3 Aralık 2022 Cumartesi

İmza Günüm



Bazen hayallerimiz gerçekten hayalimiz değildir. Benim yolculuklarım genelde, aklımdan geçenlerden çok başıma gelenlerden ibaretti. Yazmayı ve kurgulamayı çok sevdiğim için öylesine başladığım satırlar bana iki kitap ve imza günü olarak geri döndü. Başladıktan sonra geri dönmemek ve ne olursa olsun sabırla üstüne gitmek sizi hakettiğiniz sonuca götürür. 
Bu deneyimime de, birkaç kere vazgeçip yeniden başladığımdan kazandım🤗
“Asla vazgeçme” sloganım bundan dolayıdır☺️

Sevgilerimle,
Belgin Baykal


 

6 Ekim 2022 Perşembe

E Kadar Hayatlar

 


Yeni Kitabım Satışta ‘E’ Kadar Hayatlar💟


Benim için yine heyecanlı bir dönem başladı, ikinci çocuğum dünyaya gelmiş gibi bir duygu yaşıyorum. Gerçekte kızım doğduğunda bu kadar hissedememiştim. Elime aşırı canlı bana ihtiyacı olan bir melek teslim etmişlerdi. Ne yapacağımı bilmiyordum tam olarak.

Ama bunda daha farkındayım, bu bebeğin gelişim süresini ve kaderini ben yazdım.)

Kitaptaki kişilerin neler yaşayacağı, nasıl mutlu olacaklarını göstermeye çalıştığım bir küçük dünyaydı burası.

Kitabın oluşum aşamasından biraz bahsetmek istiyorum. Çünkü acımasızca eleştirenler oluyor.)

Yeni yapılan inşaat gibi düşünün. 

Önce iskeletini kuruyorsunuz, sonra dış cephesini bitiriyorsunuz ve sonunda iç detaylara yolculuk başlıyor.

Kitabın anlatım şekli ve kurgusu en hassas nokta. İşçiliğin çok iyi olması gerekiyor ki inşaata yazık olmasın.)

Defalarca içinizden yüksek sesle okumanız gerekiyor. O zaman kulağınıza hataların gelmesi daha mümkün. Yani bu benim çalışma şeklim.

Kurguda hata var mı?

İsimler her defasında doğru yazılmış mı, tarihlerde sorun var mı? Zamanlama hatası ve konu bütünlüğü derken uzun bir çalışma sizi bekliyor.

Hatasız değil, az hatalı yazmaya çalışıyorsunuz. Çünkü kusursuzluk isteği daha çok hataya yöneltiyor insanı.

Onun için rahat ve disiplinli çalışmak gerekiyor.

Daha önceki kitabımı “kitapyurdun’dan” çıkartmıştım. Orada ücretsiz basım sistemi geçerli gözüksede, kitap yükleme aşamasını geçemediğiniz için bir ajanstan destek alıyorsunuz. 

Dolayısıyla yine bir ücret ödeyip kitabınızı ortaya çıkartıyorsunuz.

En kötü yanı sizden başka reklamınızı yapacak ve ilgilenecek kimsenin olmaması.

Aynı doğurduktan sonra çocuğuna sahip çıkmayan anne gibi ortada bırakıyorlar sizi.)

Instagramda bu işi yapan kişiler var, kitabınızı sizden hediye olarak istiyor ve okuyup yorumluyor.

Çok içten ve doğal yorumlamalarına rağmen onlarda bu işi yapanlar olarak birbirlerini takip ettiklerinden bir işe yaramıyor.

Yani eserinize güveniyorsanız onu iyi bir yayınevinden çıkartmayı tercih edin.

Maliyetli olsa da itibarda tasarruf olmaz dememişler miydi.)

Her yerden satılabilmesi ve yayınevinin reklamlarınızı üstlenmesiyle belki okur kitlesi artabilir.

Instagramda, ilgilendiğim konu kitap basımı olunca, onlarla ilgili karşıma hep teklifler çıkmaya başlamıştı.

“Ayyıldız yayınevi” kitabınızı ücretsiz basalım şeklinde karşıma çıktı.

Tabii bu devirde parasız kim sizin kitabınızı basmak istesin? Ancak ünlü ve daha önce tanınmış bir yazar olmanız gerekiyor.

Dolayısıyla bunun hikaye olduğunu bile bile aradım.

Karşıma enerjisi yüksek tatlı bir editör çıktı. Başka bir yere sormadan teslim oldum resmen.

Beklediğim rakamın altında olması beni rahatlattı, onun dışında asla ücretsiz basım diye bir şey yok inanmayın.)

Umarım yine hislerim yanıltmaz beni.

İkinci kitabımın adı ‘E Kadar Hayatlar’

Hayat dediğimiz süreç ne kadar uzun gibi gözükse de bir sesli harfin diğer harflerle bütünleşmesi kadar değil mi?

Seven 'e' kadar…
Evlenen 'e' kadar…
Giden 'e' kadar…
Gelen 'e' kadar…
Öğrenen 'e' kadar…
Eğlenen 'e' kadar…
Ve 
Ölen 'e' kadar…

Bu kitabımda iki neslin aşkı var. Babanın ve kızının ayrı ayrı aşk hikayesi…Tabii onlara bu yolculuklarında eşlik eden başkalarının hikayeleri.

Şehnaz hayatına kendi imzasını atmak üzere yola koyulmuştu. 

En büyük desteği olan babası Kemal Bey’in geçmişte kaldığını sandığı gizli hikayesiyle yüzleştiğinde her şey aynı kalacak mıydı? 

Onları neler bekliyordu gelecekte?

Aşk mı? Mantık mı? Konfor mu?

Kendi hayatlarının limanı olabilecekler miydi?


Umarım beğenirsiniz.




Sevgilerimle


Belgin Baykal


https://www.kitapyurdu.com/kitap/e-kadar-hayatlar/628607.html&filter_name=belgin+baykal


























30 Temmuz 2022 Cumartesi

Candan Severiz Biz?

 










İstanbul’un en yeni açık hava konser mekanı olan Vadi İstanbul Turkcell ile dün tanıştım.

Tabii buna büyük etken Candan Erçetin’in sahne farkından başka bir şey değildi.

Konser alanına, Vadi İstanbul Alışveriş merkezinin içinden geçiş verilmiş, çok güzel bir yer olmuş.

Belki bu güne kadar gittiğim, ulaşımı en kolay konser alanıydı.

Alışveriş merkezinin içinde Türk birisine rastlamak, kendimizi aynada görmekten öte değildi.

Çok üzücü bir durumdu karşılaştığım.

Uzun zamandır bu kadar net yüzleşmemiştim belki.

Yurtdışına çıkış yapamayanlar artık Vadi İstanbul’u ve birçok yeri heves giderme yeri olarak kullanabilirlerdi.

Neyse ki Candan sahneye çıktığında bütün sinirlerim alınmıştı.

Adeta bir müzik şöleninde, rüya alemindeydim…

Yıllar ona hiç dokunmamış, daha da üstüne koymuştu.

Şarkılardaki hakimiyeti, mimikleri, sahne kullanımı, seyircisiyle diyalogları ve hiç detone olmaması yine muhteşemdi.

“Parçalandım” şarkısını söylerken biz de parçalandık. 

Kendisinin yazdığı sözleri dinlerken bir hayatı anlatıyordu aslında.

Parçalandım ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım

Birini açık denizlerin en derin yerine attım

Kürek çektim, uzaklaştım, dönüp arkama bakmadım bile

Birini yüksek dağların zirvesine çıkardım.

Hiç kimse kurtarmasın, kurda kuşa yem olsun diye

Birini hiç unutmadığım o küçük şehirde bıraktım

Dönemedim, kimbilir, belki dönsem de bulamazdım

Önce savruldum yok oldum

Sonra dinlendim duruldum

Ve her giden parçam yerine

Yenisini doğurdum

Daha güçlü, daha sakin
Daha mutlu, daha suskun
Daha olgun, daha kırgın
Daha yalnız, daha yorgun



Derken! Hepimiz yaşadık o duyguları.

Umutlarımızı tazelemek adına hep bir ağızdan ‘Elbette’ şarkısını söyledik.


Güneş her akşam batıp her gün doğuyorsa
Çiçekler solup solup tekrar açıyorsa
En derin yaralar kapanıyorsa
En büyük acılar unutuluyorsa
Neden korkulur hayatta söyleyin bana

Elbette bazen çiçek açıp bazen solacağım
Elbette daldan dala konup sonra uçacağım
Elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım
Elbette bazen söyleyip bazen susacağım

Bizde duygudan duyguya geçerek o güzel geceye veda ettik.
Yıllardır duruşunu bozmayan asil ve güzel kadın. 
Sen hep sahnede ol ve bizimle ol!
Biz seversek Candan severiz.

Sevgilerimle

Belgin Baykal




10 Temmuz 2022 Pazar

Hanginiz Çok Sevdi

 





Ansızın bir kapı çalar, aşkın sesini nerede olursa tanır kalp?

Uzun ara vermiş, dinlenmiş kalpler hazırdır buluşmaya.

Sonunu hesaplamaz her zaman…

Hani “bir kıvılcım yeter hazırım bak” der ya Sezen.

Önce aynılıktan başlar her şey; nasılda heveslidir ruhlar, ortak zevkler bulmaya.

Sanki diğer yarısını bulmuş gibi sevinir, başlar umutlar ekmeye.

Anda yaşadığı o duyguları, bazen ömürlük sanır.

Bu duyguların etkisi iki kişide aynı olmaz, birisi daha yoğun yaşar.

Sevmeyi bilen insan, nasıl güzel seveceğini de bilir.

Gösterir tüm içtenliğiyle, neyi saklayacaktır ki? 

Aşk ve sevgi oyun alanı değildir. Seviyorsan seviyorsundur ona göre…

Ama işler onun istediği gibi gitmez. 

Sevmeyi öğrenememiş kişiyle farklı deneyim yaşar.

Oldurmaya çalışır bu hissettiklerini, her anlamsızlığı anlamlandırarak.

Karşı tarafın tam olarak bilmediği bir şeyi zorla öğretmeye çalışır.

Bu özverisi, onda sadece vazgeçilmezlik duygusunu arttırır.

En kötü hastalığına yine yakalanır ruhu, gereksiz ego yükselmesi.

Oysa kimin daha çok sevdiğinin ne önemi vardır. 

Ortak alanda yaşamak gibi değil midir aşk?

Emek vermeye hazır kişi anlar bunun aşk olmadığını, yine fazla gelmiştir karşısındakine gösterdiği sevgi sarmalı.

İleriye dönük bir tarama yaptığında, bunun her zaman böyle süreceğini anlar ve çeker kendisini.

Uzmandır bir süre uzaktan sevmelere, zararsızdır çünkü…

“Seven insan bırakmaz, gitmez” derler ya! 

Çoğu zaman severek ayrılır insan, diğerinden giderek mühürler bu aşkı.

Daha fazla yaralansın, hasar alsın istemez…

Büyük bir değişime hazır değildir genelde, kalan ya da giden.

Belki de en güzel yerinde koyar noktayı.

“Sonuçta bir gün bitmeyecek miydi zaten” diye teselli eder kendisini.

Gerçekte kim daha çok sevmiş ne fark eder?

Giden de kalan da aynıdır işte…

“Kim daha çok seviyor değil? Kim daha çabuk gidiyor” olur aşkları.

Sahipsiz kalır az rastlanır duygular…

Beklersin bir süre, dinlendirirsin ruhunu…

İyi gelir bu ayrılık, daha çok yorulmadığın ve acı çekmediğin için teşekkür edersin bir gün.

Sen toparlarsın kendini ama o yeni başlar belki daha çok sevmelere.

Aşk bu, oyun sevmez!

Saygı gösterin geldiğinde.)

Sevgilerimle 

Belgin Baykal





7 Temmuz 2022 Perşembe

Siz Hiç Çocukluğunuza Rastladınız mı?

 



Sıcak bir günde kitabını, kulaklığını alan ben gözlüğünü unutarak havuzda yerimi almıştım.

Kimsenin olmaması her zamanki gibi tercihimdi. 

Koca alanı beş kişi kullanıyorduk.

Gözlüğümün olmaması benim sadece müzik dinlememe ve etrafımı gözlemlememe neden olmuştu.

Oysa evden çıkarken hep  ‘ne unuttum acaba?’ sorusuyla çıkan ben yine yenilmiştim hafızama. 

İyi ki de unutmuşum, o küçük kızı gözden kaçırsaydım çok üzülürdüm. 

Bazen üzüldüğüm şeyler sevincim oluyordu nedense.

Kendi kendine küçük bir çanta yapıp gelmişti havuza küçük Ela. 

Güzelce bir şezlonga havlusunu itinayla sererek yerleşti. 

Çantasından havuz gözlüğünü ve şnorkelini çıkarttı. Sonra sağına soluna bakmadan koştu duşunu alıp havuza atladı.

Sıcak soğuk demeden zorunlu yüzücü gibiydi. 

Üşüdüğünü bile çaktırmıyordu, o kadar kendine sahipti ki…

Suyun içinde özgürlüğünü ilan etmiş, oradan oraya kendini savuruyordu.

Hiç üşenmeden defalarca atlama provaları yapıyordu, kendisine ‘iyisin’ onayı verene kadar.

Onu görünce özenip yanına gelmeye çalışan başka kızı bile önemsemeden kendisiyle eğleniyordu.

Sonra yoruldu çıktı, iki şezlong yanımda serdiği havlusuna kurulanarak oturdu. 

O güzel çantasından güneş kremini çıkarttı ve her yerine sürmeye çalıştı. 

O kadar bilinçli hareketleri vardı ki büyük insan gibiydi. 

Oysa yaş tahminlerinde çok başarılı olmayan bana göre en fazla 10 yaşındaydı. Ama iç sesim 8 diye bağırıyordu.)

Sonra güneşin dik ışınlarına kendini bıraktı. Onun adına endişelendim, ya yanarsa beyaz teni, gece acı çekerse diye.

Karışmak istedim ama o kadar huzurlu yatıyordu ki bozamadım, sonuçta kremini sürmüştü.

Ona dikkatle bakarken yüzündeki o huzurlu gülümseme çok tanıdıktı.

Ben o an çocukluğumdaki benle karşılaşmıştım yıllar sonra. Neden bu kadar takibe aldığımı daha iyi anlamıştım. Psikolog seanslarında yıllar öncesine git ve kendi çocukluğundan bir kare seç derler. O çocuğa git ve sarıl… 

İşte benim o seanslara katılmama yine gerek kalmamıştı. 

Çünkü o çocuk yanı başımda uzanıyordu güneşe karşı.

Kendi sorumluluklarının bilincine küçük yaşta sahip olmuş; az hata, çok sorumluluk ve huzurlu yaşamdı amacı sanki.

O yatarken ben güneşten bunalmış ve içeriye geçmiştim. Daha sonra duş bölümünde karşılaştık ama ben onun olduğunu bilmeden anladım ‘o’ olduğunu.

O arada arkadaşı gelmiş onun arkasını topluyordu bu sefer…

“Şampuanı kesin duşta bıraktın değil mi?” deyip eliyle koymuş gibi almıştı. Arkadaşı da onun yaşlarında ama onun bilincinden çok gerilerde kalmıştı.

Yeni yetiştirilen kız çocukları gibiydi işte. Anneye bağımlı ve kendi kendine bir şey yapmakta zorlanan ya da işine gelmeyen cinstendi.

Artık dayanamadım ve girdim araya, bu küçük kızla konuşmam gerekiyordu.

İçimden bir ses bu ‘kova burcu’ olmalı diyordu.

Çok burçlara hakimiyetim olmamasına rağmen yüzeysel bilgim bile yetmişti.

Arkadaşının ismini söylemesinden adını öğrenmiştim.

–Küçük Ela senin burcun ne dedim…? Şaşırarak bana baktı şnorkelini yıkarken.

–Kova burcuyum ben dedi o sıcak gülümsemesiyle.

O an içimde çok başka bir şeyler harekete geçmişti. Geçmişe ışınlanmak ve küçük Ela’ ya sarılmak gibi.

–Biliyordum işte ben de kova burcuyum, seni havuzdan beri gözlemliyorum biliyor musun? O kadar sorumluluk sahibi ve bilinçlisin ki beni çok şaşırttın dedim.

Bütün kibarlığıyla, “sizin hangi gün peki” dedi, 6 Şubat dedim. 

–Ama benim de 6 Şubat, sadece kışın olmasından şikayetçiyim. Çünkü herkes ara tatilde oluyor dedi. 

Onun derdi çok başkaydı, bense bu tesadüfün peşindeydim. Neydi bu? Ben ölmeden, çocukluğumla karşılaşma sebebim, o günlere gitmem nedendi?

Ela’nın yanından ayrılırken bana bir sürü detay anlattı; arkadaşını, dayısını, yengesini…

Gevezeliği bile bana benziyordu. Ben de çocukken evde olan biten ne varsa anlatırdım benimle yakınlık kuran kişiye.)

Ah Ela, artık çocukluğumu özlediğimde sen varsın… 

Umarım yine karşılaşırız seninle, geleceğin yorgun ama huzurlu kızı.

Sevgilerimle,

Belgin Baykal





2 Temmuz 2022 Cumartesi

Hoş geldin Sen







Kaç yıldır aynı blokta oturduğum sadece selamlaştığım birisiydi o. 

Ta ki o güne kadar. İnsanlardan olabildiğince kaçan ben, o gün konuşmaya, anlatmaya ve dinlemeye gönüllüydüm. 

Çünkü kendimden bir şeyler bulmuştum… 

Hayata bakışında, insanları anlatımında, saflık derecesinde inanmasında, hep bir umut beslemesinde, doğan güne duasında, yaşananların üzerine çektiği derin süngerinde, onda kalan güzel anları sahiplenişine. Üzüntüsünün üstünden ustaca sıyrılmasına, kendisiyle dövüşüne, karşı tarafa duyduğu insani toleransına… 

Tek farkı, benden on yaş küçük olmasından doğan, her şeye dibine kadar inanma çabasıydı. 
"Neden içimde bu kuşkuyla yaşayayım? Neden güvenmeyeyim?" diye isyandaydı. 
İşte bu da tecrübe ve daha çok hayal kırıklığını yaşama evresiydi. 
Daha olmamıştı bu anlamda, toy kalmıştı. 
Ben de zaman içinde buna ikna olduğum için hep bir pay bıraktım. 
İnsanlara tam olarak güvenmemek ve daha az hasarla kurtulmak adına. 
Bunun için zamanında çok inanmak gerekiyordu. 
Bir benzer yanını daha keşfetmiştim; kavanoz kapağını açmaya çalışan bana bile tahammül edemeyen, bir erkek edasında kalkıp "bırak ben yaparım" demesi bile beni andırıyordu.

Hayatın üstesinden gelmiş, her işini kendisi halletmeye alışmış bir anneydi o da. 

Onun da adını 'sen güçlüsün, yaparsın' koymuşlardı.

 İsmimiz bile aynıydı bu anlamda. 

Bir kavanoz kapağı zorlamazdı onu, o neydi ki yaşanmışlıklarının yanında. 

Yıllar sonra anlattığı hikayelerindeki kronoloji ile denk gelmelerimiz, renkleri kullanımlarımız, onun da kitap yazma telaşı, müzikle iç içe olması daha neler neler. 

Uzun yıllar sonra kendime rastlamam iyi oldu. 

Oysa çok ümitsizdim, sevdim karşıdaki kendimi. 

İyi ki sohbet etmişiz.

Hoş geldin sen…

Sevgilerimle
Belgin Baykal

28 Haziran 2022 Salı

‘Çöp Kamyonu Kanunu’ Duydunuz mu?














Kadın taksiye binmiş ve hava alanına gitmek istediğini söylemişti.
Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önlerine çıktı. 
Ticari taksinin şoförü bu siyah arabaya çarpmamak için sert şekilde frene bastı. 
Taksi kaydı, ama diğer arabaya çarpmaktan kıl payı farkla kurtuldu. 
Siyah arabanın sürücüsü bir de ukalaca camdan başını çıkarıp bağırmaya ve küfretmeye başladı.

Bizim taksinin şoförü ise gayet sakin ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı. 
Kadın müşteri bütün bu olanları şokunu yaşarken, taksi şoförünün tavrına daha da şaşırmıştı.
Sordu: “Neden böyle davrandınız? Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastanelik edecekti.”
Taksi şoförü gülümsemeye devam ederek: “Çöp Kamyonu Kanunu” dedi.
Kadın: “Çöp Kamyonu Kanunu mu?” diye sordu, anlamamıştı.

Şoför açıkladı:

“Pek çok insan, çöp kamyonu gibidir.
Her tarafta içleri çöp dolu olarak dolaşırlar; kızgınlığı, öfkeyi ve hayal kırıklığını biriktirirler.
Ancak dolduklarında ise çöpleri bırakacak bir yere ihtiyaç duyarlar.
Bu bazen ben, bazen de siz olabilirsiniz. Üstünüze almayın.
Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin.
Onların çöpünü alıp iş yerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın.”

Bu hikayeyi yıllar önce okuduğumda yine etkilenmiştim ama zaman içinde kanunlaşacağı aklıma gelmemişti.)
Detaylı düşündüğün zaman, insan ilişkilerinin sırrını çözmüş bir teori olmuş bence.
Ama bu kadar sabırlı olmak hiç de kolay bir şey değil. Arabayı üstüme süren, bir de üstüne el kol hareketiyle ukalalık yapan birine bu anlayışı göstermem için seçilmiş insan olmam gerekir.)
Ama daha aza indirilmiş halini düşünürsek bu konuma yaklaşabiliriz.
Yani aynı davranış karşısında özür dileme hareketiyle karşılaşsam sorun çıkartmadan kabul ederim. İnsanlık hali dalgın olabilir ya da özel bir nedeni vardır gibi düşünerek.

Çocukluktan kalma deformasyonların günümüz ilişkilerine üstüne koya koya yansıması bunlar.
Hususi kavga çıkartmak ve buna karışmak için trafiğe çıkanları gördüm.
Zincirleme iletişim kazası buydu işte.
O kişinin dokunduğu herkes bu saldırgan duruşu kendisinden daha zayıf gördüklerine taşıyacaktı.
Bu bazen ailemizde, iş hayatımızda, sosyal hayatımızda; bazen de çok değer verdiğiniz özel ilişkilerinizde de olur.
Hayatımızda bazı şeyler istediğimiz gibi gitmeyince hırçınlaşırız.
Bunu da olmadık insanları kırıp dökerek gerçekleştiririz.
O an sonucunu bile hesaplayamayız.
Sonra pişmanlık duysak da, onda bıraktığımız bu izi silemeyiz.
O bizi hep, çöplerini her an üstüne boşaltabilir potansiyelde görecektir.

Peki biz ne yapabiliriz?
Önce içimizdeki o kızgın çocuğu ehlileştirmeliyiz.

Karşımıza her zaman bu taksi şoförü gibi bilinçli ve anlayışlı insanlar çıkmayabilir. 
Herkese yaptığımız bu davranış bir gün olmadık kişiye denk gelir ve o çöpleri kafamızda bulabiliriz.
Onun için “bu nereden geldi?’ diye öfkelenmeden, kendimize dönüp, hatalarınızla yüzleşmemiz gerekir.

Öfke kontrol sisteminin el frenini çekmeyi öğrenmeli ve yola öyle devam etmeliyiz.
Bu hayatta adil olmayı, geçmişte yaşadığınız kötü tecrübeleri hak etmeyen insanlara yapmamayı öğrenmeden gitmeyin. 
Onlara bir şey olmaz ama siz bu yükle çöp kamyonundan beter olursunuz.)

Sevgilerimle

Belgin Baykal



18 Haziran 2022 Cumartesi

Babalar Gününüz Kutlu Olsun

 





Bir baba nasıl anlatılır ya da babanın çocuk üzerindeki etkisinden nasıl bahsedilir?

Bunu bir evlat olarak yazmak daha kolay tabii. Deneyimlediğimiz şeyler bizim yaşam ip uçlarımızdır. Başımızdan geçen her olay, o an için acı tecrübe olsa da bir sonrakine hazırlar. Daha güçlenerek diğerine geçiş yaparken, sizinle aynı acıları ya da duyguları yaşamış kişilere yoldaşlık ederiz.

Baba olmak heceleri kadar kolay bir şey değildir. Bir anda kendini tanımlayamazken başka bir çocuğun sorumluluğunu alırsın. O güne kadar hiçbir bağ kurulmamışken doğmasıyla en kıymetliniz olur.

Öyle hissetmesi geç olsa da çevrenin etkisiyle kendini bu duyguların içinde donatılmış bulursun.

"Sen babasın, baba oldun artık, baba gibi davran” şeklinde ikazlar alır, hala ‘ben ne oldum acaba’ diye düşünürken bir yandan çalışması ve çocuğunun geleceğini de kurması gerekir.

Aile olmanın yükünü taşırken bir de çocuk eklenince, daha da karışır akılları. Aslında bu hayat onlara göre değildir, sadece olması gerektiğine inandıkları için kendilerini bunun içinde bulurlar. Arada huysuzlanmaları ve değişik hayatlar peşinde koşmak istemeleri bu hazırlıksız baba rolünden gelir.

Annesi tarafından terkedilmiş bir evlat, babası tarafından çok iyi bakılabilir ama annenin olduğu yerde baba bu görevinde çok başarı gösteremez. Çünkü onun her şeyiyle ilgilenen bir bakıcısı vardır, onun için de rahattır.

Normal aile yaşamında baba, çok bir şey yapmasa da babadır. Anne ve çevresi tarafından ortaya sunulan figürden dolayı torpillidir zaten.

Temel ihtiyaçları karşılayacak durumda olması, evde huzuru sağlaması ve aile kavramının bilincinde olarak her soruna çözümle yaklaşması yeterlidir aslında.

Böyle bir evde büyümüş çocuk, babası için olumsuz sözler söylerse onun nankörlüğü olur zaten.

Sonuç olarak ne yaparsanız yapın, her zaman bir eksiğinizden dolayı çocuklarınız tarafından yargılanacaksınız, tecrübeyle sabit.)

Başarılı ya da başarısız zamanlarında, onların yanında olduğunuzu ve güvendiğinizi söylemeniz bile kahraman olmanız için yeterlidir.





Son yıllarda boşanmaların artmasıyla çocuğuna hem annelik, hem babalık yapan benim gibi babalarında bu gününü kutlarken; sorumluluğunu bilen, elinden geleni yapan her babanın bu güzel günü kutlu olsun.


Sevgilerimle 

Belgin Baykal



10 Haziran 2022 Cuma

Uzaylılar Geldi mi?


 


Yıllardır bir uzaylı hikayesi içinde var olduk gittik.
Kimileri UFO'ları gördü, kimisi onlarla tanıştı, büyük güçler tarafından gizlenen sır perdeleriyle dolu.

Amerika’da “ister inan, ister inanma” adında ciddi bir TV programında gecenin bir yarısı uzay gemisi ile kaçırılan kişiler göz yaşları içinde olanı biteni anlatıyordu.

Ama geldiklerinde hiçbir şeyi hatırlamıyorlardı.
Sadece büyük bir gemi ışıklar içinde geliyor ve onları alıyordu.

Gerisi sırlarla dolu ve hatırlanmayan kısımdı.Tıpkı bizim diğer aleme yolculuğumuz gibiydi anlaşılan.

Oraya mutlak bir gidiş var ama neler oluyor?
Kimsenin bilgisi yoktu…

Sadece gidişi olduğu sanılsa da kim bilir kaç defa başka aleme doğup yeniden diriliyorduk. Buraya gelirken de orada öldük, buraya doğduk belki de. Büyük bir bilinmezlikler içerisinde sadece inanmayı seçtik. Aklımız bir yere kadar anlamaya meyilliydi. Daha sonrası delilikten bir önceki duraktı. )

Onun için fazla kurcalamaya niyetli değildim. Uzun zamandır sabah televizyon açmayan ben, bu sabah neler oluyor acaba diye niyetlendim. Karşıma bir magazin programı çıktı. Evlilikleri çok kısa süren bir çiftin dedikodusu, ardından ‘yeni aldığı saray yavrusu evini herkese açtı’ diye bir başlık. Evin içini övüne övüne anlatan birisi, hâlâ eksiklerimiz var derken dayanamayıp kendimi belgesel kanalında buldum. Orada bir Afrika ülkesinde suya mikrop karışmasından kolera olan çocuklar çaresiz yerde yatıp tedavi bekliyorlardı. “Yatacak yeriniz bile yok” derler ya, işte o çocuklar hangi suçlarından dolayı yerde yatıp tedavi bekliyorlardı.

Bir yanda hayatlarına rahat batan insan topluluğu, diğer yanda yoksulluk ve çaresizlik. Sizce uzaylılar gelmedi mi hala? Biz yıllardır birbirimize uzaylı değil miyiz? Ben ne zaman dışarı çıksam, uzaylılarla birlikte yaşadığımı anlayarak tekrar sığınağım olan evime dönüyorum. O kadar farklı kültürden insanlarla karşılaşıyoruz ki, kim kime uzaylı anlaşılır gibi değil.

Aynı gökyüzünün altında olmaktan ve aynı havayı solumaktan başka paylaştığımız bir şey yok. Hatta gemileri olan uzaylılar tarafından yönetilmiyor muyuz? Boşuna beklemeyin hiçbir zaman uzaylılar gelmeyecek. Çünkü biz buradayız, birbirimize uzaylı olarak. )




Sevgilerimle

Belgin Baykal

7 Mart 2022 Pazartesi

Hangi Ay Hangi Mevsimsiniz?

 









Dışarıda soğuk puslu bir hava, aylardan Mart.

İçine bir bahar sevinci gelse de sana o sevinci yaşatmaz bu ay.

Oldum olası güvenemezsin ona.

Ne kış olabilir ne bahar hisseder kendini.

Acırsın bir mevsim olamamasına.

Bir gün bahar olmaya karar verir, herkes kanar yine onun sunduğu sıcak havasına.

Açar tüm çiçeklerini bırakır kendini yaza…

İşte o an yapar yapacağını, döndürür yönünü kışa. "Kim demiş ben baharım" diye, "ben asıl kışım" der…

Ona güvenip açan çiçeklere kar olur, yağmur olur, soğuk olur örter üstünü tüm yeşillerin.

Yine kandıkları için kırgındır tüm çiçekler, yemin ederler bir daha asla diye…

Mart bu, tüm canlıları uyandırmakta üstüne yoktur.

Tüm çekiciliği ve mevsimsel otoritesiyle yine çıkar tüm doğanın karşısına.

Ürkektir doğa, hasarı büyüktür daha önceki baharlardan.

Hemen bırakmaz kendini, bekler iyice Mart'ın kararlı halini. 

Kaç bahar yaşatsa da adı Mart'tır onun. 

Güvenmez hiçbir çiçek, o Nisan olana kadar ARTIK… 

Sahi siz hangi mevsim, hangi aysınız? 

Ben Eylül'üm mesela… 

Ne yakar ne üşütürüm, yazın bittiğini ve kışın gelmediğini anlayanların ayıdır o.)



Sevgilerimle

Belgin BAYKAL

16 Ocak 2022 Pazar

Teşekkür Ediyor muyuz?

 




Yeterince teşekkür ediyor muyuz her şeye?

Ya da teşekkür etmeyi biliyor muyuz?

Ağzına hiç şükür ve teşekkür kelimesini almamış insanlar tanıdım.

Sadece bekler, lanet eder, küfreder, hiç iyi bir söz duyamazsınız.

Mekanik küfür savar gibi, kalbi sadece etten ibaret olan. 

Bunlar toksik insan grubudur, kötü enerji verip ortamı kirleten.

Ama hayatın dengesinde iyi ve kötüyü ayırt etmek için bu insanlara da ihtiyacımız vardır.

Sonuçta cennette yaşamıyoruz, her insan iyi ve güzel olsun.)

Hayat ne kadar zor ve karmaşık olsa da muhakkak teşekkür edecek bir şeyler olmalı.

Sorunlu bir evde büyümüş itilmiş, kakılmış olabilirsiniz.

Birçok özelliğiniz görmezden gelinmiş yok sayılmışsınızdır.

Nefessiz kaldığınız ne çok zamanlarınız olmuştur.

İstemediğiniz kişilerle ilişki yaşayıp mutsuz ayrılmışsınızdır.

Sevdiğinizi sandıklarınızdan yeterince değer görememişsinizdir.

Sizin için parmağını kıpırdatmayan insanlardan hayat dersi almışsınızdır.

Sağlınızı kaybetmiş eskisi gibi kaliteli bir hayatınız kalmamıştır.

En sevdiklerinizi belki sırayla kaybetmişsinizdir.

İstismar edilmiş ve umutlarınız yıkılmıştır.

Bunları yaşarken hayat sizin için bitmiş olabilir. Kolay atlatılabilir şeyler asla değildir.

Ama zaman denen iyileştirici bir özellik vardır. Aynı acıları aynı şiddette hissetmemek adına kurulmuş bir sistem.

Burada belki gözden kaçırdığımız başka bir şey olabilir.

Neden bunları yaşamak zorunda kaldığımız?

Zorluğunu gördüğümüz halde kaçamadığımız durumlarda kalmak, kadere teslim olmayı gerektirir.

Belli ki sistemsel olarak bunları yaşamalıyız.

Bizim gücümüz bazı şeyleri değiştirmeye yetmez.

O kadar küçük kalırız ki, o gün anlarız aslında koca bir ‘hiç’ olduğumuzu.

Yaşadığımız her olay, her hikaye bizim hayatımız.

Bu hayattan geçerken öğrenerek, tecrübe ederek gidiyoruz.

Kimse buraya demir atamayacak bunu biliyoruz.

İşte bize sunulan bu hayata, her sabah sağlıkla başladığımız güne, sahip olduğumuz her şeye sonsuz teşekkür etmeliyiz.

Bunların hepsi bize verilen hediyelerdir. 

Gerçekten bu hayatta en güzel şeyler bedava biliyor musunuz?

Gökyüzüne bakarak hayal kurmak,

Yürüyüş yapmak, çocuk sevmek.

Yaşlılarla sohbet etmek…

Deniz kenarında vakit geçirmek,

Birini düşünmek ve sevmek,

Her canlıya saygı duymak…

Temel ihtiyaçlarımızı karşıladığımız her an büyük mutluluktur.

Ben bu hayatta bana yaşatılan tüm mutsuzluklara ve mutluluklara, görev alan herkese çok teşekkür ediyorum.

Bu düşünce yapısına sahip olmak için herkesin çok katkısı oldu gerçekten.

Olgunlaşmak acı çekmekten geçer ve bu acıları zaman içinde kendin istediğin gibi yönetirsin.

Mesela mutlu olmak istemezsin, çünkü mutlulukla baş etmeyi öğrenmemişsindir. Onu sadece hayal edersin. 

Diğeri en iyi bildiğin durumdur. Acılarını sarıp sarmalarsın ve kurban psikolojisine girersin.

Dertlerinle hava atarsın adeta.

Çünkü bilirsin mutlu insan sevilmez. İki dakika da tüm mutluluğunu emecek insanlarla dolar etrafın.

Çevremde malıyla mülküyle hava atanı gördüm ama hiç mutluluğuyla atanı görmedim.

Küçük şeylerle mutlu olan birisini görürseniz sarılın ona.

Büyük bir hazinedir aslında ama kıymeti çok bilinmez.

“Değerli taştan ancak sarraf anlar” derler ya o da sarrafını bekler.

Boğulmaya başlayan insanın en büyük hedefi kurtulup nefes almaktır.

İşte boğulmadan,
o aşamaya gelmeden hiç teşekkür ettiniz mi sahip olduklarınıza?

Aklınıza bile gelmedi değil mi?

İşte mutluluk, bolluk, bereket hep bu teşekkürde saklıdır.

Hepinize teşekkür ederim bu satırları okuduysanız.)


Belgin Baykal






Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...