10 Temmuz 2022 Pazar

Hanginiz Çok Sevdi

 



Ansızın bir kapı çalar,

Aşkın sesini nerede olursa tanır kalp.

Uzun ara vermiş, dinlenmiş kalpler

Hazırdır yeniden buluşmaya.

Sonunu düşünmez her zaman...

Hani “Bir kıvılcım yeter, hazırım bak” der ya Sezen,

İşte tam da öyle başlar.

Önce aynılıktan doğar her şey,

Nasıl da heveslidir ruhlar ortak zevkler bulmaya.

Sanki diğer yarısını bulmuş gibi sevinir insan,

Başlar umutlar ekmeye…

Ama o duygular,

İki kişide aynı derinlikte yaşanmaz.

Sevmeyi bilen insan,

Nasıl güzel seveceğini de bilir.

Gösterir tüm içtenliğiyle;

Neyi saklayacaktır ki?

Aşk, oyun değildir.

Seviyorsan, seviyorsundur.

Ama işler her zaman öyle gitmez...

Sevmeyi bilmeyen biriyle karşılaştığında,

Kendi hislerini ona öğretmeye çalışırsın.

Her anlamsızlığı anlamlandırır,

Olmayanı oldurmaya uğraşırsın.

Ve onun gözünde sadece

“vazgeçilemeyen biri” olursun.

Yine başlar en kötü hastalık:

Gereksiz ego şişmesi.

Oysa aşk ortak alanda yaşanır.

Kimin daha çok sevdiği değil,

Kimin daha çok emek verdiği belirler sonu.

Ve bazen...

Sevgi fazla gelir.

İleriye dönük taramada,

Bunun hep böyle süreceğini anlarsın.

Çekersin kendini.

Uzmanlaşırsın uzaktan sevmelere…

Zararsızdır çünkü.

“Seven insan bırakmaz” derler ya,

Oysa bazen en çok seven gider.

Daha fazla yaralanmamak için.

Büyük değişime hazır değildir kalan da giden de.

Ve aşk, belki de en güzel yerinde biter.

“Zaten bir gün bitecekti” diyerek avunur kalbin.

Gerçekte kim daha çok sevmiş,

Ne fark eder?

Giden de kalan da aynıdır aslında.

Aşkları "kim daha çok sevdi?" değil,

"Kim daha çabuk vazgeçti?" belirler.

Sahipsiz kalır nadir duygular…

Beklersin bir süre,

Dinlendirirsin ruhunu.

Ve sonra teşekkür edersin…

Yorulmadığın, daha fazla acı çekmediğin için.

Sen toparlarsın kendini,

Ama o, yeni başlar belki daha çok sevmelere.

Aşk bu…

Oyun sevmez.

Saygı gösterin geldiğinde.


Sevgilerimle,

Belgin Baykal

7 Temmuz 2022 Perşembe

Siz Hiç Çocukluğunuza Rastladınız mı?

 


Sıcak bir günde, kitabımı ve kulaklığımı alıp havuza gittim.

Ama gözlüğümü evde unutmuştum.

Kimsenin olmaması her zamanki gibi tercihimdi.

Koca alanı beş kişi kullanıyorduk.

Gözlüğümün olmayışı, sadece müzik dinlememe

ve etrafı gözlemlememe neden oldu.

Evden çıkarken her zamanki o “ne unuttum acaba?”

sorusu yine karşıma çıkmıştı.

Bu defa gerçekten iyi ki unutmuşum…

Çünkü o küçük kızı kaçırmak istemezdim.

Küçük Ela, kendi hazırladığı çantasıyla gelmişti havuza.

Havlusunu itinayla bir şezlonga serdi.

Çantasından havuz gözlüğünü ve şnorkelini çıkardı.

Sonra etrafına hiç aldırmadan koştu, duş aldı ve havuza atladı.

Sıcak mı, soğuk mu hiç umursamıyordu.

Zorunlu yüzücü gibiydi.

Üşüdüğünü bile belli etmiyordu.

O kadar kendine hakimdi ki…

Suyun içinde özgürlüğünü ilan etmiş gibiydi.

Oradan oraya savruluyor, defalarca atlama denemeleri yapıyordu.

Kendine “oldu” onayını verene kadar da pes etmiyordu.

Yanına gelen başka bir kıza aldırmadan

oyununa devam etti.

Sonra yorulup çıktı.

Havlusuna sarındı, kurulanıp oturdu.

Çantasından güneş kremini çıkarıp büyük bir dikkatle sürdü.

Her hareketi o kadar bilinçliydi ki…

Sanki küçük bir yetişkin.

Yaşı tahminimce 8, belki 9'du.

Ama davranışları yaşından çok ileriydi.

Sonra kendini güneşe bıraktı.

Beyaz teni yanar mı diye endişelendim.

Ama o kadar huzurluydu ki, karışamadım.

Ona dikkatle bakarken,

yüzündeki gülümseme bir yerlerden tanıdık geldi.

Sonra fark ettim…

Ben yıllar sonra çocukluğumla karşılaşmıştım.

Psikologlar hep der ya,

“Geçmişteki o çocuğa git, sarıl.”

Benimse terapiye gitmeme bile gerek kalmamıştı.

Çünkü o çocuk yanımdaydı.

Sorumluluklarının farkında,

az hata, çok bilinç ve huzurlu bir yaşam arayan…

Birazdan havuzdan bunaldığım için içeri geçtim.

Sonra duş bölümünde tekrar karşılaştık.

Yanına bir arkadaşı gelmişti.

O bu kez onun eşyalarını toparlıyordu.

–“Şampuanı yine duşta bıraktın değil mi?” dedi.

Ve göz açıp kapayıncaya kadar buldu getirdi.

Arkadaşı ise onun kadar farkında değildi hiçbir şeyin.

Daha bağımlı, daha dağınık ve oldukça çekingen görünüyordu.

Artık dayanamadım, konuşmalıydım onunla.

İçimden bir ses “Bu çocuk kesin kova burcu” diyordu.

–“Ela, senin burcun ne?” dedim.

Şaşırarak baktı bana, şnorkelini yıkarken.

–“Kova burcuyum ben,” dedi o tatlı gülümsemesiyle.

İçimde bir şey kıpırdadı.

–“Biliyordum!” dedim.

“Ben de kovayım. Seni havuzdan beri gözlemliyorum biliyor musun?

Ne kadar sorumluluk sahibisin, hayran kaldım.”

Nazikçe sordu:

–“Sizin doğum gününüz ne zaman?”

–“6 Şubat,” dedim.

–“Aaa benimki de 6 Şubat!” dedi.

“Yalnız kışın doğduğum için biraz üzgünüm,

çünkü herkes ara tatilde oluyor.”

Onun derdi başkaydı, ben ise bu büyülü tesadüfün izindeydim.

Neden çocukluğumla karşılaşmıştım?

Neden bugün?

Ela yanımdan ayrılırken bana daha birçok şey anlattı:

Arkadaşını, dayısını, yengesini…

Gevezeliği bile bana benziyordu.

Ben de çocukken, evde olan biten ne varsa

yakınlık kurduğum kişilere anlatırdım.

Ah Ela…

Artık çocukluğumu özlediğimde seni hatırlayacağım.

Umarım bir gün yeniden karşılaşırız,

geleceğin yorgun ama huzurlu kızı.


Sevgilerimle,

Belgin Baykal




2 Temmuz 2022 Cumartesi

Hoş geldin Sen







Kaç yıldır aynı blokta oturduğum, sadece selamlaştığım biriydi o.
Ta ki o güne kadar…

İnsanlardan olabildiğince kaçan ben, o gün 
konuşmaya, anlatmaya ve dinlemeye gönüllüydüm.
Çünkü kendimden bir şeyler bulmuştum onda.

Hayata bakışında, insanları anlatışında, saflık derecesinde inanışında…
Hep bir umut beslemesinde, doğan güne ettiği duasında,
Yaşananların üstüne çektiği derin süngerinde.
Onda kalan güzel anlara tutunmasında,
Üzüntüsünden ustaca sıyrılmasında…
Kendisiyle dövüşmesinde,
Karşı tarafa duyduğu insani toleransında…

Tek farkımız, benden on yaş küçük olmasıydı.
Ve her şeye dibine kadar inanma çabası.

“Neden içimde bu kuşkuyla yaşayayım?
Neden güvenmeyeyim?” diye isyan ediyordu.

İşte bu da tecrübesizlikle gelen,
henüz yaşanmamış hayal kırıklıklarının evresiydi.
Toydu bu anlamda…
Ben zamanla bu gerçeğe ikna olmuştum.
Bu yüzden hep bir pay bırakıyordum insanlara:
Tam olarak güvenmemek için.
Ve daha az hasarla kurtulabilmek adına…

Ama bunun için zamanında çok fazla inanmak gerekiyordu.

Bir benzer yanımızı daha fark ettim:
Kavanoz kapağını açmaya çalışan bana tahammül edemeyen
bir erkek gibi atılıp, “Bırak ben yaparım,” demesi…
Tam benlikti!

Hayatla tek başına baş etmiş,
her işini kendi halletmeye alışmış bir anneydi o da.

Ona da adını “Sen güçlüsün, yaparsın” koymuşlardı.

İsmimiz bile aynıydı bu anlamda.

Bir kavanoz kapağı zorlamazdı onu.
O neydi ki yaşanmışlıklarının yanında?

Yıllar sonra anlattığı hikâyelerindeki
kronolojiyle denk gelmelerimiz,
renklere bakışımız,
kitap yazma telaşı,
müziğe duyduğumuz tutku…
Daha neler neler!

Yıllar sonra kendime rastlamak iyi geldi.
Oysa çok ümitsizdim.
Sevdim karşımdaki kendimi.

İyi ki sohbet etmişiz.

Hoş geldin sen…

Sevgilerimle,
Belgin Baykal

28 Haziran 2022 Salı

‘Çöp Kamyonu Kanunu’ Duydunuz mu?



Çöp Kamyonu Kanunu

Kadın taksiye binmiş ve havaalanına gitmek istediğini söylemişti.
Taksi sağ şeritte ilerlerken, siyah bir araba park ettiği
 yerden aniden önlerine çıktı.
Taksi şoförü sert bir frenle aracı durdurdu; kayarak durdu
ama çarpmaktan kıl payı kurtuldu.

Siyah arabanın sürücüsü ise camdan kafasını çıkarıp küfür etmeye başladı.
Taksi şoförü ise sadece gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı.

Kadın, şoförün bu tavrına hayret etmişti.
“Adam neredeyse ikimizi de öldürecekti! 
Siz nasıl böyle sakin kalabiliyorsunuz?” diye sordu.

Şoför gülümsedi:
“Çöp Kamyonu Kanunu” dedi.
Kadın şaşkındı: “Çöp kamyonu mu?”

Şoför açıkladı:
“Bazı insanlar çöp kamyonu gibidir.
İçlerinde öfke, kızgınlık, hayal kırıklığı taşırlar.
Ve dolduklarında çöplerini bir yere boşaltmaları gerekir.
Bazen o kişi biz oluruz. Üstümüze alınmayalım.
Sadece gülümseyip, iyi dileklerle yollarına devam 
etmelerine izin verelim.”

Bu hikâyeyi yıllar önce okumuştum, etkilenmiştim.
Ama zamanla bunun gerçekten bir "kanun" olduğunu fark ettim.

İnsan ilişkilerinin sırrını çözmüş bir teori bu.
Ama uygulaması hiç de kolay değil.
Hele hele üstüne araba süren biri karşında ukala ukala bağırırken...

Elbette her durumda bu kadar sabırlı olamayız.
Ama azına razı olup, anlayışla karşılamayı öğrenebiliriz.

Çünkü çocukluk travmaları, bastırılmış duygular, 
çözülmemiş meseleler büyür ve bir yerden patlar.
Trafikte, evde, işte...
Ve bu insanlar, dokundukları herkese kendi çöplerini taşırlar.

İşte bu zincirleme iletişim kazasıdır.
Bir kişinin öfkesi, başkalarının hayatına da bulaşır.

Peki biz ne yapabiliriz?

Önce kendi içimizdeki o kızgın çocuğu susturmalıyız.
Çünkü herkes taksi şoförü kadar anlayışlı olmayabilir.
Bir gün biri, o çöpleri kafamıza boşaltabilir.

Bu yüzden öfkenin el frenini çekmeyi öğrenmeliyiz.
Geçmişte yaşadığımızları, hak etmeyen insanlara ödetmemeliyiz.

Yoksa biz de bir çöp kamyonuna dönüşürüz.
Hem kendimize hem başkalarına zarar veririz.

Sevgilerimle,
Belgin Baykal


18 Haziran 2022 Cumartesi

Babalar Gününüz Kutlu Olsun

 




Bir baba nasıl anlatılır?

Ya da bir çocuğun hayatındaki etkisi nasıl tanımlanır?

Bunu bir evlat olarak yazmak daha kolay elbette.

Çünkü yaşadıklarımız, bize ipuçları verir.

Her acı tecrübe, bir sonrakine hazırlıktır.

Ve biz, benzer acılardan geçenlere zamanla yoldaş oluruz.

Baba olmak…

Hecelemek kadar kolay değildir.

Daha kendini bile tanıyamamışken,

başka bir canın sorumluluğu yüklenir omuzlarına.

Bağ yokken önce, doğduğu anda en kıymetliniz olur.

Hemen hissedilmese de çevrenin sesiyle,

"Artık babasın!" denir.

Bu yeni kimlik zamanla şekillenir.

Artık çalışması, kazanması,

ailesinin geleceğini kurması gerekir.

Oysa çoğu, bu role hazır değildir.

Sadece “böyle olması gerekiyor” düşüncesiyle bulur kendini içinde.

Bazen huzursuzlukları,

başka bir hayat arzuları,

işte bu hazırlıksız baba rolünün yansımalarıdır.

Annesi tarafından terk edilmiş bir çocuk,

babasından sevgi görebilir, evet…

Ama baba, annesizliğin eksikliğini tam gideremez.

Çünkü o da bir yanıyla hâlâ bakım işlerine yabancıdır.

Geleneksel ailelerde baba,

çoğu zaman çok bir şey yapmasa da “baba”dır.

Anne ve çevre, bu figürü idealize eder.

Babanın temel ihtiyaçları karşılaması,

evde huzuru sağlaması

ve sorunlara çözümle yaklaşması yeterlidir.

Bir çocuğa yalnızca “yanındayım” ve “sana güveniyorum” demesi bile,

onun gözünde bir kahraman olması için yeterlidir.

Bugün, çocuğuna hem annelik hem babalık yapan bizlerin de günü.

Ve elinden gelenin en iyisini yapan,

vicdanlı, sorumluluk sahibi tüm babaların…

Babalar Günü kutlu olsun.


Sevgilerimle,

Belgin Baykal


10 Haziran 2022 Cuma

Uzaylılar Geldi mi?






Yıllardır bir uzaylı hikayesinin içindeyiz sanki.

Kimileri UFO gördü, kimileri onlarla tanıştı.

Bazı ülkelerde bu sırlar devlet politikası gibi gizlendi.

Amerika’da bir TV programı vardı:

“İster inan, ister inanma.”

Gece yarısı yayınlanırdı.

Uzaylılar tarafından kaçırıldığını iddia eden insanlar,

gözyaşları içinde anlatırlardı başlarına gelenleri.

Ama işin tuhaf yanı, hiçbirini tam hatırlamazlardı.

Sadece büyük bir ışık,

gelen bir gemi

ve sonra karanlık...

Tıpkı bizim bir yerden başka bir aleme geçişimiz gibi.

Oraya gidiş kesin ama sonrası muamma.

Kimi sadece gidiş sanıyor,

belki de çoktan gittik,

buraya yeniden doğduk.

Zihin bir yere kadar dayanıyor bu düşüncelere.

Sonrası?

Deliliğe birkaç durak kala…

Fazla kurcalamak istemiyorum.

Bir yanda konforlu hayatına bile tahammül edemeyenler,

diğer yanda hayata tutunmaya çalışanlar…

İşte o anda düşündüm:

Gerçek uzaylılar biz değil miyiz zaten?

Dışarı çıktığımda

kendimi hep yabancıların arasında buluyorum.

Farklı dünyalar, farklı diller, farklı kafalar…

Kim kime uzaylı, belli değil.

Aynı gökyüzünü paylaşıyoruz belki,

ama ne kalbimizi,

ne de acılarımızı paylaşabiliyoruz.

Ve bence,

gemileri olan uzaylılar çoktan geldi.

Hatta yönetimdeler.

Siz hâlâ gelmelerini mi bekliyorsunuz?

Boşuna…

Çünkü biz birbirimize

zaten çoktan uzaylı olmuşuz.


Belgin Baykal











ChatGPT’ye sor


7 Mart 2022 Pazartesi

Hangi Ay Hangi Mevsimsiniz?

 









Mart’ın Aldatan Baharı

Dışarısı soğuk, puslu.
Aylardan Mart.
İçin umutla dolsa da,
O sana asla baharını yaşatmaz.

Ne kıştır ne bahar…
Kimlik bunalımı yaşar adeta.
Bir gün seni güneşiyle kandırır,
Ertesi gün kar olur, soğuk olur,
Üzer tüm açan çiçekleri.

Mart’a güven olmaz.
Ona kanan her canlı,
Kırılır bir kez daha.
Kandırıldığı için küser toprağa.
Ama Mart, vazgeçmez!
Çekicidir, aldatıcıdır.

Doğa öğrenmiştir artık:
Adı Mart olan bahar,
Ancak Nisan olunca gerçektir.

Sahi,
Sen hangi aysın?

Ben Eylül’üm mesela…
Ne yakar, ne üşütürüm.
Yazla vedalaşmak,
Kışa hazırlanmaktır benimle olmak.

Sevgilerimle,

Belgin Baykal

Ezik Demeyin Kimseye

Toplumun sessiz kahramanlarıdır onlar. Kendini öne atmayan, ama her şeyin farkında olan insanlar. Onlara ezik derler, çünkü bağırmazlar. Çün...