30 Temmuz 2013 Salı
Bir Kadını Mutlu Etmek!
Kendimi yazarak ifade ettiğimi anladığımdan beri yazdım ve sizlerle paylaşmak istedim. Belki satırlarımda kendinizden bir şeyler bulursunuz☺️
Bir Erkeğin Ayrılık Evresi
Kendimi yazarak ifade ettiğimi anladığımdan beri yazdım ve sizlerle paylaşmak istedim. Belki satırlarımda kendinizden bir şeyler bulursunuz☺️
Hoş Geldin Yeni Yıl!
Yine bir yıl daha geldi. Yılbaşı telaşı başladı.
Yeni yıla nerede ve kiminle girsek!
Evde mi otursak! Dışarıda mı kutlasak!
Kimlerle beraber olsak ya da bir başımıza pijamalarımızı
giyip televizyonun karşısına geçip,
bütün yılbaşı programlarını mı eleştirsek!
Yılbaşı ağacı süslesek mi ya da kaldırması
zor oluyor deyip üşensek mi?
Ya da günahtır, Hıristiyanların inancıdır deyip vaz mı geçsek!
O da olmadı! “Benim ağacımdan ve inancımdan kime ne”
deyip en güzelinden yine de süslesek mi?
Bir sürü çelişkiyle yeni yılı karşılamaya hazırız.
Yeni yılın anlamı adı üzerinde;
Yaşanmamış yepyeni bir yıla geçiş, arınma, temizlenme…
O yıl yaşadığınız olumsuzlukların silinip yeni bir yılda
daha az hata ile yola devam etme şekli.
Bu sene yapamadıklarını gelecek seneye aktarma.
Yeni başlangıçlar, yeni umutlar!
Bunların hepsi bir araya gelince insanın içinde
başka bir coşku oluşuyor.
İçinizde bu coşku varsa;
Süsleyin evinizi, ofisinizi gönlünüzce.
Nerede ve kiminle olmak istiyorsanız orada olun!
Yaşadığınız hiçbir şeyin pişmanlığını duymayın!
Kendisini seven ve tanıyan insan, sonradan üzüleceği şeyleri yapmaz.
Yapsa da pişmanlık duymaz.
Bu yıl bambaşka bir yıl olsun sizin için.
Gerçekten! İçinizde kalan ne varsa hayata geçirin.
Boş şeylere takılmayın, dedikodulara yoğunlaşmayın!
Bu yıl sizin müstakil yılınız olsun! Sadece size ait…
Sorumluluklarınızdan biraz izin isteyin,
minik molalar verin gün içinde.
Daha çok telefonla konuşun sevdiğiniz insanlarla,
olumlu şeyler radyasyon etkisini yok eder.)
Eski arkadaşlarınızı bulun, hepsi size ayrı enerji verecektir.
Moral ve umut insanı her türlü hastalıklardan korur.
Yıllarca üye olduğunuz spor kulüplerinin artık hakkını verin.
Ödediğiniz para ile değil, orada yaptığınız fiziğinizle övünün.
Güzel yaşlanmanın bilincine varın.
Yaptığınız her şeyin zevkini çıkarmaya çalışın.
Elleriniz dolu marketten çıktıysanız, söylenmeyin!
Alabildiğiniz her şey için şükredin!
İş hayatınızda, ev hayatınızda yükünüzü azaltın.
Sadece kendi işinizden sorumlu olun.
Her türlü yeniliğe açık olun.
Ev işleriyle fazla vakit kaybetmeyin!
Kendinizi geliştirin ve zaman ayırın.
Kısaca “Hayatınızı kolaylaştırın”
Yaşadığınız her şeyin üzerine bir çizgi çekip, sil baştan deneyin inadına.
İşte size bir fırsat daha!
Şebnem Ferah'ın şarkısında söylediği gibi;
“Sil Baştan Başlamak Gerek Bazen, Hayatı Sıfırlamak”
Hepinizin yeni yılı kutlu olsun, umutlarınızın tükenmediği,
her defasında yeniden ayağa kalktığınız,
keşkelerinizin azaldığı, başarılarınızın çoğaldığı,
sağlık ve huzur dolu güzel bir yıl sizinle olsun…
Mutlu Yıllar...
Belgin BAYKAL
Kendimi yazarak ifade ettiğimi anladığımdan beri yazdım ve sizlerle paylaşmak istedim. Belki satırlarımda kendinizden bir şeyler bulursunuz☺️
Yaşın Dörtlü Rakamla Başlıyorsa!
Hayatın en korkulan yaşı sayılır kırklı yaşlar.
Sanki her şey bitmiş, hiçbir şey yapamamışsın gibi.
Belki de yaşlanma etkilerini hissettiğin ilk yıllar…
Ya da artık "orta yaş" grubuna dahil edildiğin zaman.
Ben de bu yaşlara gelince başta biraz korkmuştum.
Ta ki kızımın arkadaşlarının “teyze” demesiyle,
ya da kimilerinin hâlâ “abla” demeye çalışmasıyla...
Ama şimdi?
Bunların hiçbirinin bir önemi kalmadı benim için.
Hayatta yaşımı bu kadar sevdiğim bir dönem hiç olmamıştı.
Sezen Aksu’nun o meşhur şarkısındaki gibi:
“Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler…”
Eğer bu aklımla verilecekse, hemen isterim!
Ama o toy ve ürkek zamanım verilecekse,
bu halim kalsın yeter.
Gençlik yıllarım hep koşuşturma,
hep güvensizlikle geçti.
Yaşımın güzelliğini yaşadığımı hiç hatırlamıyorum.
Korkularım vardı, endişelerim hiç bitmedi.
Sonra evlilik girdi o yılların arasına.
Alışma ve alışılma dönemi…
Derken çocuk büyütme telaşı,
iki katına çıkan kaygı.
Doğum günlerim, gözümün önünden
geçen yirmili ve otuzlu yaşlar…
Sanki "anlaşılamadan mezun olduğum" bir dönemdi o yıllar.
O kadar çabuk geçmiş ki!
Anneannemin gençlik sohbetlerini şimdi daha iyi anlıyorum.
"Hiçbir şey anlamadım nasıl geçtiğini" derdi.
Çünkü o yaşlar hep koşuşturma ve korkularla geçiyormuş meğer.
Ama şimdi?
Her şeye bakışım çok farklı.
Hayattan en keyif aldığım,
kendimi en çok sevdiğim dönem.
Ne saçlarımdaki beyazlar,
ne kaz ayaklarım,
ne de başka yerlerdeki ayak izleri…
Hiçbiri umurumda değil!
Sadece huzurum ve kendime aitlik duygum
beni zengin kılıyor.
Artık kimseye kendimi sevdirme ya da anlatma telaşım yok.
Anlayan anlamıştır, anlamayan çoktan yoluna gitmiştir.
Terk edilme, yalnız kalma korkularım da çok geride kaldı.
Zaten hep yalnız olduğumu anlamam da
işte bu dörtlü rakamların hediyesi.
Bu yaş, bazı gerçekleri kabul ettiğin dönem:
Her ne olursa olsun kimseyle
koşulsuz yola çıkılmayacağını,
tedbirli yaşamak gerektiğini öğrendiğin yer…
Yani: Beklentisiz yaşam!
Bu yaş;
kendini daha çok sevdiğin,
daha fazla mutlu ettiğin,
yaşarken kıymet bildiğin yaş.
Sakın korkmayın!
Geçmişten ders aldığınız,
kendinizi olumsuz düşüncelerden arındırdığınız,
en verimli ve içten yaşınızı
sevgiyle kucaklayın…
Çünkü gerçekten yaşam şimdi başlıyor.
Sevgilerimle,
Belgin BAYKAL
Kendimi yazarak ifade ettiğimi anladığımdan beri yazdım ve sizlerle paylaşmak istedim. Belki satırlarımda kendinizden bir şeyler bulursunuz☺️
Bir hayat! Bir insan!
