14 Nisan 2019 Pazar

Eşinden Boşanan Çocuğundan da Boşanır mı?



En ufak sevgisini ve ilgisini bile esirger o masum kalplerden.

O zaman düşünürsünüz, nasıl bir insan 

çocuğundan da boşanabilir diye.


O çocuğun günahı nedir?

Kendi talebi olmaksızın dünyaya gelen bir masumdur.

Yanlış kararlar ve yanlış seçimler o çocuğu suçlu kılar.

Hayatı boyunca hep bir yerlerde bir şeyi eksik kalır.

Hiçbir zaman kendisini tam hissedemez.

Adını koyamadığı birçok duygunun altında ezilir.

Anne ve babasının ayrılığını anlamıştır ama

kendisiyle olan ayrılığı bir türlü kavrayamaz.


Bu hayatı ya da bu ebeveynleri hak edecek ne yapmıştır?

Tek suçu, onların çocuğu olmasından başka bir şey değildir.


İşte bu eksikliklerle büyüyen çocukların karşısına,

yıllar sonra çıkan anne ve babalar,

nasıl bir düşünce tarzıyla geçer karşısına:

“Ben senin annenim.”

“Ben senin babanım.” der…


En zor zamanlarında,

en çok ihtiyaç hissedildiği anlarda

kendi bencilliklerinden yanında olmayan kişiler,

çocukları iyi yerlere gelip para kazanınca

ya da kendileri elden ayaktan düşüp bakıma muhtaç olunca,

karşılarına çıkıp rahatça evlat olmalarını talep edebiliyorlar.


Kendileri anne baba olamadan,

karşı taraftan evlatlık görevlerini yapmasını beklemek,

nasıl bir bencilliktir?


İşte bu aşamada çocuğun yine yükümlülükleri bitmez.

Bu sefer vicdanı ve haklılıklarıyla sıkışır kalır.

Kendisini yine kötü hisseder.

Bir yanı nefret ederken,

diğer yanı acıma ve yardımdan yanadır.


Yani o boşanmadan sonra,

kendisini hiçbir zaman tam olarak iyi hissetmez.


Çocuklarınıza ayrıldıktan sonra bunları yaşatmayın.

Onların kalplerinde büyük kırgınlıklar yaratmayın.


Eşinizden boşanabilirsiniz,

ama çocuğunuzdan asla boşanamazsınız.


O çocuğun kırgınlıkları ve beklentileri,

sizin hayattaki bütün başarılarınızı engeller.

Hiçbir zaman mutlu olamazsınız.


Çocuk, Allah’ın herkese nasip etmediği çok özel bir ödüldür.

O bir emanettir.

Siz de o emanetlerinize en iyi şekilde sahip çıkmak zorundasınız.


Çocuklarınızdan esirgediğiniz her sevgi ve zaman,

gün gelir veremediğiniz hesabınız olur.


Sevgilerimle,


Belgin Baykal


Erkekler Aldatmalı mı? Gerçekten!







Aile terapisti Dr. Susan Mandel,
“Erkeklerin aldatmakla ilgili sorunları şu:

Erkekler kadınlar gibi ilişkilerde yapıcı ve iletişime yatkın değiller.” diyor.
“Bunun sonucunda ise, ilişkilerinde yaşadıkları boşlukları
 dışarıda başka kadınlarla doldurmak istiyorlar.”
Çözüm iletişimde gizli…

Bu yazıyı okuyunca şaşırdım doğrusu,
erkekler üzerinde aldatma bir gereklilik sanki.
“Kendimi ifade edemiyorum, iletişim de kuramıyorum,
o zaman aldatmam kaçınılmaz.”

Gerçekten de iletişime yatkın değillerse,
başka kadınlarla iletişimi nasıl sağlayacak?
Yeni bir can, yeni bir kan iyi mi gelecek?
Bir yenisinde de aynı sorunu yaşadığı zaman diğerine mi geçecek?
Yani! Hayatı daldan dala atlayarak,
arkasında bir sürü yaralı kalp bırakarak mı geçecek?

Peki! Bu geçişlerde düşme yaşamayacak mı?
Sorunların üzerini örtüp diğerine gitmek bir erkeğe ne kazandıracak?

Sadece erkeklerle bir araya geldiklerinde
egolarını şişirecek hikâyelerden ibaret olmak
ya da işler kendi kontrolünden çıkarak 
yuvasının dağılmasına kadar gidecek.
Gerçeklerinde hep bir arayış, pişmanlık ve kendisinden
memnun olmama hali olacak.

Son günlerde erkekleri anlatan bütün uzmanlar,
bir belgesel sunar gibi anlatıyorlar:

“Erkekler avcıdır, avlarını yakalamak için türlü türlü yalanlar söylerler,
kendilerini olmadıkları gibi gösterirler.
Amaçları tamamen avlanmak ve çiftleşmektir.
Testosteronları, yani erkeklik ve iktidar hormonları fazla çalıştığı için
aldatmaya çok yatkınlardır.
Bir de çok eşli.
Beraber olduğu dişisi ona eski ilgi ve alakayı göstermiyorsa,
hemen başka avlara çıkarlar ve
kendilerini rahatlatmak için ona değer 
veren dişilerle beraber olurlar.”

Bir yandan dinliyorum, bir yandan okuyorum,
bir yandan da gülüyorum bu olanlara.
Doğruluk payı var tabii ama anlatım komik
Erkekleri getirdikleri son nokta:
Amaçları sadece çiftleşmek olan
ve ihtiyaçları için yaşayan ruhsuz, aşksız, ilkel insanlar!

Demek ki, aşk acısı çeken ve çektikleri acıdan dolayı
geride bu kadar güzel eserler bırakan şairlerimiz,
bestekârlarımız, ozanlarımız
çiftleşemedikleri için mi yazmışlar, çizmişler?
Bu kadar basit mi düşünmüşler yani?

Erkekler kadınlardan daha çok âşık olurlar ve acı çekerler.
Bunu kimse bilmez.

Bugünün ilişkilerini düşününce,
artık erkekler kadınlardan bıktılar.
Kadınları elde etmek o kadar kolay bir hâl aldı ki…
Hatta onlar beğendikleri erkeğe kendileri teklif eder hâle geldi.
Bu durumda erkekler aşklarını yaşayamaz oldular.
Çünkü çokluk onların tüm hevesini kesti.
Hiç peşinden koşturmadan,
kapısına kadar kendi istekleriyle gelen kadınlara
cinsellikten öte bir duyguyla bakamaz oldular.

Artık erkeklerin günahını almayın boşuna.
Biraz rahat bırakın, kendilerine gelsinler.
Sizi elde etmek için çaba harcasınlar.

Eski şairlerimiz aşklarından ölüyorlardı,
çünkü kavuşamıyor ve büyük hasret çekiyorlardı.
Onun için de sevdaları çok kıymetliydi.

Bir de günümüze bakın!
Her dakika deli gibi bir iletişim…
Bir yerden kapasan diğer yerden baş gösteriyor.
24 saat göz hapsi:
“Kiminle görüştün?”
“Kimi araştırdın?”
“Kimi merak ettin?”
“Kimin paylaşımını beğendin?”

Kavga sebebi oldu.
Ayrılsan her yerden sil,
resim kaldır, bağlantıları kes!
Büyük zaman kaybı…

İki taraf uzun yıllar ilişki yaşamış gibi
yorgunluk içinde ayrılır.
En uzunu 5 yılı geçmez, o ayrı.

Herkesin ilişkilerini gözden geçirip bir şeyler yapması gerekir.
Hayat sosyal medyadan ibaret olmamalı.

Sevgilerimle,

Belgin Baykal

31 Ocak 2019 Perşembe

Haberler mi?









Tüm kanallarda haber programlarını
teker teker gezdim.

Değiştiremeyeceğim şeyler,
ruhsal çöküntü yarattı bende.

Haber değeri uğruna,
en mahrem acılar gözler önünde.

Biz izledikçe,
Daha kanlı,
daha çok reyting getiren haberler üretildi.

Dizilerden, programlardan şikayet etmeyin!

Hepsi bizim sayemizde
hala ekranlarda.

Artık gazetelerin yerini
teknoloji aldı büsbütün.

Telefonlarla, bilgisayarlarla
anında her şeye ulaşabiliyoruz.

Sokaklara yerleştirilen kameralar
her şeyi kaydediyor.

Gönüllü muhabirler sayesinde
her ölüm servis ediliyor.

Acılar engellenmeden,
"haber" etiketiyle sunuluyor.

İzin alınmadan,
özel anlar teşhir ediliyor.

Düşünün:
Bir yakınınız trafik kazası geçiriyor.

Olay yerine çağrılıyorsunuz
neyle karşılaşacağınızı bilmeden.

Gazeteciler sizden önce almış yerini,
sabırsızlıkla bekliyor.

Kameralar hazır,
acı en uygun açıdan alınacak.

Yakınınızın öldüğünü öğreniyorsunuz,
işte haber başlıyor.

Sizin çığlıklarınız, istemsiz yaptığınız hareketler
ekranlara taşınıyor izniniz alınmadan, saygısızca.

Bu görüntüler
defalarca gösteriliyor haber kanalalarında, sosyal medyada.

Peki bu haber
bize ne katar?

Acıyı paylaştık mı,
yoksa büyüttük mü?

Ben diyorum ki,
bu tür haberler başlıkla verilmeli.

Ayrıntılı görüntülerle değil,

Olumsuz haberle beslenen biri
zarar verebilir kendine ya da başkasına.

Haber izlerken de
seçici olmalıyız.

Nasıl dost seçiyorsak
haberi de seçmeliyiz.

Çünkü haber
ruha işler fark etmeden.

Her izlediğimiz, ruhumuza iz bırakır. Ne izliyorsak oyuz.
Haber değil, haberin insafı gerek bize.

Kötü haberciliğe hayır!

Sevgiyle kalın,

Belgin Baykal

12 Ocak 2019 Cumartesi

Bana Duymak İstediğimi Söyle!














Hayatın her evresinde

onay ve takdir bekleriz.


Bu beklenti zamanla

bizi başkalaştırır, değiştirir.


"İyi çocuk-kötü çocuk"

oyunu ile başlar her şey.


Ödüller, kıyaslamalar,

takdir ya da hayal kırıklığı…


Herkesin çocuğu

bizimkinden hep daha iyidir.


Kimse eksikleriyle övünmek

ya da görmek istemez.


90 alsan bile

100 alanla kıyaslanırsın.


Gönülsüz bir yarışta bulursun kendini.


Terini silerler, ortamı hazırlarlar,

kendi hırslarıyla koştururlar seni.


Yarışı kazanırsan,

onay alırsın bir güzel.


Çevren, ailen, toplum

sana farklı davranır hemen.


Övgülerle anılırsın

gittiğin her ortamda.


Karakterin bile

bu onaylarla şekillenir fark etmeden.


Bazıları başarıyla

insanlıktan uzaklaşır.


Kariyer yapar ama

ahlakı kaybeder yolda.


Bazıları hem yürür

hem kendinden vazgeçer yavaşça.


Sırf olumlu onay alabilmek için

kendi ruhunu unutur.


Birileri de vardır

sessiz, sade ama tertemiz kalan.


Kariyerle değil,

insanlığıyla örnek gösterilir.


Bazıları ise reklam ustasıdır,

gösterişin efendisidir.


İlişkileri çıkarla doludur,

egosu büyük, özü küçüktür.


Daha çok pohpoh ister,

ona göre çevre kurar.


Sonuç?

Yine onay peşinde koşarız durmadan.


Kötü onay bile

bir tür dikkat çekme şeklidir.


"Sen bir işe yaramazsın"

bile bir onaydır.


Gün gelir bu onayları

reddetmek isteriz.


Ama "önemsemiyorum" derken bile

yine bir onay bekleriz.


"Umurumda değil" dediğimizde bile

bir takdir gizleriz içinde.


Ben şimdi bunları yazarken

sizden onay bekliyorum.


Yoksa neden yayınlayayım,

saklardım kendime düşüncelerimi.


Onay beklemek

bazen gelişim için gereklidir.


Sadece istediğini söyleyenlerle görüşürsen

ilerleyemezsin.


Seni oyalarlar,

geçici mutlu ederler sadece.


Gerçeklerin saklı kalır

ve içten içe mutsuz olursun.


Kendini ikna edemediğin sürece,

dışarıdan gelen her söz boştur.


Kalbine bak,

düşüncelerine ve davranışlarına dikkat et.


Temiz kaldığına inanıyorsan,

o zaman güçlüsündür.


İnanamıyorsan,

etrafına "evet" diyenleri doldurursun.


Ve hayat fısıldar sana şu sloganı:


"Bana duymak istediğim şeyleri söyle!"


O zaman görüşelim seninle…


Sevgilerimle,

Belgin Baykal

30 Aralık 2018 Pazar

Yeni Yılın Ardından








Her yıl aynı telaşla eski yılı uğurlarız.


