaşması; bütün dertlerinin para kazanmak ve daha iyi hayat 

yaşama çabası içinde olması işimizi daha da zorlaştırıyor.

"Biliyor musun? Çok üzüldüm yine şehit var!

Yine saldırı olmuş bir sürü insan ölmüş! Vah vah! Nerede, nasıl?"

Arkadaşlarla buluşulur, selfiler çekilir ve paylaşılır. Hiçbir şey 

olmamış gibi; insanların acısını yok sayarak belgeli yaşarlar, 
yani o anlarını paylaşarak.

Neden mi? Çünkü herkesin psikolojik durumu karışık.

Ne yapacağını ve nasıl davranacağını bilmeyen insanlar olduk, 

gülerken ağlayan, ağlarken gülen ve sürekli şikayet eden insanlar.

Belki de bu kadar acımasızlığı hakkettiğimiz için yaşıyoruz.

Elimizdekilerin değerini bilmediğimiz ve sadece kendimizi 

düşündüğümüz için.

Terör, lanet ve kınama acı dindirir mi? Bilmiyorum.

Ama içinizi rahatlatıyorsa toplu olarak kınayın ve lanetleyin, sonra 

da sıradaki gelsin...

Nasılsa yapılan başka bir şey yok!

Yolu barıştan ve iyilikten geçen insanlarla bir dünyada yaşamak 

dileğiyle...


Sevgilerimle,


Belgin BAYKAL




Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...