12 Haziran 2012 Salı

Eski Dostları Dinleyip Hüzünlenenlerden misiniz?







Unutulmuş birer birer
Eski dostlar, eski dostlar
Ne bir selâm ne bir haber
Eski dostlar, eski dostlar


Bu güzel şarkı çalarken “Bütün eller kilitlenir, bütün gözler buğulanır”
Herkes bütün sözleri kalbinde hisseder ve tüm coşkuyla eşlik eder.
Dostu olmayanlar bile dostu varmış gibi havaya girer.
Öyle sihirli bir şarkıdır.
Hayatta her şeyin sahibi olabilirsiniz ama dostunuz yoksa gerçekten boşa bir hayat geçirmişsiniz.
Bir insanı hayatınızda tutmayı başaramamışsınız ya da o insanın hayatında olmayı.
Hiç dostum yok diyenler hep hayıflanır.
Karşı tarafın onu anlamadığından, kendisini hak etmediğinden dem vurur. Buna da inanır.

Aslında gerçeği bu değildir. Hayatınıza aldığınız insan gerçekten dostunuz olabilecek nitelikteyse size çok görev düşüyor.
Hani iyi gün ve kötü gün vardır ya!
Kalben o insanın her zamanında yanında olabildiniz mi?
Tüm duygularına tüm içtenliğinizle katılabildiniz mi?
Ya da ona karşı çok samimi ve net davranabildiniz mi?
Eğer onun hayatında ki olumlu şeyler sizi rahatsız ediyorsa,
Sizin “Dostunuz olamaz”, çünkü dost olmayı bilmiyorsunuz…İçinizde olan kötü duygular sizin dost olmanızı engelliyor.
Başkasının başarısı sizi üzüyorsa, sahip oldukları mutsuz ediyorsa,
Sakın “Eski Dostlar Şarkısı” çalarken hüzünlü gözlerle eşlik etmeyin.)
Ne kendinizi, ne de başkalarını kandırmanın bir anlamı yok.
Samimiyet ve içtenlikte bulaşıcıdır. Sizden karşı tarafa geçer.
Bütün duygularınız siz istemeden en net şekilde iletilir.
Siz kandırdığınızı düşünürken beden diliniz ve gözleriniz sizi ele verir.
“Gözler kalbin aynasıdır” derler ya!
Gerçekten de öyledir. Bir insanı gözlerinden tanırsınız.
Size bakışlarından, yüzünde taşıdığı anlamdan, her şeyden ele verir kendini.
Sevildiğinizi, acındığınızı, önemsenmediğinizi, değer gördüğünüzü ya da sevilmediğinizi o bakışlardan anlarsınız.
Kısaca “Dost olamayanın, dostu olmaz” Önce siz dost olmayı öğrenmelisiniz.

Vefa ve samimiyet ilk prensipleriniz olmalıdır.

Eğer kusurların varsa, onlardan kurtulmaya çalışmalısın ve bundan korkmamalısın.
Yapılmış şeyler üzerinde konuşmak lüzumsuzdur, geçmiş şeyleri ayıplamak da manasızdır.
Bir insan sabahleyin doğru yolda ise, akşam saatlerinde de öyle kalacak ve bundan pişman olmayacaktır. 

Konfüçyüs


Sevgiyle ve dostlukla kalın...


Belgin BAYKAL




17 Mayıs 2012 Perşembe

Ne Zaman Emekli Olacağım?





“Her genç kızın rüyası” gibidir emeklilik hayalleri…
Tüm çalışanların geleceğini süsler, planlar yapılır her şey o günlere ertelenir.
“Hele bir emekli olayım” diye.
Bu konuda şanslı adaylardan biriyim. Genç yaşta iş hayatına atılmanın faydalarını erken yaşta emekli olarak gördüm.
Yaptığım gözlemlerimde herkesi bu kadar şanslı göremiyorum.
Hiç kimse geleceğini göremiyor. Herkeste bir motivasyon düşüklüğü var.
Bununda tek sebebi yine Amerika ve Avrupa Ülkeleri baz alınarak yapılan emeklilik yasası.
Kadınlar 58, erkekler 60 yaşını doldurduklarında, 7000 gün prim ödemiş olmak koşuluyla emekli olabilecekler.
Burası “Türkiye”
Öncelikle kendimizi diğer ülkelerle karıştırmayalım.
Bizim çalışma şartlarımız ve sosyal güvencelerimiz onlar gibi değil.
Ne bizim ne de çocuklarımızın geleceği maalesef belirsizlik içerisinde. Herkeste gelecek korkusu var…
Kime “Ne zaman emekli olacaksın” desem!
Yüz ifadesi değişiyor ve "Sayamıyorum bile" diyor.
Çünkü sorduğum kişiler 30-35 yaş arası,
Zaten 10 yıl kadar çalışmışlar.
Daha sonraki yılları düşünmek bile istemiyorlar.
İnsanların geleceğe dair hayallerini yıkmak bu kadar kolay mı?
Bu kararı alanlar galiba herkesi kendi imkanlarıyla bir görüyorlar.
Herkesin altında makam arabası, elit iş ortamları ve gelecek güvencesi yok maalesef.
Daha sağduyulu kararlar alınması gerekiyor.

Bu kararların alınma sebebine, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı,  “30 - 40 yıl sonrasında daha yaşlı bir nüfus, bu nüfusun getireceği finansal yükün şimdiden düşünülmesi gerekiyor'' demiş.
Buna bir çözüm üretilebilir.
Nasılsa her şeyin vergisi var, “Emekliliğe destek vergisi” çıkartsınlar, hiç değilse ne için vergi ödendiği bilinerek gönül rahatlığıyla herkes katkıda bulunur.
Böylece yaşlı nüfusun getireceği finansal yük azaltılmış olur.
Bu yapılanma şekli de vatandaştan bir “Oy alma" sebebidir.
Çalışanların emekli olma hakkını öne çekip, emekli olma isteği kendilerine bırakılsa daha çok verim alınır.
Zorla dayatılan kararlar, kişinin performansını düşürmekten ve enerjisini almaktan başka bir işe yaramaz.
Yeni Emeklilik yasası “Modern kölelik” gibi…
İnsanı insan yapan özellik “Ona tanınan özgürlüğü ve değeridir”
Çalışanlarınıza sahip çıkın ve değer verin.
Onların arkalarında olduğunuzu, aldığınız kararlar ve çıkartılan yasalarınızla hissettirin.
Motivasyon arttırıcı çalışma ortamları ve özlük hakları hazırlayın.
Kişiye verdiğiniz değer onu daha çalışkan, azimli ve üretken yapacaktır.
“Hele bir emekli olayım” diyenlere tavsiyem, hiçbir şeyi ertelemeyin!
İmkanlarınız el verdiğince her şeyi yapmaya çalışın.

“Gelecek bize neler getirecek bilemiyoruz.”


Belgin BAYKAL

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Ünlü İnsanlara Biraz Saygı!








Gündemdeki aşklar ve skandal başlıklar, hepimizi çok ilgilendiriyor gerçekten,
Kim kiminle beraber olmuş? 

Ayrılmış mı? Evlenmiş mi? Hamile mi? Değil mi?
İlk sevgilisi kimmiş? Daha önce kimlerle beraberlik yaşamış.
Bunlar gerçekten de vazgeçilmez meraklarımız.
Daha doğrusu öyle sanılıyor.
Magazin haberlerine bakıyorum da iyi ki ünlü birisi olmamışım.
Gerçekten o kadar sabırlı olamazdım.
“Yakın bir arkadaşımla yemeğe çıksam, ertesi günü gazetelerde sevgili olarak uyansam.”
Ayağım burkulup yanlışlıkla birinin kolunu tutsam, "Çok içti ayakta zor duruyordu" olsa!
Her gün aslı astarı olmayan bir sürü haberle güne başlamak gerçekten zor olmalı.

Ya da gittiğiniz her yerde resim çektirmek isteyen hayranlarınıza “hayır”diyememe şansınızın olmaması.

Evet magazin haberciliği ne kadar abartılırsa o kadar iş yapıyor ama o insanların özel hayatlarını zorlaştırmak ve onları yalnızlığa itmek ne kadar doğru.
Herkes işini yapıyor buna denilecek bir şey yok.
Ama biraz gerçek ve insaflı haber yapılmalı...
Bu insanların aile hayatları ve hesap verecekleri kimseler de var.
“Onları biz ünlü yaptık, İstediğimiz gibi davranırız” şekli acımasızca.
Kameralara oynayan bir sürü ünlü var, her türlü haberi yapılsın umurunda değil.
Yeter ki ondan bahsedilsin. 

"Şurada olacağım gelin beni çekin" diyenlerin haberlerini yapın.

Ama sadece işini yapan ve özgür yaşamak isteyen ünlülerimizin hayatlarına saygılı olmak gerek.
Hayatta her şeyin bedeli ağırdır. Baştan çok ışıklı ve güzel görünen hayatlar içine girilince öyle olmaz.
Herkesin gözü üzerinizde olur. Yediğiniz, içtiğiniz, gezdiğiniz her şey ortak kullanılır adeta.
Hesap vereceğiniz ne çok kimse oluşur bir anda…
Ne ağız tadıyla hastalanabilirsiniz ne de acınızı yaşabilirsiniz ne de gönlünüzce eğlenebilirsiniz?

İnsanlar yapılan haberlere bazen koşulsuz inanıyor, bazen de
sorguluyor. Haber yaparken daha insani başlıklar kullanılmalı.

Nasıl basın özgürlüğü varsa, bırakın ünlülerin de biraz özgürlüğü olsun…

Hayatlarını yaşasınlar…

Yoksa soluğu Amerika’da alıyorlar…

Kendinizi ünlü gibi düşünün ve ona göre haber yapın, o zaman her şey daha adil olur…



Sevgilerimle...

Belgin BAYKAL

Gerçekten Eğitim Var mı Bu Ülkede?














Eğitim ve Öğretim Sisteminde alınan acil kararlarla o kadar gencin ve yeni Eğitim hayatına atılan miniklerin gelecekleriyle nasıl oynanır anlaşılır gibi değil.
Dershaneler kapatılacak!
Sınavlar kaldırılacak!
Kademeli eğitime geçilecek!
Dörtlü sisteme geçiş!
Fatih Projesi derken bir sürü yenilik hiçbir pilot geçiş yapmaksızın hayata geçirilmeye çalışılıyor.
Kendi kimliği ile tanışmayan çocuk bir sürü yeni sistem ve ailesinin kişisel hırslarıyla baş başa bırakılıyor. 

Düz eğitim sisteminde öğretmenler dersi anlayanla yapıyor anlamayana özel ders teklifleri sunuluyor. 

Öğretmenlerin maddi yük olarak görüldüğü bu sistemde bu sonuç normalleşiyor.

Çocuklar okula sadece gitmek için gidiyorlar.
Dershaneler kalkacak deniyor ya!
Bana kalırsa düz eğitim veren ilk ve orta derece okullar kalksın.
Okulda eğitim göremeyen ve kendini ifade edemeyen öğrenciler dershanelerdeki eğitimcilerin özel ilgisiyle kendilerini daha iyi hissediyorlar.
Başarma hissini onlarla yaşıyorlar.
Dershanelerin kapatıldığı gün, üniversite soru sistemini ilkokul seviyesine indirmeleri gereken gün olacak. Eğitim sistemi hala oturmuş değil. Eğitimcilerin aldıkları ücret onları tatmin etmediği için öğrenciye yönelik fazladan bir özveride bulunmak istemiyorlar.
Yabancı dil, merhaba, evet ve hayırdan ibaret.
Matematik, dört işlemi öğrendilerse büyük kazanç,
Coğrafya, yaşadığı yeri ve komşu ülkelerini öğrendiyse ne ala.
Tarih, Birkaç savaş ismi verip resmi bayramlarımızı sayabiliyorlarsa mutlu olalım.
Türkçe, dil anlatım ve edebiyat, gerçekten içine İngilizce katmadan bir cümle kurabiliyor mu? Ya da cep telefonundan attıkları mesajlara bakın, dilbilgisi katledilmiş mi?
Bunların hepsini düşünün ve eğitime ona göre şekil verin.
Önce alt yapının iyi kurulması gerekir.
Test edilmeden geçiş yapılmaz.
Bu konuda örnek teşkil eden ülkeler var, onların eğitim sistemlerini ve alt yapılarını inceleyin.
Nasıl başarılı olmuşlar araştırın.

Sınav sistemi gerçekten olmalı mı?

Bütün bir sene yoğun hazırlanılan ve tüm hedefleri sadece 3 saatlik sınava bağlı olan gençlerin yaşadığı stres ve sınavda başarısız olma kaygısı telafisi olmayan sonuçlara neden oluyor.

Midesi bozulanlar, bayılanlar, sınav yerini bulamayanlar ya da özel durum yaşayanların tüm geleceklerinin bu sınavlara bağlı olması çok üzücü.

Bir de ailelerin çocukların üzerinde kurdukları baskıyı düşününce hep çocuk kalmak en güzeli.

Her şeyin sınav olmadığını, eğitimin birkaç senesini maneviyat ve güzel insan olma temelleri üzerine vermeyi amaçlamak, sosyalleşmelerini sağlamak, bizi gelişmiş eğitim sistemi olan ülkeler arasına sokar.

Çocuklar yönlendirilmek ister ama yetenekleri doğrultusunda.

Bu aşamada aileye çok iş düşer.

Manevi desteğinizi esirgemeyin, çocuklarınızı robot gibi görmeyin, mutlu çocuk yetiştirin.

Aynı sözleri tekrarlayıp sıkıcı ebeveynler olmayın.
Renkli, canlı eğlenceli olun.
Bunların hepsi sizin elinizde.
Hepinize iyi dersler;)


Belgin BAYKAL

Ne Kadar Samimisiniz?






Size biri derdini anlatırken, onu nasıl dinlersiniz?

Canı gönülden tüm kalbinizle mi?

Yoksa bir an evvel anlatsa da gitse durumunda mı?

Sizin etrafınıza yaydığınız elektriğiniz ve ifadeleriniz karşı tarafa olduğu gibi yansır.

Size notunuzu verir, daha sonra ne yaparsanız yapın her zaman onun beyninde öyle kalırsınız.

Başkalarına verdiğiniz değer kadar değer görürsünüz.

Bunu vermeden beklerseniz çok hayal kırıklığı yaşarsınız ve farkında olmadan karşı tarafı suçlarsınız.

Neden öyle davranıldığına ve söylendiğine dair hiçbir fikriniz yoktur.

Hak etmeden bu durumla karşılaştığınızı sanırsınız.

Halbuki, karşılaştığınız bu durum sizin verdiğiniz olumsuz elektriktir.

Siz, kaşınız gözünüz bir havada soru sordunuz ona göre de cevap aldınız.

Bir gün gerçekten en samimi duygularınızla birisiyle görüşmeye çalışın.

Net olun ve içinizden geldiği gibi kendinizi anlatın.

Hiçbir abartıya ve gösterişe kaçmadan…

Karşı tarafın sizi önemsediğini ve daha sıcak davrandığını göreceksiniz.

Çünkü ona tüm samimiyetinizle yaklaştınız ve içinizi açtınız.

Size farklı dönmesi mümkün mü?

Yine kendinizden örnek verin! Bir arkadaşınız geldi ve çok hoşlanmadığınız her zaman farklı bulduğunuz birisi.

O gün gerçek benliğiyle ve tüm içtenliğiyle size sorunlarından ya da kendinden bahsetti.

Ona karşı kaba ve duyarsız konuşma yapabilir misiniz?

Eğer dostluk ve arkadaşlık ölmüş diyorsanız, yine kendinize bakın!

Siz ne kadar dostsunuz?

Karşı tarafın her zaman yanında mı oldunuz?

Siz onun her zamanında güveneceği insan mıydınız?

Sadece anlatan olmayın, aynı zamanda iyi bir dinleyici olun,

Unutmayın ki! Karşı tarafta sizin gibi dinlemekten zevk almıyor olabilir.

Onun da birikmiş hikayeleri olabilir.

Bir nefeste her şeyinizi anlatıp ama onu dinlemezseniz, artık sizinle çok hevesli görüşmek istemeyecektir.

Konuşurken eleştirel ve yıkıcı olmayın.

Karşı tarafın buna ihtiyacı olmayabilir. Daha yapıcı ve anlayışlı yaklaşın.

Sonunda her şeyin sizde bittiğini anlayacaksınız.

Dünya güzeli bile olsanız, kimse sizi idare etmek zorunda değil!

Bir süre sonra karşı tarafta bıraktığınız etki, sadece ruhuna yansıyacaktır.

Onu rahatlatıp kendini iyi hissetmesini sağlayabiliyorsanız ve aynı karşılığı alıyorsanız dostluklarınız baki kalır…

Anlayışlı ve içten olun…

Montaigne bir sözünde, “Senin herkesten beklediğin muamele, herkesin de beklediği muameledir”


Sevgiyle Kalın...

Belgin BAYKAL

Kadının Yeri!









'Hanım' lafı nereden geliyormuş meğer!
Söylenir ki, bir gün Cengiz Han, tüm hanlarını toplamış, sağ yanına da eşini oturtmuş;
 Cengiz Han, Hanlarına,
-- "Ben Hanlar Han'ı Cengiz Han, hepinizin Han'ıyım", eşini göstererek;
-- "Bu da benim Han'ım" demiş..
İşte erkeklerin "eşim" anlamına söyledikleri "hanım" kelimesi oradan geliyormuş.
O zamanlar bile, güç ve kuvvetinin en zirvede olduğu döneminde Cengiz Han eşinin yerini ne kadar önemli kılmış.
Herkesin yanında, saygınlığını ve toplumdaki yerini belirtici bir şekilde seslenmiş hanımına.
Biz de ise kadının yeri hala tam olarak saptanamamış…
Ne yaparsa yapsınlar, erkeklerin birçoğunun gözünde koca bir hiç olarak görünüyorlar.
Ya da öyle görmek istiyorlar.
“Eksik etek” diye adlandırılan kadın, ne kadar çalışıp didinse, toplumda bir yer edinse de,
eşinin gözünde gerekli sevgiyi ve ilgiyi göremiyor. 

Bazı kadınlarımız köle pazarı gibi hem para kazanıp hem de işsiz kocalarına bakarken ayrılmayı ağzına bile alamıyor. 

Cesur olanlar da ölümü göze alarak evlerinden ayrılıyorlar. 

Burada devreye cehalet, kıskançlık ve aşağılık kompleksi giriyor.

Kendisine yetemeyen erkeğin gözü dönüyor ve evine dönmeyen karısını gözünü kırpmadan öldürüyor.
Son zamanlarda gazetelerin üçüncü sayfa haberleri artık bu tip kadın cinayetleriyle ön sayfada yerini aldı.

Şiddet gören kadınlar için “Mor Çatı” kurumu tüm sorumluluklarını üstlenerek onlara yardımcı olmaya çalışıyor.
Toplum olarak bizim de destek vermemiz gerekiyor ama en çokta görev Emniyetimize düşüyor.

Şikayetler önemsenmeli ve kadınlarımız daha fazla korunmalı…

Daha çok eğitici seminerler verilmeli, bununla ilgili Televizyon programları olmalı.
Artık televizyonun girmediği ev yok gibi. En etkin iletişim aracı. 

Ama bizde maalesef daha çok, lüks hayata özendirici ya da aşiret ve intikam dolu diziler yer alıyor.
Artık bu ölümlere bir son verilmeli…

Kadın, tüm toplumlarda gerçekten kutsal bir değer taşımalı.
Öncelikle "Anne" olma özelliğinden dolayı.
Her kadın sevildiği sürece yapamayacağı özveri yoktur.
Çalışma şekli sadece ve sadece ‘Sevgi ve övgüdür ‘…

Kadınlarımıza sahip çıkalım…


Belgin BAYKAL

Başka Yaşamlara Özlem!









Hiçbirimiz sahip olduğumuz hayata tam anlamıyla malik değilizdir.
Başkalarının yaşamları, aileleri, çocukları hep örnek teşkil eder.
Herkes birbirini mukayese ile ne canlar yakar.
Memnuniyetsizlikler hep örneklemelerle gün yüzüne çıkartılır.
Bütün çevremiz gözden geçirilir ve örnek verilecek adaylar bulunur.
En ufak tartışmalarda ya da keyifsiz durumlarda hazır kişiler ortaya sunulur.
Herkesin kocası, çocuğu, karısı, annesi, babası, kardeşleri başka bir kıymet kazanır.
Bilmezler ki o örnek gösterilen aileler dört duvar arasında neler yaşarlar.
Gerçekten örnek midirler? Ya da onların gözünde de sizin örnek olabileceğiniz gibi,
“Komşunun tavuğu, komşuya kaz görünür” Ne kadar güzel bir atasözüdür.
Sizde olan şeylerin, başkasında daha kıymetli gözükmesi…
İnsanlar ellerindekinin kıymetini gerçekten kaybedince anlarlar.
Her kaybettiklerinde de ders aldıklarını sanırlar ama bir zaman sonra değişen hiçbir şey olmaz.
Doğası gereği eski haline dönerler.
Sahip olduğu şeyi elinde tutma kavramını henüz keşfedememiştir.
Daha doğrusu çok şey yaptığını sanır ama yapılması gereken gerçek şeyleri yapmaz.
Sevdiklerinden sevgisini ve ilgisini esirger.
Madde gibi görür her şeyi.
"Bütün ihtiyaçlarını karşılıyorum daha ne istiyor" şeklinde!
Hiç kimse kaybetmeyi düşünmez.
Ama büyük bir detay atlanır.
Sahip olduklarınıza ‘sizin’ duygusuyla bakmayın!  Anlık yanınızda olduğunu düşünün,
Ertesi günü başınıza neler geleceğini biliyor musunuz?
Sizin olduğunu sandığınız şeyler gerçekten sizin mi acaba?
Ölüm ve ayrılık denen bir kavramın olduğu yerde, bu kadar emin bir hayat nasıl yaşanır.
Her gün bir daha görüşmeyecekmiş düşüncesiyle baktığımız zaman yine aynı ilgisizliği gösterebilir miyiz?
Size değer veren insanlarla oturup sohbet etmek yerine televizyon izliyorsanız ya da başka şeylerle zaman geçiriyorsanız kaybınız gerçekten çok derin olur.
Sadece iyi not alınca çocuklarınızı sevip takdir ediyorsanız onların çocukluklarını çalıyorsunuz demektir.
Onların her gün sağlık ve mutlulukla eve gelmeleri en büyük ödüldür.
Çocuklarınızı, eşinizi, dostunuzu değer vererek karşılayın ve uğurlayın,
Sizin için ne kadar önemli olduğunu hissettirin. Çünkü çok hazırlıksız yakalanabilirsiniz.
İçinizde ne çok keşkeleriniz kalır.
Siz ne bekliyorsanız, karşı tarafta sizden onu bekler bunu unutmayın!
O zaman ne duruyorsunuz?
Bugünden itibaren var mısınız? Hayatınızı tekrar gözden geçirmeye.
Sahip olduğunuz her şeyle gurur duyun ve şükredin.
Şükredin ki daha çok kısmet kapılarınız açılsın.
Başka hayatlara değil, kendi hayatınıza sahip çıkın çünkü birileri de sizin hayatınıza özeniyor olabilir.


Sevgilerimle...

Belgin BAYKAL

Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...