Arkasından da söyleniriz durmadan,

hiç acımadan eleştiririz onu.


"Hiç iyi gelmedin bu yıl!"


"Bir an önce git artık, yüzümüz gülsün."


"Tüm felaketler bu yıla mı sığar?"


"Ne uğursuz yılmışsın sen böyle!" deriz.


İyi şeyleri unutur,

bütün yükü ona atarız.


Sanki gelecek yılla

gizlice anlaşma yapmışız gibi.


Büyük felaket yoksa bile,

insanlar yine o yılı suçlar.


Kendi hatalarını,

yaşadığı sıkıntıları yıla bağlar.


“Benim tercihlerimdi”

diyen pek az çıkar.


Mutlu olmak ister,

Hep bekler insan:

Para, aşk, sevgi, ilgi, dostluk...


Ama vermeye gelince

eli dar, yüreği suskun olur.


Hayatının hep kırgınlıkla geçtiğini düşünür.


Oysa kendisi de

başkalarına aynılarını yaşatmıştır.


Hal böyleyken,

yeni yıldan çok şey bekleriz.


Benim beklentim ise;


Dünya barış ilan etsin artık.


Kimse kimsenin diniyle,

ırkıyla, toprağıyla uğraşmasın.


Mağdur olan herkese

el birliğiyle yardım edilsin.


Silahlar yok edilsin,

kin ve nefret silinsin.


İntikam yerini

sevgiye ve huzura bıraksın.


Liderler bir araya gelsin,

insanca yaşamı düşünsünler.


Hak, hukuk, adalet

gerçekten işler hale gelsin.


Öyle bir yıl olsun ki,

veda ederken hüzün bıraksın.


İçimizde baharlar açılsın,

yaşama sevincimiz hiç solmasın.


İstediğim şey zor değil aslında.


Sadece biraz insan kalmak

ve hırstan vazgeçmek gerek.


Hepimize güzel

bir yıl diliyorum.


Sevgiyle kalın,

Belgin Baykal


12 Ağustos 2016 Cuma

Psikolojik Durumum Karışık











Olumsuz haberler,

dünyanın mahvolması beni çok etkiliyor.

İnsan olarak düşünülmemek,

yokmuşuz gibi davranılması çok acı.

Sürekli "Şükret" denmesi

bana iyi gelmiyor artık.

"Bulamayanlar da var" demek

artık teselli etmiyor.

Bir sürü masum insan, yok yere can veriyor.

Devletçilik oynayan insanların kararları

başkalarının hayatına mal oluyor.

Gittikleri yer belki iyi ama geridekiler eksik kalıyor.

Onlarsız yaşamak,
yokluklarına alışmak hiç kolay değil.

Hele bir de ölüm
haince bir saldırıysa!

Kalan kişi ne yapar?
Nasıl devam eder hayata?

"Şehit oldu" demek,
içteki acıyı hafifletir mi?

Vatan sağ olsun demek
özlemi unutturur mu?

Görüşebilecek mi bir daha?
Sarılıp kokusunu hissedebilecek mi?

Yarım kalan hayatlara
nasıl sevinilir bir ölümle?

İnsanlar duyarsızlaştı,
değerlerini yitirdi.

Her şey para ve konfor hırsına dönüştü.

"Çok üzüldüm" deyip
hemen ardından tatil selfisi çekiliyor.

Hiçbir şey olmamış gibi,

hayat devam ediyor belgeli olarak.

Çünkü herkesin psikolojisi
artık karmakarışık durumda.

Gülerken ağlayan,
ağlarken gülen insanlara dönüştük.

Her şeyden şikayet eden
bir toplum olduk maalesef.

Belki de bu kadar
acımasızlığı hak ettik.

Sadece kendimizi düşünmek
bizi bu hale getirdi.

Terörü lanetlemek, kınamak
acıları dindiriyor mu?

İçinizi rahatlattıysa,
topluca kınayın ve unutun.

Sonra sıradaki gelsin…
Çünkü başka bir şey yapılmıyor!

Yolu barıştan geçen
iyilik dolu insanlar ve yönetim diliyorum.

Sevgilerimle,
Belgin Baykal

Ezik Demeyin Kimseye

Toplumun sessiz kahramanlarıdır onlar. Kendini öne atmayan, ama her şeyin farkında olan insanlar. Onlara ezik derler, çünkü bağırmazlar. Çün...