Üst Teğmen Faruk cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor
bir taraftan onlarla laflıyordu.
Nerelisin? Gibi, sorular soruyordu.
Bir ara saçının ortası sararmış bir çocuk gördü.
“Adın ne senin evladım? …”
“Ali…”
“Nerelisin? ”
“Tokat Zile komutanım”
“Peki evladım bu kafanın hali ne? ”
“Anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım…”
“Neden?”
“Bilmiyorum komutanım…”
“Peki! Gidebilirsin Kınalı Ali”
O günden sonra herkes ona “Kınalı Ali” der ve
kafasındaki kınayla dalga geçerler..
Ama kısa sürede cana yakın ve cesur tavırlarıyla
tüm arkadaşlarının sevgisini kazanır Ali.
Bir gün ailesine mektup yazmak için arkadaşlarını çağırır.
Çünkü okuma yazması yoktur Ali’nin.
Hep beraber başlarlar yazmaya.
Ali söyler, arkadaşları yazar:
“Sevgili anne babacım, ellerinizden öperim. Ben burada çok
iyiyim, beni merak etmeyin…”
Kız kardeşini ve kendinden bir küçük erkek kardeşini sorar.
Köyündekilerin burnunda tüttüğünü yazdırır.
Kendilerini merak etmemesini, onlar var oldukça düşmanın
bir adım bile ilerleyemeyeceğini yazdırır.
Gururla mektubu bitirir neden sonra aklına gelir ve yazının
sonuna anasına not düşer
(Ali’nin kendisinden hemen sonra askere gelecek bir kardeşi
daha vardır)
“Anacığım kafama kına yaktın burada komutanlarım ve
arkadaşlarım benle hep dalga geçtiler.
Sakın kardeşim
Ahmet’e de yakma! Onla da dalga geçmesinler! Ellerinden
öptüm…”
Aradan zaman geçer. İngilizler kesin netice almak için tüm
güçleriyle Gelibolu’ya yüklenirler.
Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker şehit düşerler.
Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli
olmamıştır.
Gelibolu düşmek üzeredir.
Kınalı Ali’nin komutanı da olayı görüp yerinde duramaz.
Kendisinin bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildir.
Onlar yeni gelmiştir.
Komutanların bu düşünceli halini gören ve durumun
fazlasıyla önemini anlayan Kınalı Ali ve arkadaşları,
komutanlarına yalvar yakar oraya gitmek istediklerini
söylerler.
Komutanları onları ölüme gönderdiğini bile bile çaresiz
gönderir.
Kınalı Ali’nin bölüğünden kimse sağ kalmaz hepsi şehit
olmuştur.
Aradan zaman geçer. Kınalı Ali’nin ailesine yazdığı
mektubun yanıtı gelir.
Komutanları buruk ve gözleri dolu dolu mektubu açıp
okumaya karar verirler.
(Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesi’nde sergilenmektedir.)
Babası anlatır Ali’nin: “Oğlum Ali
nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim selam ederim.
Öküzü sattık paranın yarısını sana,
yarısını da cepheye gidecek kardeşine veriyoruz.
Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum zaten.
Artık Zahireye de fazla ihtiyacımız olmadığı için
yorulmuyorum da.
“Siz sakın bizi merak etmeyin, bizi
düşünmeyin” der, köyü, akrabalarını anlatır ve mektubu
bitirir.
“Ali ananın da sana diyeceği bir şey var…”
“Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler,
kardeşime de yakma demişsin.
Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle
seninle dalga geçmesinler. Biz de üç şeye kına yakarlar:
1- Gelinlik kıza; gitsin ailesine, çocuklarına kurban
olsun diye…
2- Kurbanlık koça; Allah’a kurban olsun diye…
3- Askere giden yiğitlerimize; vatana kurban olsunlar
diye…
Gözlerinden öper selam ederim. Allah’a emanet olun…”
Mektubu okuyan Ali’nin komutanı ve diğerleri hıçkıra
hıçkıra ağlamaya başlarlar…
Sözün bittiği yerdedirler…
“Çanakkale geçilmez” bu uğur uğruna verilen canlar, dökülen
kanlar tüm analar tarafından helal edilmiştir. Ama terör için
aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.
Hiçbir ana, karnında dokuz ay taşıdığı yavrusunu, her gün
gözünün içine baka baka büyüttüğü kuzusunu, hain
saldırılarla koca bir hiç uğruna kaybetmeyi kabullenemez.
Bu acıyı dindirecek ne para! ne de manevi destek olabilir.
Artık,
“Terörü lanetliyoruz, içimiz yanıyor” diyen büyüklerimizin yangınına
samimiyetle bakamıyorum.
Bir sabah uyandıklarında,
ucuz bir terör saldırısında kendi çocuklarını kaybettiklerini düşünsünler.
Doğumundan bugüne kadar yaşadığı her anı
gözlerinin önünden geçirsinler.
Bu ağır kaybetme duygusunu yaşamadan bu acı gerçekten anlaşılmaz.
Ve bu terör bitmez.
Evladımı öldüren birine dostça elimi uzatamam,
kusura bakmasın kimse.
İçinde öfke ve kini dinmemiş biri, her zaman potansiyel bir katildir.
Bir gün, bir fırsat bulduğunda intikamını mutlaka alır.
Bu yüzden barış yaklaşımı herkese uygun değildir.
Evlat acısından, en yakının acısından söz ediyoruz.
Telafisi olmayan acılardan...
Olaylara daha akılcı ve sağduyulu bakmak gerekir.
Bu dünya, hep söylediğimiz gibi geçici.
Ama hayatlarının baharında, bir sürü hayalle toprağa verilen şehitlerimiz…
Onlar yarım kaldılar.
Kimisi yeni doğmuş çocuğunu göremedi.
Kimisi nişanlısını, kimisi annesini,
kimisi tüm sevdiklerini gözyaşlarıyla arkada bıraktı.
Her şeyin bir vebali vardır.
Ve bazı veballerin ödemesi çok ağırdır.
Bu acılara sebep olan herkesin,
Allah yardımcısı olsun.
Belgin BAYKAL

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder