12 Ocak 2019 Cumartesi

Onayla Beni Görüşelim...






Hayatımızın tüm evrelerinde yaptığımız her şeyden dolayı 
takdir ve onay beklentisi, bizi bambaşka kişiliklere yönlendirir.

İyi çocuk ve kötü çocuk kavramıyla başlar her şey…

Ödüller takdirler ve kıyaslamalar…

Herkesin çocuğu genelde bizden öndedir. 
Kimse daha az olanı görmek istemez.

90 alsan, 100 alanla kapıştırırlar.

Bir anda gönülsüz bir yarışta bulursun kendini, terini silerler, 
ortamını hazırlarlar ve koştururlar kendi hırslarıyla…

Eğer bu yarıştan galip çıkarsan onaylanırsın.

Ailen, çevren, herkes sana ona göre davranır.

Gittiğin her yerde övgülerle anılırsın,

Karakterin ve kişiliğin de bu onaylarla oluşur.

Kimisi bu yarışta başarıdan ve hırstan gözü dönmüş, iyi bir 
kariyer yapmış ama insanlıktan sınıfta kalmıştır.

Kimisi hepsini bir arada yürütmeye çalışırken kendisinden 
vazgeçmiş ama olumlu onaylarla mutlu olmaya çalışmıştır.

Diğeri, hayatını kendi bilincinde yarattığı, belki kariyer 
yönünden örnek gösterilmeyecek ama insanlık adına hep 
kendisinden iyi şekilde bahsedilecek bir gelişimde yer 
almıştır.

Bunun dışındakiler reklam kampanyası güçlü, ilişkilerini 
menfaat ve çıkarlar üzerine kurmuş, kişiliklerini bir yerlerde 
kaybetmiş büyük egolu, küçük kimlikler;

Daha çok onaya ve pohpohlanmaya ihtiyaç duyarlar ve 
çevrelerinde de buna göre insan biriktirirler…

Sonuçta yaptığımız her şeyden onay bekleriz. 

Bu kötü bile olsa…

“Sen işe yaramazın birisin” şeklinde bile başkalarının 
olumsuz onayını alırsın.

Gün gelir bu onayları reddetmek istersin ya da onay 
beklemiyormuş gibi yaparsın.

Ya da “kimsenin düşüncesi umurumda değil” şeklinde 
davranıp, bu durumundan bile onay bekleyen bir ruh hali 
sergilersin.

Şimdi ben bunları yazarken sizlerden iyi ya da kötü onay 
bekliyorum.

Böyle olmasa neden yayınlayayım? Düşüncelerimi yazarak 
kendimde saklarım.

Onay beklemek kişisel gelişime faydalı bir şeydir. 

Size sadece duymak istediğiniz şeyleri söyleyen insanlarla 
görüşürseniz yol alamazsınız.

Onlar sizi oyalar ve geçici mutlu eder ama gerçekleriniz 
sizde saklı kalır ve içten içe mutsuz olursunuz.

Kendinizi ikna edemediğiniz sürece duyduğunuz olumlu 
onaylar sizi mutlu etmez.

Önce kalbinize bakın, düşüncelerinize ve davranışlarınıza

Sonra ne kadar temiz ve masum kaldığınıza kendinizi ikna edin.

Edemezseniz çevrenizde sadece duymak istediğiniz şeyleri 
söyleyen insanları bulundurmak isteyeceksiniz.

Ve sloganınız şöyle olacak!

Bana duymak istediğim şeyleri söyle! 

O zaman görüşelim seninle…


Belgin Baykal

30 Aralık 2018 Pazar

2018 Gerçekten gidiyor musun?








Her yıl aynı telaş ile eskiyen yılı yollarız, arkasından da söylemediğimizi bırakmayız.

Yok! Hiç iyi gelmedin bu yıl,

Biran evvel git de yüzümüz gülsün artık,

Bütün felaketler bir seneye mi sığar,

Ne uğursuz yılmışsın şeklinde…

Yaşanılan iyi şeyleri yok sayarcasına yükleniriz eski yıla.

Sanki gelecek olan yıl ile iyi şeyler konusunda anlaşma yapmışçasına.

Büyük felaketler olmadığı sürece, insanlar hep kendi yaptıkları 

hataları ya da yaşadıkları şahsi sıkıntılarını o yıla bağlarlar.

Hiç akıllarının ucuna bile gelmez, bunlar benim yaptıklarımın sonucu diye.

