8 Kasım 2021 Pazartesi

Kadınlar Hasta Olursa











Sabah uyanmış, her zamanki rutin işlerini yapıp işine gitmek üzere evden çıkmıştı Sedef.

Arabasını çalıştırdığında benzinin az kaldığını görmüş, en yakın istasyona uğramıştı.

Hiç görmek istemediği komşusu Mine Hanım, kasada ödeme yapıyordu.

Ne zaman onu görse, bir sürü sorununu üstlenmiş gibi ayrılıyordu yanından.

İşte yine oradaydı...

Bakalım! Bugün ne derdini dinleyecekti?

Hasta mıydı? Niye bu kadar halsiz bakıyordu post makinasına?

Yavaşça yaklaştı yanına, isteksiz bir şekilde selamlaştılar.

Sedef halini görünce yine sormadan edemedi. Ne de olsa komşulardı.

-Geçmiş olsun! İyi misiniz? Dedi.

-Çok teşekkür ederim, kaç gündür atlatamadım bir türlü.

-Soğuk algınlığı işte! Bir sıcak, bir soğuk direncim de düşmüş yorgunluktan.

-Neden dışarıdasınız, evde istirahat etseydiniz keşke?

-Ben ve istirahat etmek dedi sitemli bir şekilde gülümseyerek.

-Ben durursam hayat durur! Evde beni bekleyen ikizler ve düzen hastası bir eşim var.

İşte yine başladı dedi içinden ama yine de devam etti sorularına Sedef…

Biraz da onun meraklı olmasından kaynaklanıyordu bu sohbetler

-Anlıyorum haklısınız. Eşiniz yardımcı olmuyor mu? Sonuçta hastasınız…

-Oluyor tabii, olmaz mı? Mesela ilaç taşır eve, meyve filan alır. Onları sıkıp hemen içmemi ister. İlaçlarımı alıp almadığımı sorar. Çünkü hemen iyileşmem gerekir. Evdeki düzenin bozulmaması için, en hızlı nasıl iyileştirilir onu planlar.

Sedef’in gözleri kilitlenmişti Mine Hanım'a.

Bir yandan eline kolonya dökerken, diğer yandan içini döküyordu Sedef'e yine.

Ayaküstü kenarda konuşmayı derinleştirdiler. İstasyonda boştu…

Belli ki ne Sedef’in soruları bitecek, ne de Mine Hanım'ın anlatacakları.

-Yani ev işlerine, çocuklara filan destek olmaz mı? Diye devam etti.

Şöyle bir baktı Sedef'in yüzüne, 'sen neden bahsediyorsun' der gibiydi.

-Yok canım olamaz! Bilmez öyle şeyleri, öğrenmemiş… Ben de sorun çıkmasın diye öğretemedim.

-O kusursuz, düzenli hayat ister.

-Akşam eve geldiği zaman kendisini planlayarak gelir.

-Okuyacak kitabı, oynanacak oyunu, izlenecek filmleri vardır.

-Onu şaşırtacak ya da planını bozacak her şey sinirlendirir.

-Onun için hastalığımı bile belli etmeden yaşamaya çalışırım dedi.

-Bunu neden yapıyorsunuz kendinize? Diye sordu Sedef…

-Evet güzel soru ama ben de bilmiyorum, böyle görmüş böyle alışmışım.

-Dün akşam, işten dönerken çocukları kreşten aldım getirdim, duşlarını aldırdım biraz oynadılar sonra yatırdım. Hem halsizim hem de midem ağrımaya başladı. Mutfakta kendime nane limon kaynatırken eşim yanıma geldi.

-Biraz kırgınlık var üzerimde, bana ıhlamur yapar mısın? Dedi.

Sedef gözlerini kocaman açmıştı, "Gerçekten mi?" Diye sordu.

-Tabii ki gerçekten, ben tek başına hasta da olamam. Hemen onun da hastalanması gerekir.

-Bak hakkını yiyemem, bu konularda çok uyumluyuzdur dedi zoraki gülerek.

Sedef de gülmüştü. Sonra ne oldu dedi?

-Yüzüne baktım diye suç oldu, bir de tersledi beni.

-Ne oldu? Niye baktın yüzüme dedi.

-Tek başına hastalanma lüksüm bile kalmamış dedim.

-Allah Allah hastalık bu, ben mi istiyorum hastalanmayı. Senden gelen virüs evde geziyor işte.