Kendimi yazarak ifade ettiğimi anladığımdan beri yazdım ve sizlerle paylaşmak istedim. Belki satırlarımda kendinizden bir şeyler bulursunuz☺️
Kartallar Yüksek Uçar!
Özgürlüğüne, gücüne, karizmasına özenirler,
ama o karizmanın nasıl kazanıldığını umursamazlar.
Geçtiği yollar, verdiği mücadele hep göz ardı edilir.
Çünkü herkes kartal gibi görünmek ister,
ama kartal olmanın bedelini ödemek istemez.
Kendimi yazarak ifade ettiğimi anladığımdan beri yazdım ve sizlerle paylaşmak istedim. Belki satırlarımda kendinizden bir şeyler bulursunuz☺️
Kınalı Ali
Üst Teğmen Faruk cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor
bir taraftan onlarla laflıyordu.
Nerelisin? Gibi, sorular soruyordu.
Bir ara saçının ortası sararmış bir çocuk gördü.
“Adın ne senin evladım? …”
“Ali…”
“Nerelisin? ”
“Tokat Zile komutanım”
“Peki evladım bu kafanın hali ne? ”
“Anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım…”
“Neden?”
“Bilmiyorum komutanım…”
“Peki! Gidebilirsin Kınalı Ali”
O günden sonra herkes ona “Kınalı Ali” der ve
kafasındaki kınayla dalga geçerler..
Ama kısa sürede cana yakın ve cesur tavırlarıyla
tüm arkadaşlarının sevgisini kazanır Ali.
Bir gün ailesine mektup yazmak için arkadaşlarını çağırır.
Çünkü okuma yazması yoktur Ali’nin.
Hep beraber başlarlar yazmaya.
Ali söyler, arkadaşları yazar:
“Sevgili anne babacım, ellerinizden öperim. Ben burada çok
iyiyim, beni merak etmeyin…”
Kız kardeşini ve kendinden bir küçük erkek kardeşini sorar.
Köyündekilerin burnunda tüttüğünü yazdırır.
Kendilerini merak etmemesini, onlar var oldukça düşmanın
bir adım bile ilerleyemeyeceğini yazdırır.
Gururla mektubu bitirir neden sonra aklına gelir ve yazının
sonuna anasına not düşer
(Ali’nin kendisinden hemen sonra askere gelecek bir kardeşi
daha vardır)
“Anacığım kafama kına yaktın burada komutanlarım ve
arkadaşlarım benle hep dalga geçtiler.
Sakın kardeşim
Ahmet’e de yakma! Onla da dalga geçmesinler! Ellerinden
öptüm…”
Aradan zaman geçer. İngilizler kesin netice almak için tüm
güçleriyle Gelibolu’ya yüklenirler.
Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker şehit düşerler.
Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli
olmamıştır.
Gelibolu düşmek üzeredir.
Kınalı Ali’nin komutanı da olayı görüp yerinde duramaz.
Kendisinin bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildir.
Onlar yeni gelmiştir.
Komutanların bu düşünceli halini gören ve durumun
fazlasıyla önemini anlayan Kınalı Ali ve arkadaşları,
komutanlarına yalvar yakar oraya gitmek istediklerini
söylerler.
Komutanları onları ölüme gönderdiğini bile bile çaresiz
gönderir.
Kınalı Ali’nin bölüğünden kimse sağ kalmaz hepsi şehit
olmuştur.
Aradan zaman geçer. Kınalı Ali’nin ailesine yazdığı
mektubun yanıtı gelir.
Komutanları buruk ve gözleri dolu dolu mektubu açıp
okumaya karar verirler.
(Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesi’nde sergilenmektedir.)
Babası anlatır Ali’nin: “Oğlum Ali
nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim selam ederim.
Öküzü sattık paranın yarısını sana,
yarısını da cepheye gidecek kardeşine veriyoruz.
Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum zaten.
Artık Zahireye de fazla ihtiyacımız olmadığı için
yorulmuyorum da.
“Siz sakın bizi merak etmeyin, bizi
düşünmeyin” der, köyü, akrabalarını anlatır ve mektubu
bitirir.
“Ali ananın da sana diyeceği bir şey var…”
“Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler,
kardeşime de yakma demişsin.
Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle
seninle dalga geçmesinler. Biz de üç şeye kına yakarlar:
1- Gelinlik kıza; gitsin ailesine, çocuklarına kurban
olsun diye…
2- Kurbanlık koça; Allah’a kurban olsun diye…
3- Askere giden yiğitlerimize; vatana kurban olsunlar
diye…
Gözlerinden öper selam ederim. Allah’a emanet olun…”
Mektubu okuyan Ali’nin komutanı ve diğerleri hıçkıra
hıçkıra ağlamaya başlarlar…
Sözün bittiği yerdedirler…
“Çanakkale geçilmez” bu uğur uğruna verilen canlar, dökülen
kanlar tüm analar tarafından helal edilmiştir. Ama terör için
aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.
Hiçbir ana, karnında dokuz ay taşıdığı yavrusunu, her gün
gözünün içine baka baka büyüttüğü kuzusunu, hain
saldırılarla koca bir hiç uğruna kaybetmeyi kabullenemez.
Bu acıyı dindirecek ne para! ne de manevi destek olabilir.
Artık,
“Terörü lanetliyoruz, içimiz yanıyor” diyen büyüklerimizin yangınına
samimiyetle bakamıyorum.
Bir sabah uyandıklarında,
ucuz bir terör saldırısında kendi çocuklarını kaybettiklerini düşünsünler.
Doğumundan bugüne kadar yaşadığı her anı
gözlerinin önünden geçirsinler.
Bu ağır kaybetme duygusunu yaşamadan bu acı gerçekten anlaşılmaz.
Ve bu terör bitmez.
Evladımı öldüren birine dostça elimi uzatamam,
kusura bakmasın kimse.
İçinde öfke ve kini dinmemiş biri, her zaman potansiyel bir katildir.
Bir gün, bir fırsat bulduğunda intikamını mutlaka alır.
Bu yüzden barış yaklaşımı herkese uygun değildir.
Evlat acısından, en yakının acısından söz ediyoruz.
Telafisi olmayan acılardan...
Olaylara daha akılcı ve sağduyulu bakmak gerekir.
Bu dünya, hep söylediğimiz gibi geçici.
Ama hayatlarının baharında, bir sürü hayalle toprağa verilen şehitlerimiz…
Onlar yarım kaldılar.
Kimisi yeni doğmuş çocuğunu göremedi.
Kimisi nişanlısını, kimisi annesini,
kimisi tüm sevdiklerini gözyaşlarıyla arkada bıraktı.
Her şeyin bir vebali vardır.
Ve bazı veballerin ödemesi çok ağırdır.
Bu acılara sebep olan herkesin,
Allah yardımcısı olsun.
Belgin BAYKAL
Kendimi yazarak ifade ettiğimi anladığımdan beri yazdım ve sizlerle paylaşmak istedim. Belki satırlarımda kendinizden bir şeyler bulursunuz☺️
Ezik Demeyin Kimseye
Toplumun sessiz kahramanlarıdır onlar. Kendini öne atmayan, ama her şeyin farkında olan insanlar. Onlara ezik derler, çünkü bağırmazlar. Çün...
-
Geçen gün gözüme bu cümle çarptı ve üzerinde yazı yazacak kadar düşündüm. "Anahtar gibi sadece kaybolduğunda aranan...
-
Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanlardandır. Bazıları 70 yıl kadar yaşar. Ama bu uzun ömür için, 40 yaşına gel...
-
Aile terapisti Dr. Susan Mandel, “Erkeklerin aldatmakla ilgili sorunları şu: Erkekler kadınlar gibi ilişkilerde yapıcı ve iletiş...






