Üstün DÖKMEN derki; Geleceğin suçlusunu yetiştirmenin 8 Basit kuralı!
1-Küçükken daha, çocuğa ne isterse vermeye başla! ki, herkesin onun geçimini sağlamakla mükellef olduğuna inansın…
2-Fena sözler söylediğinde gül! ki, kendisinin akıllı olduğuna inansın…
3- Ona düşünmeyi, beynini kullanmayı öğretme sakın! Bırak, on sekizine gelince kendisi karar versin.
4- Yerde bıraktığı her şeyi kaldır: kitaplarını, giysilerini, pabuçlarını, Onun için her şeyi sen yap! Ki, sorumluluklarını hep başkalarına yüklesin…
5- Onun önünde sık sık kavga et! Ki, bir gün aile parçalanırsa pek de şaşırmasın…
6- Ona istediği kadar harçlık vermekten kaçınma! Asla kendi parasını kazanmanın
ne demek olduğunu öğrenmesin…
7- Yiyecekmiş, içecekmiş, konformuş, tüm arzularını yerine getir! Ki, istediklerini her zaman elde etmeye şartlansın…
8- Komşulara, öğretmenlere, polise, vs. karşı hep onun tarafında ol! Ki, hepsine karşı ön yargılarla davransın…
Evet, evet, bütün bunları yap! Ki, günün birinde onun başına bir bela gelirse; kendinden özür dile ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığın için kendine de teşekkür etmeyi unutma!
Üstün Dökmen’i takip edip de kötü çocuk yetiştirmek mümkün olur mu? Acaba!
Verdikleri mesajlar o kadar yerinde ve doğru ki, kendimizin hatalarına ayna tuttuğu çok güzel tespitler.
Ne çok yapıyoruz bu gibi hataları…
Kusursuz düzen onlar için işliyor adeta…
Hayatlarımızı sessizce ellerine vermişiz…
Düşünün ki! En pahalı telefonları çocuklarımıza alıp okula gönderecek kadar gözümüz dönmüş.
Onların ve bizi buna alet edenlerin esiri olmuşuz.
Her istediğini yaptırmaya alışmış çocuklarımız, büyüdükleri ve sorumluluk aldıkları zaman nasıl başarılı olabilirler ki?
Her nefeslerinde, her sorunlarında yanında olan bizler, onlara yalnız yaşamı hiç öğretiyor muyuz acaba!
Ya da öğrettik mi?
İyilik yaptığımızı sanırken, en büyük kötülüğü yapıyoruz.
Hepimizin ölümlü olduğu bir gerçek ve biz ömrümüzü sigorta ettirmişiz gibi görüyoruz.
Her daim onların yanında olabileceğimizi düşünerek yaşıyoruz ve yaşatıyoruz.
Çocuklarımıza yokluğumuzda ki yaşamdan bahsetmeliyiz.
Hayatlarını biz yokken nasıl sürdürebilecekler?
Bunu öğretmeliyiz!
Bizim çocukluğumuzu düşününce, aramızda ki farkı görmemek mümkün değil!
Biz de kıymetliydik, bizim de önemimiz büyüktü ama bu kadar her dediğimizin, her istediğimizin yapıldığı bir dönem değildi.
Ailemizin kaşıyla, gözüyle yönetildiğimiz dönemlerdi.
Etimizle, kemiğimizle öğretmenlere teslim edildiğimiz,
Fazlasıyla eğitime ve eğitimciye saygı duyulan dönemlerdi.
Ayrı odalarımız, büyük yalnızlıklarımız yoktu.
Azla yetinmenin ve paylaşmanın zorunlu olduğu, birbirimizi sevip saydığımız kutsal dönemlerdi.
Bu şartlarda yetişince hayata daha sahip çıktık.
Her işin altından kalkmayı öğrendik.
Ailemizden destek almak yerine onlara destek vermeyi tercih ettik.
Çünkü ister istemez güçlü ve dayanıklı yetiştik.
Hepimiz çok isteriz, çocuklarımızın en iyi hayatlarda yaşamalarını.
Ama iyi sandığımız şeyler belki onlar için gerçekten iyi değildir.
Hazır sunulmuş hayatlar onları mücadelesiz ve heyecansız kılar.
Onlara bu kötülüğü yapmayalım. Kazanarak başarmanın değerini yaşasınlar.
Bizler onların gözetmeni olalım, her sorumluluklarını üstlenip onları amaçsız ve dayanıksız bırakmayalım.
Belgin BAYKAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder