26 Nisan 2016 Salı

Dengemi Bozmayınız!






El birliğiyle herkes birbirinin ruhsal durumunu bozmakla meşgul, kimsenin pes etmeye niyeti yok.

Başka alanda başarısız ve mutsuz olunca gözünüz en zayıf gördüğünüz kişiye ilişiyor.

Onun dengesini bozduktan sonra büyük bir huzur mu doluyor ne?

Sizinle uğraşmayan zararsız insanları stres topu olarak kullanmayın.

Bırakın! O insan zaten ruhsal durumunu olumlu tutmak için kim bilir kendisine neler uyguluyor.

Kimsenin kimseyle bir alıp veremediği yok zaten, sadece can sıkıntısı sizlerin ki…

Geçen gün bir bankaya gittim. Orada sıramı beklerken baktım sesler yükselmeye başladı.

Bir emekli amcamız avazı çıktığı kadar bağırıyor!

“Siz soyguncusunuz! Hep paramı kesiyorsunuz,

Ne işe yararsınız başka?

Sus! Bir de konuşuyorsun utanmadan” diye, efendi bir çocuk bulmuş onu paylıyor.

Çocuk kibarlığından al al, mor mor oluyor. 

Ama bizim amcamız belli ki evde bunalmış sıkıntısını atacak yer arıyor.

Sonra o seslerin üzerine bankanın müdürü geldi. 

Onu ve kimliğini öğrenince amcamız biraz daha yumuşak konuşmaya başladı. 

Derken; aynı sözleri Müdür’den de duydu ama ona bağıramadı. 

Sonunda durumu kabullenerek küçük söylentilerle bankadan ayrıldı.

Resmen rahatlamak için evden çıkan amcalarımız teyzelerimiz var. 

Eski hayatlarını özlüyorlar evde bunalıyorlar. 

Bir dışarı çıkayım hava alırım diyorlar ama gerçeklerini kendilerinden bile saklıyorlar.

Onlarda haklılar, yaşlılık kolay bir şey değil.

Ama bu onlara başkalarının kalbini kırmak ve huzurunu bozmak hakkını vermez.

Sadece yaşlılar da değil. Ufacık çocuk bile huzuru bozulunca huy değiştirir. 

Yapmadığı şeyleri yapmaya başlar.

Ergenler, yetişkinler herkes sorunlu olduğu zaman, sanki sorun başkasında gibi davranırlar.

Hiçbir zaman “Ben ne yapıyorum” demezler.

Hayatımızda yeterince olumsuz şeyler varken, bizim bunları olumlu hale çevirmemiz gerek.

Yangına ateşle koşmak gibi bu tür davranışlar.

Biz bir fark yaratalım. Ne kadar kızgın ve sinirli olursak olalım ortam değiştirelim. 

Başkalarına zarar vermektense o ortamdan geçici olarak uzaklaşalım. 

Bunu bir hayat felsefesi haline getirelim.

Ya da bir tür oyun!

Kırdığınız insanın daha sonra gönlünü almak daha zor değil mi?

Hayat kimseyi kırmayacak kadar kısa ve anlamsız.

Yormayın, yorulmayın...


Turgut Uyar’ın şiiri ile bitirelim.


Aşkım da değişebilir gerçeklerim de 


Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı 


Yan gelmişim diz boyu sulara 


Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum 


Hiçbirinizle dövüşemem 


Benim bir gizli bildiğim var 


Sizin alınız al inandım 


Morunuz mor inandım 


Ben tam kendime göre 


Ben tam dünyaya göre 


Ama sizin adınız ne 


Benim dengemi bozmayınız…



Sevgilerimle,


Belgin BAYKAL

22 Şubat 2016 Pazartesi

Ayrılalım mı?



O eski “Bir yastıkta kocayın” sözlerinin artık tarihe karıştığı,
“Olursa gider, olmazsa kader" deriz, şeklinde evlenmeler günümüze yerleşti.
Birçok erkek, her duygusunu ve cinselliğini yaşadığı kızlarla evlenmek değil, 
eğlenmek istiyorlar. 
Yani sıkıştırılmadıkları sürece evliliğe yaklaşan çok az erkek var.
Kızlar da hem rahat hem de evli olmak istiyorlar.
Daha kendileri için bir şey yapamazken, bir evlilik 
sorumluluğunun altına girmek onlara zor geliyor.
Onlar, evliliği sadece gelinlik giyip çok güzel bir düğün, 
arkasından da balayı olarak görüyorlar.
Daha sonrası onları çok ilgilendirmiyor. Sıkılıp bunaldıkları yerde, 
“Ay yok ben dayanamayacağım, nerede o bekarlık günlerim, hiçbir 
özgürlüğüm kalmadı en iyisi ayrılsak mı” durumuna geliyorlar.
E iyi de nerede o verdiğiniz sözler, yeminler, 
"Sensiz olamıyorum", "Nefes alamıyorum", 
"Bir gün görmesem ölüyorum", 
"Sensiz hayatı düşünemiyorum" cümleleri. 
Hepsinin altı boş muydu?
Azıcık sıkılıp bunalınca, ayrılık çözüm mü?
Bir sonraki beraberliğinizde daha farklı şeyler mi yaşayacaksınız?
Aynı sorunlar onunla da olmayacak mı?
Önce, evliliğe ne kadar hazırsınız onu test edin.
Bir evliliğin sorumluluklarını yerine getirebiliyor musunuz?
İdare edici misiniz? İdare edilen misiniz?
Önce kendinizi tanıyın.
Ne kadar fedakarsınız? Sevdiğiniz için nelerden vaz geçebilirsiniz?
Bunların cevabını vermeden evlilik işine girerseniz, “Sonunda en 
kötü ayrılırız” felsefesiyle yol almış olursunuz.
Her ayrılık duygusal bir yüktür.
“Ben aşkı yalnız sana yakıştığı için severim,
bana da yaşattığın için çok teşekkür ederim” deyip ayrılırsınız. Tabii bu kadar saygın bir şekilde ayrılabiliyorsanız.)
Sonra ayrılık acısı yerleşir. Şarkılar, şiirler daha anlam kazanır.
Barışma yolları ararsınız belki, bazen de çok geç olabilir.
Ayrılıklar da altından kolay kalkılır şeyler değil.
İki günlük hayatı zehir etmeyin kendinize, ne de başkasına.
Haydi kolay gelsin sizlere:)


Belgin Baykal

5 Şubat 2016 Cuma

Ayna Ayna, Söyle Bana!




“Nasıl seveceğiz bu kadar zor ve problemli insanları.

Herkes hoşnutsuz, memnuniyetsiz ve öfkeli.
Kimse kimseyi idare etmek istemiyor.
Herkeste haklılık duygusu ağır.
Hepsi hayatlarında suçlu arıyor “Her şey senin yüzünden”  
diyebilecekleri.
“Ayna ayna güzel ayna, söyle bana!"
“Benden daha doğru bir insan var mı bu hayatta?”
Ayna dile gelir:) Sen de herkes gibisin!
-Nasıl yani? Delirdin mi ayna?
-Aklını başına al, neler söylediğinin farkında mısın?
-Tabii ki farkındayım. Artık sana yalan söylemeyeceğim.
-Kendini hep özel ve farklı görüyorsun ya; aynı şeyleri bir zaman
geliyor sende yapıyorsun.
En çokta eleştirdiğin şeyleri yapman komik oluyor.
-Nasıl yani! Bende mi yapıyorum? Hiç farkında değilim!
-İşte! Farkında olman için söylüyorum.
-Eleştiriye gelemiyorsun, pohpohlanmaktan hoşlanıyorsun. 
-Sana kimse kötü bir şey söyleyemiyor hemen öfkeleniyorsun, 
kırılıyorsun.
-Kimsenin sorunuyla ilgilenmiyorsun, varsa yoksa kendi hayatın, 
kendi sorunların.
-Her gün her şeyden şikâyet ediyorsun. 
“Mutlu olmak için önce başkalarını mutlu etmen gerekir.”
-Sen sadece kendini mutlu edecek insanları istiyorsun, onlardan da
bir şey gördüğün zaman, kendini ilah ilan ediyorsun. 
-Herkes “Kötü” bir sen iyi oluyorsun.
-Haklısın galiba, böyle düşünmemiştim.
-Şimdi sana soruyorum. Ne kadar gerçek ve ne kadar doğrusun?
Psikologlar ve uzman kişiler, “Önce kendinizi sevin ”derken 
siz kendinizden başka kimseyi sevmez oldunuz.
Onlar sevgi damarlarınızı açmak için, “Önce kendinizi sevin, sonra 
başkalarını daha kolay seversiniz” demek istediler.
O bile yanlış anlaşıldı. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı.
İdare etmek ve iyi geçinmek zül oldu.
Gittikçe bireyselleşme ve yalnızlaşma duygusu, sadece kendini
avutma hali.
İnsanlara duvarlarımızı koyarsak, onlara bütün samimiyetsiz
duygularımızla yaklaşırsak, kendimizi çok farklı tanıtırsak, 
önyargılarımızla onlara şans vermezsek!

Sizce biz ne kadar doğruyuz?

Can Yücel Ne güzel Yazmış;


Her Şey Sende Gizli

Yerin seni çektiği kadar ağırsın

kanatların çırpındığı kadar hafif...

Kalbinin attığı kadar canlısın gözlerin uzağı gördüğü kadar genç...

Sevdiklerin kadar iyisin nefret ettiklerin kadar kötü.

Ne renk olursa olsun kaşın gözün karşındakinin gördüğüdür rengin...

Yaşadıklarını kar sayma yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar

yaşarsan yaşa, sevdiğin kadardır ömrün...

Gülebildiğin kadar mutlusun

Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin

sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer

ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.

Bir gün yalan söyleyeceksen eğer

bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret

ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.

Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın

güneşin seni ısıttığı kadar  sıcak.

Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın

ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.

Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin...

İşte budur hayat!

İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın

bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün

ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutursun...

Çiçek sulandığı kadar güzeldir

kuşlar ötebildiği kadar sevimli

bebek ağladığı kadar bebektir

ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,


Sevdiğin Kadar Sevilirsin...

Sevgiyle Kalın


Belgin BAYKAL







27 Ocak 2016 Çarşamba

Ayrılabilen Kişileri Seviyorum















Şimdi bu başlığı okuduğunuz zaman “çok saçma,
ayrılmanın nesi güzel” dediğinizi duyar gibiyim.

Evet çok haklısınız, kimse ayrılmayı istemez ve kolay kaldırılır bir şey değildir.
Çevremde o kadar olumsuz ve saygın olmayan ilişkiler görüyorum ki, insanların birbirlerine karşı tahammülsüzlükleri, çözüm bulamamaları ve bunları çevrelerine yansıtmaları cabası.
Buna rağmen, sanki başka hayatları olacakmış gibi kendilerini kurban olarak gösterip,
“Her şeye sizler için katlanıyorum”
“Sizlerin mutluluğu için kendimden vazgeçtim, sizler annesiz babasız kalmayın diye
her şeye katlandım" hikayeleri…
Bunlar çocukları çok ilgilendirmez.
Onlar mutlu ve anlaşabilen anne baba ister.
Birbirleriyle zaman geçirmesini bilen bilinçli ailelerinin olması tek istedikleridir.
O aileden çıkan çocuklar da bu zinciri devam ettirir.
Ben yıllardır anlaşamayan ama ısrarla evliliklerini sürdüren bir ailenin çocuğuyum.
Halen genç yeni evliler gibi bitmeyen sorunlarıyla hem kendilerini hem de bizleri yordular.
Biz onlara hiçbir zaman teşekkür etmedik.
Her zaman, "Keşke hayatlarınızı ayrı ayrı ama mutlu sürdürseydiniz” dedik.

Bu seferde "Bizim anlaşma şeklimiz bu, bugün dünyaya gelsek
yine birbirimizle evleniriz" dediler. ;-)
Ama bizim geçim tarzımızın bu olmadığını bir türlü anlayamadılar.
Çocuklar aldıkları kadar iyidir.
Almadıkları gün sizi en kötü ilan ederler.
Onlar siz güçlü olduğunuz sürece size saygı duyar ve sözünüzü dinler. Hata yaptığınız gün, sizi en acımasız şekilde yargılarlar.
Ya maddiyatınız ya da karakteriniz güçlü olmalı.
Eğer bir ilişkinin düzelmesi için hiçbir emek harcamıyorsanız, o ilişkinin bitme zamanı gelmiştir.
Çocuklarının psikolojisini bahane edenler, dünyanın malını bölüşemeyenler,
“Benden sonra kimseye yar olmasın” diyenler!
“Beni mutlu etmedi, o da mutlu olmasın" diye düşünenler,
“Ben yemedim başkasına yedirmem” bahaneleriyle hayatlarını
tüketen insanlar.
Gerçekten ne kendinizi ne de başkasını sevecek kadar yüreğiniz
var.
Kendinizi mutlu edemediğiniz gibi başkasının da mutluluğuna
engel oluyorsunuz.
Sonra iyilik ve güzellikler üzerine methiyeler döşüyorsunuz.
Önce karşı tarafı bir "İnsan" olarak görün. 

Onun hayatını kısıtlamak ve mutluluğunu engellemek, onun mutsuzluğu için planlar yapmak,
sizin insan olmayan intikamcı yönünüzdür.
Birisini sevmiş olabilir, sizden sıkılmış olabilir, artık eskisi gibi olmadığını düşünebilir.
Sorumluluklarını yerine getirdiği sürece, herkesin yolu açık olmalı.
Bu hayat bu kadar anlam yükleyip yıllarını tüketecek kadar uzun ve gerçek değil.
Aynı hayatı iletişimsiz ve gergin bir şekilde, sürekli tartışarak
“Ama bir aradayız" mesajıyla o çocuğa yaşatırken, mükemmel ve mutlu bir çocuk olduğunu mu sanıyorsunuz?
İnsan hayata kaç kere geliyor, sizin huzurunuzdan daha önemli ne olabilir?
Tabii gerçekten dilinizden düşürmediğiniz o “Huzur arıyorum” kelimesinin anlamını biliyorsanız.
Bu düşüncelerim sizlere çok rahatça ve ters gelebilir.
“Ne geniş bir kadın” diyebilirsiniz.
Ben bunları yazarken, bunların hepsini evre evre yaşamış birisi olarak rahat yazıyorum.
Şu an huzurumun değeri çok fazla, hayatımda benimle yol alan
insanların kıymeti çok büyük. Yapılan iyilikler benim için çok değerli.
Sadece, gerçek insanları seviyorum.
Hayatlarının değerini bilen, insani değerler taşıyan gerçek insanlar…
Sizler de hayatlarınızı elinize alın, onları başkalarının yok etmesine
izin vermeyin.

Tabii gerçekten hayatınızın ve başka hayatların sizin için bir değeri varsa…


Sevgilerimle,


Belgin BAYKAL



29 Eylül 2015 Salı

Aşkın Yaşı Yoktur!







Aşkın yaşı var mıdır?

Ya da en çok kime yakışır?

Herkesin aşkıyla uğraşan bizler neye göre değerlendiririz acaba?

Yaşına başına, kariyerine, zenginliğine, fakirliğine, boyuna, 
kilosuna, her şeyine göre eleştiri yaparız.

Sanki aşkın bir ölçüsü varmış gibi beklentilerimiz şekilci bir değer taşır.

Aklımıza gelmeyen tek şey, aşkın bir gönül hastalığı olduğudur.

Kime ve neye tutulacağınızı bilemezsiniz.

Aşk, mantığın devreden çıkmış halidir.

Gerçekleri göremezsiniz, sadece bir noktaya odaklanır bakarsınız.

O da âşık olduğunuz kişidir.

Sizin dışınızda herkes görür ilişkinin geleceğini.

Bir tek size anlatılamaz bu.

Çünkü gönül hastalanmış ve sizi normal düşüncelerden uzağa almıştır.

Hiçbiri sizi hissettiklerinizden geri döndüremez.

Size ne kadar olmaz deseler de bunu bir tek siz anlayamazsınız.

Ayırmaya çalışsalar da yüreğinizden koparamazsınız.

O her zaman sizinle kalır.

Nereye giderseniz gidin, yanınızda götürdüğünüz tek şey yine ona olan

duygularınızdır.

Aşk’ı yok edecek tek şey yine sizsiniz.

Vazgeçtiğiniz anda aşk biter.

Aşkın yaşı başı yoktur.

Herkese yakışır sevmek.

Arada çok yaş farkları büyük sorunlar getirse de limitleri çok zorlamadan aşkı hak ettiği şekilde yaşamak en güzelidir.

“Okyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık sevdada boğulur” demiş, Cemal Süreya

Aşk bu işte; olmaz dediğin, asla dediğin her şeyin olur hali.


Sevgilerimle

Belgin BAYKAL







Köpeğiniz Varsa!

 


Bir köpeğiniz varsa, fazla insana ihtiyaç duymazsınız…

O sizi çok güzel oyalar.

Size unuttuğunuz birçok duyguyu hatırlatır.

Vefayı, sadakati ve karşılıksız sevmeyi…

Sadece karın tokluğuna ve aldığı sevgiyle çalışır.

Size unutmamayı ve sorumluluk almayı öğretir.

Nereye giderseniz gidin aklınız hep ondadır.

Gece, gündüz yürüyüşe çıkmak isteseniz yanınızda en iyi 
arkadaştır.

Arabanın sağ koltuğunda onu gezdirmenin keyfi çok büyüktür.

Kimseyi mutlu edemezsiniz ama o sizinle her koşulda mutludur.

Eve gelirken onun tarafından karşılanma heyecanıyla gelirsiniz.

Evden ayrılırken onun hüzünlü gözleriyle ayrılırsınız aynı hüzünle…

Bazen çok yorulursunuz, kendinizi koltuğa zor atarsınız.

İşte o anda yanınıza gelen ve dibinize sokulan o muhteşem dost sizin yorgunluğunuzu bir anda alır.

Eğer köpeğinizle uzun zaman yaşamaya alıştıysanız ondan kopmak mümkün olmaz.

Sizden bir parça olur.

Siz de köpeğinizin bir parçası olursunuz.

Onu da sizin olmadığınız hiçbir şey mutlu etmez.

Eğer bir köpek sahiplenmek istiyorsanız, çok sevmeniz ve fedakâr olmanız gerekir. 

Karşılıklı bir alışveriştir aranızda olup bitenler.

Öylesine bir heves değil!

Tatile bile giderken onunla gideceğiniz yerler seçmek zorunda kalabiliyorsunuz.

En iyi pansiyonlarda bile kalsa yine aradığı sizsiniz.

Eğer zorunlu olarak bıraktıysanız kavuşmanız en büyük mutluluğunuz olur.

Sizinle eve geldikten sonra…

“İşte benim evim, benim ailem mutluluğuyla koşuşturması” dünyalara bedel olur.

Köpek sahiplenirken lütfen ömürlük düşünün. Ailecek hepinizin sevmesi ve sorumluluk alması gerekir. Bir heves uğruna yapmayın!

Benim vazgeçilmezim canım kızım Julia

Hayat seninle o kadar güzel ki…


Sevgilerimle...

Belgin BAYKAL

Hayatımız Yalan!

 


Her geçen gün değerlerimizden uzaklaşırken, diğerlerinden de uzaklaşır olduk.

Daha çok şeye sahip olma ama daha az kişiyle görüşme eylemi.

Herkesi potansiyel alıcı ve sömürücü görmek ama kendimizi her şeyden saf dışı tutmak…

Kimseye güvenmemek ama kendimizin de güvenilirliğini ölçmemek!

Her konuda ahkam kesmek ama “Sen yap” denildiği anda yok olmak!

Sadece almaya odaklı, talep ve istek dolu ama vermek konusunda düşünceli ve endişeli!

Sevmek konusunda temkinli, sevgi beklerken karşıdan fazlasıyla alma odaklı.

Saygı beklerken fazla hassas, başkasına gösterirken “Neden göstereyim ki” şekli…

Bütün bunları düşündükten sonra; insanın her şeye bakışı değişiyor. 

Neyi, neden ve kimin için yapmak gerektiğini algılayamıyorsun!

Bulunduğunuz ortamlarda, sahte bakışlar ve sahte gülüşlerle karşılaşıyorsunuz.

Ve aynı sahtelikte sizde cevap vermek zorunda kalıyorsunuz.

İçten hissettikleriniz sizin çevreniz, diğerleri de “Ötekiler” olarak yerini alıyor.

Hemen sınırlar koyuluyor ve ön yargılar başlıyor çalışmaya.

Tanımadığımız kişilerin asıyoruz fermanlarını, kesiyoruz bize ulaşan yollarını…

Başlıyoruz yalnızlıktan ve şansızlıktan dem vurmaya;

Yüzleşemiyoruz bir türlü kendi aynamızla!

“Her şeyi bekliyorum ama ne veriyorum ben insanlara” diyemiyoruz.

Herkeste bir haklılık olgusu, farkındalık yoksulluğu…

Herkesten anlayış bekliyoruz ama kimseye göstermek istemiyoruz.

Çünkü temel oyuncu “Ego” buna izin vermiyor!

Her an size, kim olduğunuzu hatırlatıyor.

Sizi diğerlerinden ayırıyor ve kibirli hale getiriyor.

Birisi için bir şey yaptığımız zaman havamızdan geçilmiyor,

İşte! Kendimizi fazlasıyla değerli hissederken, 1 dk. sonra başımıza neler gelebileceğini bilebiliyor muyuz?

Belki bir anda büyük bir doğa olayı ile karşı karşıya kalıp her şeyinizi kaybedeceksiniz.

Sizi siz yapan her şeyi… Bununla birlikte egonuzu da…

Hayat bu kadar pamuk ipliğine bağlıyken; biz neden bu kadar sahte ve bize ait olmayan şeylerle kafa yoruyoruz ki;

Neye sahip olmak istiyorsanız, gün gelecek onlarda sıradan olacak.

Önemli olan, sahip olduklarınızın kıymetini bilin ve ona göre yaşayın.

Gerçekten sevin, gerçekten sarılın, gerçekten üzülün ya da gerçekten nefret edin.
Duygularınızın arkasında durun yani!
Sahte olan her şey karşı tarafa geçer. Siz ne kadar saklamaya çalışsanız da.
Her şey doğasında güzeldir. Siz de “Gerçek” olun. 
Kendinizi farklı gösterme çabalarına girmeyin.

“Ya olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun”


Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen “HİÇ” ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı, nasıl ki çömleği ayakta tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutanda benlik zannı değil! Hiçlik bilincidir…


Hz. Mevlâna…


Sevgilerimle,

Belgin BAYKAL

Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...