Hep mutlu olmak ister ama mutlu etmek zoruna gider…

Hep bekler…

Para bekler, aşk bekler, sevgi bekler, dostluk bekler, ilgi bekler, destek bekler…

Ama bunları vermekte oldukça cimri, istemekte oldukça cömerttir.

Hayatının hep hayal kırıklıklarıyla geçtiğini düşünür ama bilmez ki kendisi de birçok kez başkalarına yaşatmış hatta yaşatıyordur…

Durum böyle olunca, yeni yıl bütün güzellikleriyle gelsin ama o gelirken biz de elimizden geleni yapalım.

2019 her yıl gibi klasik bir giriş yapmasın mesela!

Dünya da barış ilan edilsin!

Kimse kimsenin malıyla mülküyle, toprağıyla, ırkıyla, cinsiyetiyle, dini inanışlarıyla uğraşmasın!

El birliğiyle her konuda mağdur olan tüm insanlara yardım edilsin…

Silahlar yok edilsin!

Kin, nefret, intikam duyguları yerini sevgiye ve barışa bıraksın.

Tüm liderler bir araya gelip ülkelerinin menfaatlerini düşünerek, insanca yaşamanın ve yaşatmanın formüllerini bulsunlar.

Hak-hukuk ve adalet sistemi doğru işlesin…

Öyle bir yıl geçirelim ki, giderken gerçekten gidiyor musun? Diye hüzünlenelim.

İçimizde başka baharlar başlasın ve yaşama sevincimizi hiç yitirmeyelim istiyorum.

Aslında olmayacak bir şey istemiyorum.

Sadece biraz insanca düşünmek ve dünya hırslarından vazgeçmek gerek!

Hepimize güzel bir yıl olsun…


Sevgiyle Kalın



Belgin BAYKAL


12 Ağustos 2016 Cuma

Psikolojik Durumum Karışık




Olumsuz haberlerden, yaşadığımız dünyanın içine edilmesinden,

İnsan olarak hiçbir şekilde düşünülmemekten, üvey evlat muamelesi görmekten.

Sadece "Şükret, bunu bulamayanlar var ya da onların içinde 

sen de olabilirdin?” sözlerini duymaktan karıştım.

Bir sürü masum insanın yok yere can vermesi, başkalarının 

günahlarını çekmesi benim acımı dindirmiyor.

Belki gittikleri yer buradan çok daha iyi ama geride bıraktığı 

insanları teselli etmeye yetmiyor.

Onlarsız geçen hayat ve yokluklarına alışmak ne kadar kolay 

olabilir ki?

Bir de ölüm nedeni haince bir saldırı olunca!

Kalan ne yapacak?

Koca bir hayatın, beraberliğin, emeğin ve sevginin ardından nasıl 

tutunur insan?

İyi ki "Şehit oldu" diyebilir mi? Ya da vatan millet sağolsun?

Hangi söz teselli eder bu acıyı?

Şehit olunca onu bir daha görebilecek mi?

Yeniden sarılıp kokusunu hissedebilecek mi?

Yarım kalmış hayatını, geri de bıraktıklarını düşününce, nasıl 

sevinir insan bir ölüme?

İnsanların gittikçe duyarsızlaşması, değerlerini kaybetmesi,  

yozlaşması; bütün dertlerinin para kazanmak ve daha iyi hayat 

yaşama çabası içinde olması işimizi daha da zorlaştırıyor.

"Biliyor musun? Çok üzüldüm yine şehit var!

Yine saldırı olmuş bir sürü insan ölmüş! Vah vah! Nerede, nasıl?"

Arkadaşlarla buluşulur, selfiler çekilir ve paylaşılır. Hiçbir şey 

olmamış gibi; insanların acısını yok sayarak belgeli yaşarlar, 
yani o anlarını paylaşarak.

Neden mi? Çünkü herkesin psikolojik durumu karışık.

Ne yapacağını ve nasıl davranacağını bilmeyen insanlar olduk, 

gülerken ağlayan, ağlarken gülen ve sürekli şikayet eden insanlar.

Belki de bu kadar acımasızlığı hakkettiğimiz için yaşıyoruz.

Elimizdekilerin değerini bilmediğimiz ve sadece kendimizi 

düşündüğümüz için.

Terör, lanet ve kınama acı dindirir mi? Bilmiyorum.

Ama içinizi rahatlatıyorsa toplu olarak kınayın ve lanetleyin, sonra 

da sıradaki gelsin...

Nasılsa yapılan başka bir şey yok!

Yolu barıştan ve iyilikten geçen insanlarla bir dünyada yaşamak 

dileğiyle...


Sevgilerimle,


Belgin BAYKAL




17 Mayıs 2016 Salı

Kadınları Kendinizden Nasıl Uzaklaştırırsınız?













Erkeklerden bahsettik, kadınlardan bahsetmemek olmaz!

Kadınları maddeler halinde yazarsak buna satırlar dayanmaz;)

Çünkü bizim beyin yapımız biraz daha karışık.

Erkekler ne kadar sade ve düz ise, kadın beyni o kadar karışık ve
anlaşılmazdır.

Kadın ne istediğini tam olarak bilmez!

Sadece ister, elde eder ve sorgular.
Gerçekten bu mu? Diye...

Elde edemezse yine sorgular, "Niye benim olmadı" diye.

Elde ederse, yine değişen bir şey olmaz!

Kısa bir süre zaferinin keyfini çıkarır, sonra yine sorgular.

Bu sefer elde ettiği şeyin gerçekten istediği olup olmadığını ya da 
uyup uymadığıyla ilgilenir.

Sonra çevreye yönelir, onların ilişkilerini gözlemler ve kendi 
ilişkisiyle karşılaştırır.

Yine mutsuz olacak bir şey bulur aklı karışır.

Ya da şükredecek bir şey bulur avunur.

Ama kalıcı bir değişiklik olmaz. Her gün değişebilir:)

Erkekler, kadınları kendinizden uzaklaştırmak istiyorsanız;

Uyanıklığınızı ve cimriliğinizi hissettirerek hesabı ona ödetin,

Hoşlanmadığı yerlere götürün,

Onun dışında herkesi övün ve koruyun.

Sürekli eleştirin ve suçlayın,

Güzel söz söylememek için direnin, ilgisiz davranın, hiç 
kıskanmayın...

Zayıf olsa bile, "Kilo mu aldın? yanakların mı dolmuş? kalçan mı 
büyümüş?" şeklinde konuşmalar yapın.

Ani programlar yapın, eli ayağı birbirine girsin.

Sizinle isteklerini paylaştığında;

"Ne acelesi var? Ne gereği var? 
Saçma sapan şeylerle ilgileniyorsun" şeklinde dönüşler yapın. 
Size sorduğuna ve paylaştığına bin pişman olsun.

Bunları yaptıktan sonra, artık sizi sevmediğinden kesin emin olun.

Hatta yavaş yavaş valizini toplamaya başladığını ve bir daha 
dönmemek üzere terk etme kararları aldığından şüphe duymayın. :)

Ama bunları yaptıktan sonra hala gitmeyen ve sizi seven birisi varsa sakın kaçırmayın.
Bu kadar körü körüne aptal aşık bulamazsınız, keyfini çıkarın.)

Sizler tabii ki bunları yapmayın! Açıkça söyleyin! Biraz kırılsa da karış taraf, dürüstlük güzeldir.


Hiçbiriniz yapmazsınız böyle şeyleri, sizler adam gibi adamlarsınız:)


Sevgilerimle,


Belgin BAYKAL


26 Nisan 2016 Salı

Dengemi Bozmayınız!






El birliğiyle herkes birbirinin ruhsal durumunu bozmakla meşgul, kimsenin pes etmeye niyeti yok.

Başka alanda başarısız ve mutsuz olunca gözünüz en zayıf gördüğünüz kişiye ilişiyor.

Onun dengesini bozduktan sonra büyük bir huzur mu doluyor ne?

Sizinle uğraşmayan zararsız insanları stres topu olarak kullanmayın.

Bırakın! O insan zaten ruhsal durumunu olumlu tutmak için kim bilir kendisine neler uyguluyor.

Kimsenin kimseyle bir alıp veremediği yok zaten, sadece can sıkıntısı sizlerin ki…

Geçen gün bir bankaya gittim. Orada sıramı beklerken baktım sesler yükselmeye başladı.

Bir emekli amcamız avazı çıktığı kadar bağırıyor!

“Siz soyguncusunuz! Hep paramı kesiyorsunuz,

Ne işe yararsınız başka?

Sus! Bir de konuşuyorsun utanmadan” diye, efendi bir çocuk bulmuş onu paylıyor.

Çocuk kibarlığından al al, mor mor oluyor. 

Ama bizim amcamız belli ki evde bunalmış sıkıntısını atacak yer arıyor.

Sonra o seslerin üzerine bankanın müdürü geldi. 

