8 Mayıs 2012 Salı

Şans Kapıyı Çalınca!








Ne kadar şans oyunlarına düşkün bir millet olduk.
Herkeste emeksiz para kazanma merakı ve bir an önce köşeyi dönme planları…
Buna etken olan, televizyon dizilerindeki lüks yaşantılı diziler ve filmler, bankaların sorgusuz sualsiz verdikleri bol kredi kartları.
Alışveriş Merkezlerindeki artış ve insanların birbirlerine yaptıkları gösteriş dolu muhabbetler.
Sen hiçbir şeye ihtiyaç duymasan bile, çevreden gelen etkilerle kendini onların arasında buluverirsin…
Ne kadar görmezden gelsek de, her şey kontrolden çıkmış durumda.
Hiçbir şeyin eksik olmasına dayanamıyoruz.
Eskiden yeni evlenenler zamanla eksiklerini tamamlarlardı.
Şimdi eksik olmadığı gibi fazlalıklarla boğuşuyorlar.
Her şey tam olsun denilince, kredi kartlarına büyük iş düşüyor.
Gelirin üzerinde yapılan harcamalar soluk aldırmayınca, çare şans oyunlarında aranıyor.

Geçmiş yıllarda şans oyunlarından büyük ikramiye kazananların hikayelerini okudum.

Hiç birisine yaramamış.

Bir süre sefa sürmüşler ne olduğunu anlamadan.

Daha sonra bir anda her şey eski haline dönüşmüş.

Kökten gelen zenginlik insana bir şey yapmaz.

Çünkü o hayata ve varlığa alışıktır.

Sonradan gelen her şey eğreti durur.

Sindiremez, hazmedemez…

Kendini olmuş sanır ama hal ve davranışlar her şeyi ortaya koyar.

İş hayatında haksız yapılan atamalar da böyledir.

Hakkında hiçbir bilgisinin olmadığı işe torpille atanan kişiler, kökten yetişmiş birisi gibi asla olamaz. 

Her zaman bir yerlerde açık verir.
Sonuçta emeksiz ve başkalarının umutları üzerine kurulmuş hiçbir şey mutluluk getirmez.
Geçici sarhoşluk yapar.
Önce kendini bir yere ait hissedemez, sonra aşırı hisseder, kendini aşar.

Bu aradaki değişimden dolayı çevrede gerçek dost kalmaz.
Sadece mevki dostları olur.
Parası olduğu sürece…
Daha sonra bu da rahatsızlık verir.
Kendisi olduğu için aranmak ister.
Her şey sahte gelir.
Çünkü ait olduğu dünyada değildir.
Böyle olunca olay kontrolden tamamen çıkar.
Oluşan düzene uymaya çalışır.
Şans kapıyı çalınca; sanmayın ki her şey çok güzel olacak!
İçinde emeğiniz olmayan her şey dibe batmaya mahkumdur.
Oturmuş bir kişilik, edinilmiş bir hayat kültürü olduğu sürece yıkımınız kolay olmaz.

Artık kolay zengin olma yollarıyla hayal etmeyi bırakıp, kendi gerçeklerimizle yüzleşmeliyiz.

Elimizdekilerle yetinip mutlu olmalıyız.

Haksız kazanç insanı er geç zor durumda bırakır.

Sevgiyle kalın…
Belgin BAYKAL

Sevgililer Günü!




Ne kadar önemli bir günümüzdür "Sevgililer günü"
Bütün erkeklerin anlamsız bulduğu ve kasıldığı günler bir kadın için büyük önem taşır.
Sevgili olanda olmayanda bugünden faydalanmak ister.
Bütün bir sene birbirini yiyen çiftler o gün aniden kendilerini "Sevgili" ilan eder.

Acaba! Bugünü hatırlayıp özel bir şey yapılacak mı diye?
Bugünün anlamı, başkalarına anlatmak için çok büyük önem taşır.
Kaza ile "Hiçbir şey yapmadık “demek büyük bir yıkım olur anlatana.
Eş dost neler demez insana!

"A siz sevgili değil misiniz? Neden bir şey yapmadınız?"

"Senin de eşin çok kabaymış"

“Ne aldı sana”

“Nereye gittiniz”

"Demek! Hatırlamadı bile" şeklinde büyük kınamalarla karşılaşılır.
Bugünün kökeni, Eski Roma Katolik Kilisesinin inanışına göre, Valantine adında bir din adamı adına ilan edilen bayram günüymüş.
‘Valantine’ sevgili, hoşlanılan kişi anlamına geldiği için bayram ilan edilen o günlerde hediyeleşme başlamış.
Ta o zamanlardan bugüne bu adet nasıl geldi? Bu da merak konusu.
Alışveriş merkezlerini ve piyasayı hareketli tutmak için bugünlerin hakkı yenemez gerçekten.
İnsanın inanmadığı ya da önemsemediği şeyi, sadece başkaları için yaşaması ne tuhaf.
"Sevgililer Günü" ya da diğer kutlanan özel günler, sadece o gün müdür?
Diğer günler özel değil midir?
İnsanların birbirlerini önemsemeleri ve değer vermeleri sadece bir güne mi sığdırılmalı.
Her şey insanın içinden gelmeli…
Zorlama ile kutlanan günlerin ne önemi olabilir?
Adet olmuş diye hiçbir şey yapılmamalı.

Sevgililer günü, 'yalnız olanlar' içinde başka bir boyut kazanır.
O kadar aldatıcı ve özendirici reklamlar, mesajlar verilir ki, neredeyse bir günlük sevgili bulmak istersin.)
Kimseyi kendi haline bırakmazlar.
Bırakın! Ne yaşıyorsanız sizde kalsın.
Size kimse sormadığı sürece sevgililer gününüzü nasıl kutladığınız inanın kimseyi ilgilendirmiyor.
Yaşanılanlar sadece yaşayanları ilgilendirir. Gerisi hikayedir.
Birbirinin kıymetini bilen, sadece bir gün sevgili olmayan tüm sevenlerin,


Sevgililer Günü Kutlu Olsun…


Belgin BAYKAL

Sözün Bittiği Yer!






Belki içinizde keşkeleriniz var!
Belki kızgınsınız, belki de büyük kırgınlık ve acı içindesiniz!
Bütün olumsuz kelimelere kulaklarınızı tıkayıp, bir insana sahip çıkabildiniz mi?
Ya da gerçekten inandığınız ve sonuna kadar yanında olduğunuz birisi için,
İleri geri şeyler yazılıp çiziliyor, çıldırma noktasına geldiniz mi?
Gelecekte, geçmişte yaşananları okuyacak her şeyden habersiz bir bebeğiniz var!
Onun için kaygı duyup ayakta durabildiniz mi?
Acınızı yaşama fırsatı vermeyen suçlayıcı bakışlar ve sözler karşısında güçlü durabildiniz mi?
Kendine has yaşamıyla küçük bedenine büyük can sıkıştırılmış gibiydi Defne Joy Foster…
Nasıl bir anneydi?
Nasıl bir evlattı?
Nasıl bir eşti?
Nasıl bir dosttu?
Allah’ın katında nasıl bir insandı?
Bunu kim biliyordu?
Nasıl acımasızca konuşulabiliyor ve yargılanabiliyordu tanımadığımız bir insan?
Ya da onu yargılayanlar çok mu doğruydu?
Herkes yaşadığı hayatı bilir ve onun doğrularıyla yetişir.
Defne de kendine sunulan hayatta öyle bir yaşamı seçmiş bir insan.
Genç ölüm, zamansız gidiş…
Dört duvar sır kapısı derler!
Defne’nin o gün neler yaşadığını, nasıl o hale geldiğini kimse bilemez?
Hiçbir şey gözüktüğü gibi olmayabilir?
Belki o da orada olmak istememişti.
Bu kadar olumsuzluklarla gidişin arkasından, acılardan yürüyemeyen bir anne vardı.
Ve ona tüm olumsuzluklara rağmen sahip çıkan bir eş.
İnsan hayatta her şeye sahip olabilir?
Ama güveni kazanmak çok zordur.
Eşler böyle zamanda bütün güzellikleri unutur sadece ona yapılanı ve yaşatılanları düşünür.
Oysa onun eşi düştüğü yerden onu kaldırmak için herkesle savaşmayı seçti…
Üzerine atılan her çamuru elleriyle temizledi.
Böyle bir gidişe, böyle bir yaklaşım için sadece saygı duyulur.
Kaçımız düşen bir insanın yanında dibine kadar onun yanında olmuşuzdur?
Sonuç ne olursa olsun?
Bir insana güven duymak ve onu sonuna kadar taşımak çok önemli! 

Geride böyle insanlar bıraktığına göre;

Rahat Uyu Defne...


 Belgin Baykal

Ruhun Dekoltesi










Ruhundan suçlu olmak!

Ya da suçlandırılmak!

Bedeninin, beyninin ve ruhunun apayrı yerde olması.

Bu üçünü bir araya getirmek ne zordur.

Geldiğini sanırsın ama hiçbir zaman orada olmazlar!

Gerek yetişme tarzı gerek bulunduğunuz yer gerekse üzerinizdeki baskılar, sizi farklı yerlerde tutar.

Yıllar geçer, yaşınız ilerler ama ruhunuz hala küçük yaramaz bir çocuktur.

Ruhunuzu dinleyerek birçok şey yapmak istersiniz ama kır düşmüş saçlarınız ve ağırlaşan bedeniniz yetişemez ezip geçen yıllar karşısında.

Yaşadığınız olaylar karşısında suçlanırsınız,

“Senin yaşındaki bir insana yakışıyor mu böyle şeyler”?

“Bu yaştan sonra olacak iş mi”?

“Hiç yaşının insanı değilsin” şeklinde başlar söylemler yaş ve ruhun tezatlığıyla.

Hiçbir zaman olduğun yaşı yakıştırmazsın kendine.

“Yaşlandık artık” dersin ama ruhun isyan eder!

Çünkü o hala yapmak istedikleriyle doludur.

Zamanın hiçbir önemi yoktur onun için.

Beden öyle demez!

Oturur kalır gittiği yerde. Beyin ise ikisi arasında gider gelir.

Bir zaman sonra, yaramaz ruhunla baş edemezsin!

Üzülürsün, kırılırsın yapmak istediklerin ve yapamadıklarınla savaşa girersin.

Ya yenersin! Ya da yenik düşersin…

Ruhumuzun dekoltesi bedenimizi sarsa da biz yine yaşamak zorunda olduğumuz şekilde hayatımızı sürdürürüz.

İstediğiniz şekilde ruhunuza ayak uydurabiliyorsanız, siz de
dekolte bir ruha sahipsiniz.
Tüm suçlamalara, eleştirilere açık!

Ama cesur ve yürekli…

 
Belgin BAYKAL

Kadın Olmak!










Tam anlamıyla bir kadın olmak ne zordur!
Her yerde olmak ama olamamak!
Yapılması gereken o kadar çok iş vardır ki!
Bütün mesleklerin bütünüdür kadınlık…
Mükemmelliğe yakın ama yorucu.
Evinde aşçıdır, organizatördür, terzidir, doktordur, eczacıdır,
şofördür, avukattır, stil danışmanıdır, psikologdur, öğretmendir, rehberdir, kuafördür, güzellik uzmanıdır, bakıcıdır, kısaca “Yaşam Koçudur”…
O kadar hizmet ve özveri ister ki, ev kadının işi hiç bitmez.
Eğer tam anlamıyla hakkını veriyorsa.
En çabuk tüketilen zaman evdedir.
İş takip etmekten nasıl akşamın olduğu anlaşılmaz.
Sürekli beklenti ve aynılık devam eder gider.
Evdeki kadın, dışarıda çalışana, çalışan kadın da, evde oturana özenir.
Eğer yoktan bir şeyler var edebiliyorsanız, evde tüketici değil üreticiyseniz, o zaman ev kadını olmanın keyfini çıkartabilirsiniz.

Ama “Bihter” tarzı bir ev hanımıysanız çok sıkılır başka
maceralara koşarsınız.)

Çalışan kadın olmak, çok daha farklı bir boyut.
Hem evden hem işten sorumlu olmak!
Bütün işler ikiye katlanır.
Hem evde hem de iş yerinde başarılı olmak zorunda kalır.
Bunalır, sıkılır, hayatını değiştirmek ister.
Her gün birbirini kovalayan ve değişmeyen bir sürü işle
günlerini doldurur.
Yapılacak çok şey vardır ama zaman yoktur.
Hep erteler, zaman geçtikçe her şeyin yola gireceğini düşünür.
Çocukların büyümesini ister,
İyi bir okulda okumalarını ister,
İyi bir evlilik yapmalarını ister,
Bunları isterken her şeyini erteler,
Zamanı çokmuş gibi davranır.
İsteklerine ulaştıkça değişen hiçbir şey olmadığını anlar.
Yine zamanı yoktur, yine taşlar yerine oturmamıştır.
Ne sevdiklerine yeterince zaman ayırır, ne de kendine.
Takip ettiği bir diğer günlerde, yapacaklarını düşünerek zamanını doldurur.
Sonra geriye dönüp baktığında, her şeyin ne kadar çabuk tüketildiğini, geçmiş yıllardaki koşuşturmalar ve kargaşalarla en güzel günlerini geçirdiğini düşünür.
Geriye dönüş yoktur artık.
Siz siz olun, her geçen anınızı dolu dolu yaşamaya çalışın.
Küçük sorunları büyütüp, devleştirip mutsuz olmayın!
Kendinize izinler verin.
Yapmak istemediğiniz şeyleri zorla yapmayın!
Hobilerinize yönlenin, size bir şeyler veren insanlarla kaliteli
zaman geçirin.
Yalnızlığınızın size zarar veren bir arkadaştan daha dost olduğunu unutmayın!
Siz kendinizi ve ruhunuzu zenginleştirirseniz, her şey çok daha kolaylaşacaktır.
Kendiniz için çaba gösterin!
Kimse sizi sizden çok düşünemez.
Her şey sizde başlar, sizde biter…

Sevgiyle Kalın.
Belgin BAYKAL

Bugün Nasılım Acaba!











Eski zamanlarda yaşamış büyüklerimizi düşündüğüm zaman, ne kadar rahat ve mutlu olmamız gerektiğine inanıyorum.
Bizde de tam tersi olmaya başladı.
Hayatımız kolaylaştıkça mutluluk oranlarımız daha da azaldı.
Eskiden yapılan bütün işler aslında birer terapi değeri taşıyordu.
Çünkü ruhunu dinleyecek, kendini sorgulayacak zamanın yoktu.
Çamaşırlar, bulaşıklar elde yıkanırken, farkında olmadan ruhun yıkanıyordu.
Dikiş dikerken yaralarını birleştiriyordun.
Ortaya çıkardığın şeyler seni mutlu ediyordu.
Artık insan dertleri de lükse girdi.
İş güç otomatiğe bağlanınca arayış başladı.
Ne yapabilirim?
Nasıl mutlu olabilirim?
Ruhum ne alemde acaba!
Yani! Boşluk ve hoşluk sorgulamaları…
Daha iyi ev, daha iyi araba, daha iyi bir hayat derken!
Nerede kaldı sağlık, mutluluk, dostluklar ve paylaşımlar…
Birilerine anlatmak için tatile çıkacaksan,
Hava atmak için arabanı, evini değiştireceksen,
Dostluklarına ve arkadaşlıklarına sahip çıkmayacaksan,
Ailenle yeterince vakit geçirmeyeceksen,
Her koşulda önce kendini düşüneceksen,
O zaman sende lüks ve sahte kalabalıkların olduğu yalnız bir hayatı kendine layık görenlerdensin. Ortamlar paylaşıldıkça güzeldir.

Girdiğin ortamda sürekli kendini övüp, yediğin içtiğin gezdiğin yerleri sana sorulmadan anlatıyorsan boşuna o ortamı da kirletme!
İnsanların gözünde nasıl görünüyorsan öylesindir.
Farklı cümlelerle kendini ifade etmeye çalışma!
Ne kadar uğraşırsan uğraş, karşı taraf sana çoktan notunu vermiştir.
Siz de aynısını yapmıyor musunuz?
Karşınızdaki insanı dinlerken kafanızda onunla ilgili bütün kritikleri gözden geçirmiyor musunuz?
Sizi rahatsız eden cümlelerini beyninizde not almıyor musunuz?
O halde neden başkasında hoşlanmadığınız şeyleri yaparak, siz de bu kısır döngüyü sürdürüyorsunuz?
Artık mutlu olmak istiyorsanız doğal olma zamanınız geldi.
Bırakın kendinizi olmadığınız gibi gösterme çabalarını!
Rahat olun!
O zaman hayatınız daha da kolaylaşacak inanın.
Hırslarınızı, mutsuzluklarınızı sizden çok uzaklarda bırakın.
Birilerine bir şey söylerken, kendinizin o sözlerden hoşlanıp hoşlanmayacağınızı düşünün!
Kelimelerin ağızdan çıkması bir saniye, onun hafızalardan çıkması bir ömür sürer.

Mutluluk sizde saklı!

Çok uzaklarda aramayın!


Sevgiyle Kalın…


Belgin BAYKAL

Göçebe Gönüller!












Bir yerde durmaz, soluklanmaz oldu gönüller.
"Daha iyisi var mı acaba?" diye hep bir arayış içerisinde!
Ne ister? Ne bekler?
Ya da beklediği gerçekten elde edemediği midir?
“İşte bu” dediği zaman, gerçekten artık “O” mudur?
Ya da bir yenisine yapılan hazırlık mıdır?
Çabucak tüketilen ilişkiler yaşayan bir toplum olduk.
Twitter’lar, Facebook’lar ve daha birçok sitelerde arayış hali...
Anlık iletilerle tanımadan eklenen insanların dikkatini çekme
eylemi!
Geçici heyecanlardan medet ummak!
Yanı başındaki insandan farklı insanla iletişim kurma isteği…
Uzak olsun, benim olsun felsefesi.
Elindeki güzellikleri fark edemeyip, başka hayatlarda sevda arayışı…
Kaybetme karşısında yaşanan büyük yıkımlar ve şaşkınlıklar.
Sadakat, emek, vefa, hepsi yerini elektrik hattına bıraktı.
“Beni taşıyamıyor, ruhuma hitap etmiyor, eskisi gibi elektrik alamıyorum” şeklinde başlıyor ayrılıklar.
Bir maille ya da bir mesajla son buluyor yaşananlar.
Arayışın ya da yeni heyecanların sonu var mı acaba?
Ya da olacak mı?
Bir gönülde duramayan “Göçebe Gönüller”
Kaç gönülde daha kırılıp dökülürken mutluluğu bulabilecek?
Kendi içerisindeki yetimsizliğini hangi kollarda giderebilecek?

Emek vermeden almaya meyilli gönüllerde aşk ne kadar kalıcı olabilir? 

İnsana bahşedilen en güzel duygudur sevmek.
Birisini her şeyiyle kabul edip, yürekten yola devam etmek.
Başka sevdalara olan merak, eldeki güzel ilişkinizi kaybetmenize neden olur.
Bir daha dönüşü olmayan pişmanlıklar yaşayabilirsiniz.
Siz siz olun! Geçici mutluluklar peşinde koşup sevdiklerinize zarar vermeyin.
İlişkiyi yaşayan sizsiniz ve şekillendiren de sizsiniz.

 “Göçebe Hayatta,”, “Kalıcı Sevgiler” yaşanması umuduyla…


Sevgiyle Kalın…

Belgin BAYKAL

Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...