Afrika’da görev yapan bir antropolog,
bir kabilenin çocuklarına oyun teklif eder.
Ağacın altına meyveler koyar ve “İlk ulaşan hepsini alır” der.
Ancak çocuklar el ele tutuşarak birlikte koşar ve
meyveleri paylaşarak yerler.
Şaşıran antropolog nedenini sorunca şu yanıtı alır:
“Bu Ubuntu’dur. Diğerleri üzgünken ben nasıl mutlu olabilirim?”
Ubuntu, “Ben, biz olduğumuz için Ben’im” demekmiş.
Bir Afrika kabilesinin bu derin paylaşım ve birlik duygusu,
bizlere utandıracak kadar güçlü bir farkındalık sunuyor.
Kendi çocuklarımıza baktığımızda, ne yazık ki bambaşka
bir tablo ortaya çıkıyor.
Onları hayatın merkezine koyuyor, her şeyin en iyisini sunmaya çalışıyoruz.
Ama çoğu zaman atladığımız bir şey var:
Değer bilmeyi ve paylaşmayı öğretmiyoruz.
Onlar mutlu olsun diye kendi mutluluğumuzu feda ediyor,
sonra da bunun kıymetini bilmelerini bekliyoruz.
Yaptıklarımızı söylemesek de içten içe minnet duymalarını istiyoruz.
Ama unuttuğumuz şey şu: Tüm bunları biz istedik.
Ve çocuklar büyüdüğünde şu cümleler geliyor:
“Ben mi istedim?”, “Keşke yapmasaydınız!”,
“Kendiniz için yaptınız…”
Ve bu sözler çoğu zaman doğru oluyor.
Bizse, iyi okul, iyi meslek ve yüksek başarı peşinde koşarken,
çocukluklarını, sosyal becerilerini ve paylaşmayı ihmal ediyoruz.
Ders çalış, ben sana ne istersen alırım diyerek şartlı sevgiler sunuyoruz.
Böylece paylaşım yerine, rekabeti öğretiyoruz.
Sonra da empati sahibi, düşünceli, sevgi dolu bireyler olmalarını bekliyoruz.
Ama unutuyoruz: Onlara vereceğimiz en büyük hediye,
mutlu bireyler olmalarını sağlamak.
Bu da önce bizim mutlu olmamızla mümkün.
Çünkü mutlu ebeveyn, mutlu çocuk yetiştirir.
Ve belki de en önemli soru şu:
Ben çocuk olsaydım, nasıl bir anne-baba isterdim?
Afrika’da Ubuntu, bizde avuntu olmasın…
Sevgiyle kalın,
Belgin BAYKAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder