30 Temmuz 2013 Salı

Çocuklarımız Ne durumda?








Afrika’da çalışan bir Antropolog, bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir.

Ağacın altına koyduğu meyvelere ilk ulaşanın ödülü meyveleri yemek olacaktır.

Onlara “Hadi, şimdi başlayın birinci olan ödülü alacak” der. 

O anda bütün çocuklar el ele tutuşur, koşup ağacın altına beraber varırlar ve meyveleri yemeye başlarlar.
Antropolog, neden böyle yaptıklarını sorduğunda, şu yanıtı verirler; Bu UBUNTU’ dur.
Nasıl olur da diğerleri mutsuz iken birimiz o ödülü yiyebilir?

UBUNTU’nun anlamı çocukların dilinde “Ben, biz  olduğumuz için Ben’im” demekmiş.


Bir Afrika kabilesini düşündüğümüz zaman, medeniyetten ve paylaşımdan çok uzak görürüz. Oldukça doğal bir ortamda verdikleri yaşam mücadelesinde, içlerinden gelen bu duygu 
okuduğumda beni çok şaşırttı.
Kendi olanaklarımız ile büyüttüğümüz çocuklara verdiğimiz eğitimi düşününce utanmamak elde değil. 
Siz doğru şeyler öğretseniz bile bunları bozacak o kadar çok ebeveyn var ki…

Ama o kabilede düşünün ki, herkes aynı düşünce şekliyle yetiştirilmiş.
Çocuklarımızı kendilerinden başka kimseyi düşünmeyen, rahatlarına düşkün bireyler olarak yetiştiriyoruz.
Onlara o kadar çok değer veriyoruz ki, kendi değerimizi unutuyoruz.
Ne isterlerse yapmaya çalışıyoruz, onların mutluluğu, bizim 
mutluluğumuzdan çok önemli bir hal almış durumda.
Kendi psikolojimizi bozacak kadar onlarınkini düzeltmeye çalışıyoruz.
Bütün hayatımız onların istekleri ve yetiştirilmesi üzerinde dönerken, sonra sorgulama bölümüne geçiyoruz.
Acaba! Doğru mu yapıyoruz?
Biz istiyoruz ki ne veriyorsak kıymet bilinsin, bize öyle dönsün!
Biz hayatımızı gönüllü olarak onlara sunuyoruz.
Birçok şeyden vazgeçiyoruz.
Ama bunları biz istediğimiz için yapıyoruz.
Onlar durumu böyle görüyor.
İleride yaptıklarınızı saydığınız zaman, şunları duymaya hazır
olun.
-Biz mi istedik?
-Keşke, benim için yapmasaydınız!
-Keşke hayatınızı yaşasaydınız!
“Kendi idealleriniz ve istekleriniz için yaptınız, şimdi neyin yüzleşmesi” diyecekler.
Maalesef! Doğruyu söylemiş olacaklar.
Ders aldırıyorsak, birincilik bekleriz.
Spor yaptırıyorsak, madalya bekleriz.
Sevdiği yemekleri yaparsak, övgü bekleriz.
Kısaca, verdiğimiz her şeyin karşılığını bekleriz.

Ben beklemiyorum diyen yalan söyler.
Beklenti her zaman vardır, sadece dozajı kişiye göre değişir.
Aileler, çocuklarını sadece eğitim ve iyi bir meslek sahibi olması için yetiştiriyor adeta. 

Bırakın paylaşmayı öğretmeyi, bir de içine iyice hırs dopingi gönderiyor.
Ahmet, 100 almış, Ayşe 90.
Senin neyin eksik de 80 aldın durumundalar.
Ben söyleyeyim; çocuklukları eksik, sosyalleşmeleri eksik, insan ilişkileri eksik.
“Sen yeter ki çalış! Ben, sana ne istersen alırım” sözü veren aileler olduk.
Yani, rüşvetçi çocuklar yetiştiriyoruz.
Sonra bu çocuklarımızdan ileride paylaşımcı, düşünceli, sosyal, sevgi ve saygıyı bilen, iyi eş, iyi kardeş, iyi evlat, şeklinde bir sürü misyon bekliyoruz.
Bu beklediklerimiz bize dönerse şanslıyız.
Çocuğun gerçekten içinde güzel şeyler varmış.
Çünkü bizim yetiştirme tarzımızla bunlar olmaz.
Olsa da zoraki olur. İstemeden, içinden gelmeden yapar.
Bilmemiz gereken tek şey var. Önce kendi mutluluğunuz.
Siz mutlu olmayı öğrenirseniz, aileniz de mutlu bir aile olur. 
Siz ne yansıtırsanız onu yaşarsınız
Çocuğunuza verebileceğiniz en güzel armağan, “Mutluluk 
ve paylaşımcı ruh” sahibi olmayı öğretmeniz.
Biz, Metropol bir şehirde yaşıyoruz ve Afrika kabilesinden 
çok daha farklı olmamız gerekirken, onlardan ders alacak 
haldeyiz.
Çocuklarınızı yetiştirirken;
Kendiniz nasıl yetiştirilmek isterdiniz?
Ebeveynleriniz nasıl olmalıydı? Diye, düşünün!

Afrika kabilesinde UBUNTU, Bizde AVUNTU… 
Sevgiyle Kalın,
Belgin BAYKAL

Hiç yorum yok:

Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...