İnsan her şeyden gidebilir de bir tek kendinden gidemez.
Herkesi arkasında bırakır da bir tek kendini bırakamaz.
Herkesi çok güzel değiştirmeye çalışır da bir tek kendini değiştiremez.
Daha doğrusu değiştirmeye kıyamaz.
O kadar doğru olduğuna inanır ki, bir zaman sonra kimse tarafından
anlaşılamadığını düşünerek yalnız olduğunu sanır.
Oysa ki yalnız değildir! Sadece diğerleri gibidir bazen.
Eleştirdikleri gibi, beğenmedikleri gibi…
Hatalarını görmez! Başkalarının yaptıklarıyla ilgilenir.
Olduğu gibi kabul etmek yerine oldurmaya çalışır.
Görmek istediği kendi gibi olmasıdır.
Ama o başkasıdır, başka bir kimlik, başka bir beyindir.
Allah herkesin ruhuna, “Sen çok özelsin ve farklısın” egosu yüklemiş.
Bundan dolayı kendini özel sanıp yalnızlaşma duygusu var olmuş.
Evet insan yaratılmış en özel varlıktır.
Kendi değerlerini bildiği, kendi gibi olduğu sürece.
Karşı tarafın duygularını ve hissettiklerini görmezden gelmediği sürece...
Çok kalabalık ailelerde bile, herkes bireysel olarak kendisini bir kalabalığın içinde kaybolmuş ve anlaşılamamış hisseder.
Ailenin içinde bile kimse kimseyi anlamak istemez!
Anlaşılmaya ve değer görmeye çalışır.
Kimsenin ne yaşadığı ya da nelerle mücadele ettiğini çok umursamaz.
Kendisinin nasıl olduğu ve neler yaşayacağı ya da neler hakkettiği daha ön
plandadır.
Herkesin bireysel hesaplaşmalarının olduğu bu ailede yalnızlaşma duygusundan
daha doğal ne olabilir ki?
Ailede en yakınlarınızla olan bu durum, toplumsal yaşamda daha büyük sorun halini almaz mı?
Vermeden almaya, anlamadan anlaşılmaya meyilli duygularda nasıl bir son bekler ki
bizi.
Kendimizi terk edip biz olmaya başladığımız zaman, her şey çok farklı olacak.
Mutluluğun sırrı bireysellikte değil! Üretmekte, paylaşmakta ve önce anlamakta gizli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder