Ansızın bir kapı çalar,
Aşkın sesini nerede olursa tanır kalp.
Uzun ara vermiş, dinlenmiş kalpler
Hazırdır yeniden buluşmaya.
Sonunu düşünmez her zaman...
Hani “Bir kıvılcım yeter, hazırım bak” der ya Sezen,
İşte tam da öyle başlar.
Önce aynılıktan doğar her şey,
Nasıl da heveslidir ruhlar ortak zevkler bulmaya.
Sanki diğer yarısını bulmuş gibi sevinir insan,
Başlar umutlar ekmeye…
Ama o duygular,
İki kişide aynı derinlikte yaşanmaz.
Sevmeyi bilen insan,
Nasıl güzel seveceğini de bilir.
Gösterir tüm içtenliğiyle;
Neyi saklayacaktır ki?
Aşk, oyun değildir.
Seviyorsan, seviyorsundur.
Ama işler her zaman öyle gitmez...
Sevmeyi bilmeyen biriyle karşılaştığında,
Kendi hislerini ona öğretmeye çalışırsın.
Her anlamsızlığı anlamlandırır,
Olmayanı oldurmaya uğraşırsın.
Ve onun gözünde sadece
“vazgeçilemeyen biri” olursun.
Yine başlar en kötü hastalık:
Gereksiz ego şişmesi.
Oysa aşk ortak alanda yaşanır.
Kimin daha çok sevdiği değil,
Kimin daha çok emek verdiği belirler sonu.
Ve bazen...
Sevgi fazla gelir.
İleriye dönük taramada,
Bunun hep böyle süreceğini anlarsın.
Çekersin kendini.
Uzmanlaşırsın uzaktan sevmelere…
Zararsızdır çünkü.
“Seven insan bırakmaz” derler ya,
Oysa bazen en çok seven gider.
Daha fazla yaralanmamak için.
Büyük değişime hazır değildir kalan da giden de.
Ve aşk, belki de en güzel yerinde biter.
“Zaten bir gün bitecekti” diyerek avunur kalbin.
Gerçekte kim daha çok sevmiş,
Ne fark eder?
Giden de kalan da aynıdır aslında.
Aşkları "kim daha çok sevdi?" değil,
"Kim daha çabuk vazgeçti?" belirler.
Sahipsiz kalır nadir duygular…
Beklersin bir süre,
Dinlendirirsin ruhunu.
Ve sonra teşekkür edersin…
Yorulmadığın, daha fazla acı çekmediğin için.
Sen toparlarsın kendini,
Ama o, yeni başlar belki daha çok sevmelere.
Aşk bu…
Oyun sevmez.
Saygı gösterin geldiğinde.
Sevgilerimle,
Belgin Baykal