Onu ve kimliğini öğrenince amcamız biraz daha yumuşak konuşmaya başladı. 

Derken; aynı sözleri Müdür’den de duydu ama ona bağıramadı. 

Sonunda durumu kabullenerek küçük söylentilerle bankadan ayrıldı.

Resmen rahatlamak için evden çıkan amcalarımız teyzelerimiz var. 

Eski hayatlarını özlüyorlar evde bunalıyorlar. 

Bir dışarı çıkayım hava alırım diyorlar ama gerçeklerini kendilerinden bile saklıyorlar.

Onlarda haklılar, yaşlılık kolay bir şey değil.

Ama bu onlara başkalarının kalbini kırmak ve huzurunu bozmak hakkını vermez.

Sadece yaşlılar da değil. Ufacık çocuk bile huzuru bozulunca huy değiştirir. 

Yapmadığı şeyleri yapmaya başlar.

Ergenler, yetişkinler herkes sorunlu olduğu zaman, sanki sorun başkasında gibi davranırlar.

Hiçbir zaman “Ben ne yapıyorum” demezler.

Hayatımızda yeterince olumsuz şeyler varken, bizim bunları olumlu hale çevirmemiz gerek.

Yangına ateşle koşmak gibi bu tür davranışlar.

Biz bir fark yaratalım. Ne kadar kızgın ve sinirli olursak olalım ortam değiştirelim. 

Başkalarına zarar vermektense o ortamdan geçici olarak uzaklaşalım. 

Bunu bir hayat felsefesi haline getirelim.

Ya da bir tür oyun!

Kırdığınız insanın daha sonra gönlünü almak daha zor değil mi?

Hayat kimseyi kırmayacak kadar kısa ve anlamsız.

Yormayın, yorulmayın...


Turgut Uyar’ın şiiri ile bitirelim.


Aşkım da değişebilir gerçeklerim de 


Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı 


Yan gelmişim diz boyu sulara 


Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum 


Hiçbirinizle dövüşemem 


Benim bir gizli bildiğim var 


Sizin alınız al inandım 


Morunuz mor inandım 


Ben tam kendime göre 


Ben tam dünyaya göre 


Ama sizin adınız ne 


Benim dengemi bozmayınız…



Sevgilerimle,


Belgin BAYKAL

22 Şubat 2016 Pazartesi

Ayrılalım mı?



O eski “Bir yastıkta kocayın” sözlerinin artık tarihe karıştığı,
“Olursa gider, olmazsa kader" deriz, şeklinde evlenmeler günümüze yerleşti.
Birçok erkek, her duygusunu ve cinselliğini yaşadığı kızlarla evlenmek değil, 
eğlenmek istiyorlar. 
Yani sıkıştırılmadıkları sürece evliliğe yaklaşan çok az erkek var.
Kızlar da hem rahat hem de evli olmak istiyorlar.
Daha kendileri için bir şey yapamazken, bir evlilik 
sorumluluğunun altına girmek onlara zor geliyor.
Onlar, evliliği sadece gelinlik giyip çok güzel bir düğün, 
arkasından da balayı olarak görüyorlar.
Daha sonrası onları çok ilgilendirmiyor. Sıkılıp bunaldıkları yerde, 
“Ay yok ben dayanamayacağım, nerede o bekarlık günlerim, hiçbir 
özgürlüğüm kalmadı en iyisi ayrılsak mı” durumuna geliyorlar.
E iyi de nerede o verdiğiniz sözler, yeminler, 
"Sensiz olamıyorum", "Nefes alamıyorum", 
"Bir gün görmesem ölüyorum", 
"Sensiz hayatı düşünemiyorum" cümleleri. 
Hepsinin altı boş muydu?
Azıcık sıkılıp bunalınca, ayrılık çözüm mü?
Bir sonraki beraberliğinizde daha farklı şeyler mi yaşayacaksınız?
Aynı sorunlar onunla da olmayacak mı?
Önce, evliliğe ne kadar hazırsınız onu test edin.
Bir evliliğin sorumluluklarını yerine getirebiliyor musunuz?
İdare edici misiniz? İdare edilen misiniz?
Önce kendinizi tanıyın.
Ne kadar fedakarsınız? Sevdiğiniz için nelerden vaz geçebilirsiniz?
Bunların cevabını vermeden evlilik işine girerseniz, “Sonunda en 
kötü ayrılırız” felsefesiyle yol almış olursunuz.
Her ayrılık duygusal bir yüktür.
“Ben aşkı yalnız sana yakıştığı için severim,
bana da yaşattığın için çok teşekkür ederim” deyip ayrılırsınız. Tabii bu kadar saygın bir şekilde ayrılabiliyorsanız.)
Sonra ayrılık acısı yerleşir. Şarkılar, şiirler daha anlam kazanır.
Barışma yolları ararsınız belki, bazen de çok geç olabilir.
Ayrılıklar da altından kolay kalkılır şeyler değil.
İki günlük hayatı zehir etmeyin kendinize, ne de başkasına.
Haydi kolay gelsin sizlere:)


Belgin Baykal

5 Şubat 2016 Cuma

Ayna Ayna, Söyle Bana!




“Nasıl seveceğiz bu kadar zor ve problemli insanları.

Herkes hoşnutsuz, memnuniyetsiz ve öfkeli.
Kimse kimseyi idare etmek istemiyor.
Herkeste haklılık duygusu ağır.
Hepsi hayatlarında suçlu arıyor “Her şey senin yüzünden”  
diyebilecekleri.
“Ayna ayna güzel ayna, söyle bana!"
“Benden daha doğru bir insan var mı bu hayatta?”
Ayna dile gelir:) Sen de herkes gibisin!
-Nasıl yani? Delirdin mi ayna?
-Aklını başına al, neler söylediğinin farkında mısın?
-Tabii ki farkındayım. Artık sana yalan söylemeyeceğim.
-Kendini hep özel ve farklı görüyorsun ya; aynı şeyleri bir zaman
geliyor sende yapıyorsun.
En çokta eleştirdiğin şeyleri yapman komik oluyor.
-Nasıl yani! Bende mi yapıyorum? Hiç farkında değilim!
-İşte! Farkında olman için söylüyorum.
-Eleştiriye gelemiyorsun, pohpohlanmaktan hoşlanıyorsun. 
-Sana kimse kötü bir şey söyleyemiyor hemen öfkeleniyorsun, 
kırılıyorsun.
-Kimsenin sorunuyla ilgilenmiyorsun, varsa yoksa kendi hayatın, 
kendi sorunların.
-Her gün her şeyden şikâyet ediyorsun. 
“Mutlu olmak için önce başkalarını mutlu etmen gerekir.”
-Sen sadece kendini mutlu edecek insanları istiyorsun, onlardan da
bir şey gördüğün zaman, kendini ilah ilan ediyorsun. 
-Herkes “Kötü” bir sen iyi oluyorsun.
-Haklısın galiba, böyle düşünmemiştim.
-Şimdi sana soruyorum. Ne kadar gerçek ve ne kadar doğrusun?
Psikologlar ve uzman kişiler, “Önce kendinizi sevin ”derken 
siz kendinizden başka kimseyi sevmez oldunuz.
Onlar sevgi damarlarınızı açmak için, “Önce kendinizi sevin, sonra 
başkalarını daha kolay seversiniz” demek istediler.
O bile yanlış anlaşıldı. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı.
İdare etmek ve iyi geçinmek zül oldu.
Gittikçe bireyselleşme ve yalnızlaşma duygusu, sadece kendini
avutma hali.
İnsanlara duvarlarımızı koyarsak, onlara bütün samimiyetsiz
duygularımızla yaklaşırsak, kendimizi çok farklı tanıtırsak, 
önyargılarımızla onlara şans vermezsek!

Sizce biz ne kadar doğruyuz?

Can Yücel Ne güzel Yazmış;


Her Şey Sende Gizli

Yerin seni çektiği kadar ağırsın

kanatların çırpındığı kadar hafif...

Kalbinin attığı kadar canlısın gözlerin uzağı gördüğü kadar genç...

Sevdiklerin kadar iyisin nefret ettiklerin kadar kötü.

Ne renk olursa olsun kaşın gözün karşındakinin gördüğüdür rengin...

Yaşadıklarını kar sayma yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar

yaşarsan yaşa, sevdiğin kadardır ömrün...

Gülebildiğin kadar mutlusun

Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin

sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer

ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.

Bir gün yalan söyleyeceksen eğer

bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret

ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.

Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın

güneşin seni ısıttığı kadar  sıcak.

Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın

ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.

Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin...

İşte budur hayat!

İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın

bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün

ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutursun...

Çiçek sulandığı kadar güzeldir

kuşlar ötebildiği kadar sevimli

bebek ağladığı kadar bebektir

ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,


Sevdiğin Kadar Sevilirsin...

Sevgiyle Kalın


Belgin BAYKAL







Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...