-Bana da bulaştı demek ki, sorun yapacaksan ben hallederim.

-Nerede ıhlamur? Dedi.

-Sinirlerim o kadar bozulmuş ki, bir anda ağlamaya başladım.

-İnsan kendisini çok güçsüz ve korumasız hissediyor böyle zamanlarda. Ben çok ağlıyorum hastayken…

-O da alışamadı bir türlü, 'bir ıhlamur istedik, geldiğimiz noktaya bak' dedi.

-Size o sırada sarılsa iyi gelir miydi dedi Sedef?

-Hayatım niye sarılsın, ayrıca virüslüymüşüm. O anda zaten iyi gelmez, onu hayatımın prensi olarak görmüyorum ki, sorunlarımın bir parçası olarak görüyorum. 

Daha doğrusu sarılması çok inandırıcı olmaz, belki ondandır.

Sonra Sedef'e baktı gülerek;

-O kadar belli ki evlenmediğin, şu hasta halimle sabah sabah güldürdün beni dedi.

Sedef de şaşırmıştı, normal ve anlaşılır bir şey söylemişti kendi dünyasına göre, nesi komik? Diye düşündü.

Ama yine de gülmüştü…

-Sonra ne oldu peki? Dedi Sedef.

-Sorun çıkmasın diye ona da ıhlamur kaynattım, götürdüm ikram ettim.

-İkimiz de kendi hayatımızın rutinlerinde hastalıklarımıza bireysel devam ettik.

Sedef de buna gülmüştü.

-Bireysel hastalık güzelmiş, bu bana daha çok uydu dedi.

-Uyar tabii, bu günlerinin kıymetini bil. Kendi sorumluluğunun dışında bir şeyin olmaması bazen çok güzeldir.

-Şimdi işten izin aldım eve geçiyorum. Çocuklar gelmeden biraz evi toparlayayım, sonra yemek faslı derken biraz uzanırsam çok iyi olacak.

-Arada yardıma gelen bir kadın vardı, o da daha iyi bir iş bulmuş.

-Anlayacağın her şey üstüme kaldı.

Sedef üzülmüştü bir an. Ona iyi gelecek bir cümle bulmak istedi.

-İkizler sorun olursa bana da yollayabilirsiniz akşamları, o sırada siz de biraz dinlenirsiniz diyebildi sadece.

-Ah Sedefçiğim ne güzel insansın, bizimkiler isterse tabii ki yollarım.

-Sen de hastalandığın zaman burada bir ablan olduğunu unutma! Oldu mu? Her konuda bana gelebilirsin, sakın çekinme dedi.

Sedef'in çok hoşuna gitmişti bu sözler, kendisini bir an daha iyi hissetmişti.

Artık aralarında komşuluktan öte güzel bir bağ olduğunu düşündü ve abla olarak hitap etmek istedi. “Sana iyi gelmeyen insanlardan uzak dur” lafını da bir an sevmedi. Kimin kime ne zaman iyi geleceğini kimse bilemezdi. Mesafeli ilişkiler her zaman en iyi gelendi.

Her insan birbirine muhtaçtı, insanın her günü aynı olmayabilirdi. Bu yakınlık ona da iyi gelmiş sesine yansımıştı.

-Tamam Mine Ablacığım, çok geçmiş olsun tekrar, benim işe yetişmem gerek dedi.

Yine omuzlarında büyük bir yükle arabasına binmişti ama bu sefer gönüllüydü taşımaya. Gerçekten çok üzülmüştü haline.

Bir de 'hastalanınca buradayım' demesi çok güzeldi.

Yol boyunca onu düşündü…

Kadıncağız, hayatını paylaştığı eşi tarafından hiç dinlenmemiş, suçlanmış gibiydi.

"Nasılsın" dediğin zaman bütün hayatını bir başkasına rahatça anlatacak kadar yalnız bırakılmıştı anlaşılan.

"İnsanlar sorunlarını hiç tanımadıkları insanlara daha rahat anlatırmış. Tanıdıkça azalırmış içten anlatımlar" diye bir yerde okuduğunu hatırlamıştı Sedef.

Karşılaşmak istemediği komşusuna şu an bambaşka duygularla bakıyordu.

Dışarıdan gördüğü o sıcak aile tablosu, gözünde buz gibi bir değer almıştı.

Bugün dinlediklerinden sonra kendi hayatını daha çok sevdi.

-Umarım karşıma benim de böyle bir eş çıkmaz dedi.

Bilmiyordu ki birçoğu böyleydi. Ama bu hayatı yaşamak ve şekillendirmek sizin elinizdeydi.

Hastalıksız, sağlıklı günler olsun tüm eşlere…



Sevgilerimle,

Belgin Baykal

6 Kasım 2021 Cumartesi

Erkekler Hasta Olursa






Ne zamandan beri kendisini bu kadar kötü hissetmemişti.

Vücudunun her kemiği ayrı ağrıyordu sanki.

Aniden ne olmuştu böyle!

Bu halsizlik, bu mide bulantısı da neyin nesiydi?

Kendisine kötü bir şey olacak diye çok korkuyordu.

Hemen bilgisayarını kapatıp işten erken çıkmıştı.

Eve gittiği zaman her zamanki gibi eşi karşılamıştı.

Ama bir farklılık vardı.

Yüzünde tuhaf bir bakışla endişe doluydu.

Onun bu yüzünü görünce paniğe kapıldı biraz, tedirgin bir şekilde içeri girdi.

-Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun? Dedi korkak çekinen bir sesle.

-Hasta mısın sen? Diye sordu hemen eşi.

İşte anlamıştı artık, bu kadar yüzümden belli olduğuna göre bayağı ciddiydi durumum diye düşündü.

-Hadi gir içeri hemen, ılık bir duş al, ben sana güzel bir çorba yapayım dedi.

O çorba lafını duyunca iyice çökmüştü, 'kötü olmasam niye durup dururken çorba yapsın. Hem de o içine tavukları ve sebzeleri doldurduğu meşhur hasta çorbasından' diye düşündü.

İçinden konuşmaya başlamıştı...

-İşte biliyorum kötüyüm, daha da kötü olacak her şey…

-Ağrılarım da artmaya başladı, hafif ateşim de var sanki.

-Off neler oluyor bana böyle?

-Yarın yapılacak bir sürü işim ve görüşmelerim var. Ben kolumu bile kaldıramıyorum.

İşte yine o ses…

-Oğlum babanı yalnız bırakalım biraz dinlensin, sen al arabanı gel odanda
oyna.

"Yine tedbir alınıyor, bu kadın ne zaman oğlumu benden uzaklaştırsa ben hastanelik oluyorum. Kesin hissetti bir şeyler…"

-Niye yolluyorsun çocuğu? Bırak oynasın, bir zararı yok bana diye inleyen bir sesle çıkıştı.

-Olsun! Sen şimdi dinlen güzelce, çorban da olmak üzere...

-Yüzünde iyi maşallah sarı filan değil,

-Haydaa! Ne sarısı, ne yüzü ya?

-Niye sarı olsun, daha önceden sarı mı oluyordu?

-Yok rengi iyi demek istedim. (Allah'ım sana geliyorum dedi içinden)

-Doğruyu söyle bak! Başım ağrıyor zaten, çok halsizim.

-O zaman doktora gitseydin, hemen bir iğne yapardı toparlardın.

-Çok biliyorsun sen, hemen doktora git, iğne yapsın.

-At mıyım ben? Normal iyileşemez miyim?

-Biraz at gibisin, her gün koşturuyorsun ya, ondan dedim 'öfkeli at' hatta.

-Off... Tamam sus! O sesin başımda çınlıyor.

"Eskiden bu sesi duymak için sürekli arardın" dedi gülümseyerek.

Hafif çıkmış sakallarını kaşıyarak baktı eşinin yüzüne;

-Üstüme gelme bak! Kırarım kalbini…

Eşi de umursamaz tavırla devam etti.

-İnan hiç kırılmıyor! Senin iyileşme tarzın bu, alıştım yıllardır.

Bir yandan inliyor, bir yandan karısına çakmak çakmak kızarmış gözlerle bakıyordu.

Yine kıyamamıştı yaramaz oğluna;

-Hadi soğumadan güzelce iç çorbanı, şu soğuk algınlığı ilaçlarını da al ve yat.

"Sakın o hasta sesini duymayayım" dedi, kafasını okşayıp öperek.

Karısının yüzüne bakarak 'tamam' dedi. Neye tamam dediğini de çok anlamamıştı. Sadece iyi gelmişti bu sözler.

Annesini görmüştü karşısında, şefkatini hissetmişti sanki, yatışmıştı birden.

Gece boyunca terlemiş, sabah duşunu alıp işine gitmişti bile.

Bir soğuk algınlığı krizi en iyi şekilde idare edilerek mutlu sonla bitmişti.

Eşi arkasından dua etmişti, "Ne olur Allahım o hastalanmasın, ben hasta olurum onun yerine" diye.


Bir daha ki yazım, bir kadın hasta olursa… Dua ederken dikkatli edin. )




Sevgilerimle,

Belgin Baykal

2 Kasım 2021 Salı

Gönüllü Yazar Olmak!










Uzun zamandır makale yazan ve kitap çıkartmış birisi olarak ülkemizde yazar olmak çok zor.

Daha doğrusu yazarlıktan para kazanmak. Yazı yazan kişiye kimliği belirsiz kişiler tarafından gönüllülük unvanı verilmiş. Bunu kim ve neden vermiş kimse sorgulamamış. İşlerine geldiği gibi benimsenmiş ve kullanıma sunulmuş.

"Sen bu işi hobi olarak yap, bize de yardımcı ol" şeklinde bir bakış açısıyla…

Yardımına ihtiyaç duyduğun bir sektörde neden gönüllülük olsun. 

Hayır amaçlı yapılan işleri ayrı tutuyorum.

Bu öngörü ve karar yazarın insiyatifinde olmalı. 

Hastalandınız ve doktora gittiniz, doktor muayene etti ve ilaç yazdı.

Siz çıkarken teşekkür edip çıkabilir misiniz? Bir ücret ödersiniz, doktor ister alır ister almaz.

Ya da tamir edilecek bir elektronik cihazınız var. Bu işi tamir edene, ‘eyvallah kardeşim’ diyebilir misiniz? Aranızda bir bağ bile olsa, teklifiniz olur.

İşte yazarlıkta bu gelişmemiş. 

Yazılarınızın ve kitabınızın keşfedilmesi için çok iyi bir reklam bütçesi ayırmanız gerekir. Ya da ünlü olmanız yeterli…


Oysa kitabınız iyi olduğu için satılmalı, makaleleriniz iyi olduğu için okunmalı istiyorsunuz.

Maalesef böyle bir şey yok.

İş bulma sitelerinin birçoğunda gönüllü yazar arıyorlar.

Neden gönüllü diye sorduğunuz zaman, "daha yeni kurulan bir şirketiz, onun için ödeme yapamıyoruz" cevabını alıyorsunuz.

Yeni kurulan hangi şirkete ücretsiz çalışan eleman bulursunuz. 

Neden sizinle çalışsın?

Stajyer bile bulduğunuzda ona ücret ödemek zorundasınız.

Gönüllü çalışmak kişinin kendi tercihi olmalı.

Makale satış rakamlarını bir bilseniz, onlar daha acınası durumda. 

Bu rakamlardan sonra insan gönüllü olmayı tercih ediyor zaten.

100 kelimelik özgün bir makale istiyor. 1, 25 kuruş. (yanlış okumadınız).

Kelimeleri siz arttırın ona göre rakam koyabilirsiniz artık.

Size, ‘güzellik ve bakım’ ile ilgili bir makale yazın diyor.

Bunu yazmak için önce araştırmanız gerekir, bu da en az bir saatinizi alır.

Ayrıca dilbilgisine ve bilgisayar yazılım programlarına hakim olmanız gerekir.

Günde 10 makale yazarsanız 12,5 TL, ayda 375 TL yapıyor. 

Sizi böyle ikna ediyorlar.

Bunu 3 gün denedim ve başaramadım. Günde 10 makale yazamadım, beynimden dumanlar çıkmaya başlamıştı. Kendine ait özgün cümlelerinle bu işi günde 10 saat çalışarak yapacaksın ve karşılığında alacağın rakam ayda 375 TL. Bu arada hiç izin yok.


Bu şartlarda boncuk dizmek, yazı yazmaktan daha kazançlı. Beyin gücü, el becerinizin gerisinde kaldı.

Neden gönüllü olmak zorunda kalındığını anlamışsınızdır. Bu sistemin değişmesi ve yazarlığın ünlü ve zengin olmayanlar için hobi olarak yapılmadığının bilinmesi gerekir.


Haydi size bir konu vereyim! Yazarlık hakkında 100 kelimelik bir yazı yazın.

Belki o zaman daha iyi anlarsınız ne demek istediğimi. )



Sevgilerimle,


Belgin Baykal

Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...