30 Temmuz 2013 Salı

Bir Erkeğin Ayrılık Evresi





Her erkek gibi evlenecek ve eğlenecek kız derdindeydi Selim.
30 yaşına kadar arayışları hiç bitmemişti.
Ta ki ailesinin kabul edeceği, her yönüyle evlilik anlayışına 
uygun hayat arkadaşı Bahar’ı bulana kadar.
Ani bir evlilik kararıyla herkesi şaşırtmıştı. Güzel bir düğün ve balayı ile o da karışmıştı evlilerin arasına.
İlk bir yıl üzerine düşen görevleri fazlasıyla yapmıştı.

Ama daha sonra, evlilikten de biraz sıkılmış olacak ki, eski günlerini özleyip kaçamaklara başlamıştı.
Yalanlar, dolanlar, toplantılar, seyahatler derken Bahar'ı kandırdıkça mutlu oluyordu sanki.
İkinci yıllarında bir oğulları oldu. Selim çok iyi bir baba olmuştu.
Her gittiği yere biberonu ve bezini alarak Batuhan’ı da götürüyordu. 

Gerçekten oğluna çok düşkün nadir görülen babalardandı. 

Her şeyi olmuştu oğlu!
Yıllar geçmiş Selim' in ihanetleri farklı soluklarla devam etmişti.
Eşi Bahar’da onu takip etmekten ve şüphe duymaktan yorulmuştu. Son bir yıldır aralarında bir ilişki de kalmamıştı.
Bahar, Selim’in annesiyle o dönem ne yaşadıysa eve girmesini dahi istemiyordu. 

Selim de bunu bahane ederek daha da çok dışarılarda zaman geçiriyordu.
İpler gittikçe gerilmişti. Kavgalar artmış ve nihai sona doğru yol almışlardı. 

Bahar derdini defalarca anlatmaya çalışsa da Selim her defasında soruna, “Annem, oğlunun evine giremiyor” diyor başka bir şey demiyordu.
Bahar daha fazla dayanamadı ve ailesini çağırdı. 

Evliliğini bitirmek istiyordu. 

Selim, çok şaşırmıştı bu kararına. Bugüne kadar boşanma kelimesini defalarca kullanmışlardı ama ilk defa ciddi bir adım atılmıştı sanki. 

Bahar’ın babası, Selim’i kenara çekip,
-Oğlum neler oluyor size?
-Nasıl bu hale geldiniz? Kızım çok üzgün ve boşanmak istiyor.
-Sen ne düşünüyorsun?
-Selim yine bozuk plak gibi aynı cümleyi savurmuştu. 
Aramızdaki tek problem “Annem bizim eve, yani oğlunun 
evine giremiyor. Onun için ben de eve gelmek istemiyorum.
Bahar bu cümleyi duyar duymaz, bulunduğu odadan çıkarak onların yanına gelmişti.

-Neden yaptıklarını anlatmıyorsun da hep anneni bahane ediyorsun?
Tek sorunumuz annen mi? Ona gelene kadar sen eş olarak tüm görevlerini yaptın mı? dedi.
Yine konu dönüp dolaşıp aynı yerlere geliyordu. 
Uzlaşamadılar. Selim ayrılmak istemediğini ama Bahar istiyorsa ayrılabileceğini söyledi.
Bahar da davayı onun açmasını istiyordu. İşler iyice inada binmişti.
Bahar ailesini Selim boşanma davası açana kadar göndermek 
istemedi. Yaklaşık altı ay, Selim kendi evinde sadece mutfağa hapsedilmişti. 1 yıldır emekli de olmuştu. Gidecek bir işi bile yoktu. Serbest iş kovalıyordu. Bahar’ın ailesi kızlarını yalnız bırakmıyordu. Ailecek evlerine yerleşmişlerdi.  

Selim her gün büyük bir sinir harbiyle erkenden evden çıkıyor, akşam da 
yüzlerini görmemek için geç saatlere kadar dışarıda kalıyordu.
İki tarafta sabır sınavı vermişti adeta. 
Selim çoktan taşınacaktı ama oğluna kıyamıyordu. 
Onu her gün görememek ve ayrılık psikolojisini ona yaşatmak istemiyordu.
Aslında bilmediği ya da kendine bile söylemekten çekindiği şey ayrılığın soğuk duruşuydu.
Kendisi  istemiyordu yuvasını dağıtmayı çünkü rahatça aldatacağı ona hesap soracağı bir eşi olmayacaktı.
İyi kötü bu hayata bu şekilde alışmıştı.
Alışkanlıkları onun ayağını bağlıyordu.
Evde huzuru olmayınca ilişkilerine de yansımış, kimseyle bir şey yaşayamaz olmuştu.
Artık Bahar’ın da sabrı iyice taşmıştı.
Selim’den hiçbir hareket göremeyince, istemeyerek ailesiyle ev tutmuş ve 1 hafta içinde kendisine ait olan eşyaları alıp taşınmıştı.
Birlikte aldıkları pahalı eşyaları da Selim’e bırakmıştı.
İşte Selim’in eve geldiği zaman hissettikleri, tarifi mümkün olmayan duygulardı.
O gün anlamıştı yuvasının dağıldığını ve her şeyin bittiğini. 
Bütün hayatı boğazına düğüm düğüm dizilmişti.
Soluk almakta güçlük çekiyordu, bu sonu hiç beklemiyordu o kadar yaşanılanlara rağmen.
Her zaman bir barışma payı bırakıyordu kendisine ya da eşine bu anlamda çok güveniyordu.
Artık istemeyerek bu sonu kabul etmeliydi. Ya da acil bir şeyler yapmalıydı.
Oğlu da artık 13 yaşına gelmiş bir ergen olarak bu konuda çekimser kalmış ve kararı onlara bırakmıştı.
Aslında o da biraz sorun yaratsaydı Selim’ in işine yarayacaktı.
Oğlunun makul davranması onun işlerini zorlaştırdı.
Her konuda destek aldığı bir arkadaşını aradı Selim.
“Ne yapabilirim yolun sonundayım” dedi.
Arkadaşı ona eşyaların kalanını da alması için Bahar’ı aramasını önerdi.
O arada bazı şeyler öğrenebilirdi. Bahar gerçekten artık gitmiş miydi?
Selim denileni yaptı ve aradı, Bahar oldukça ılımlı konuşmuştu.
Hasta olduğunu ve bunun böyle olmasını istemediğini söylemişti.
“Senin bir çaban olmayınca bende üzerime düşeni yaptım” 
demesiyle durum açığa kavuşmuştu.
Bahar yeniden denemeye hazırdı.
İşin tuhaf yanı, Bahar’ın bu yaklaşımı Selim’i yeniden havalandırmıştı. 

Aklı karışmış ve egosu kabarmıştı.
O eve süklüm püklüm giren, ‘yuvam yıkıldı’ diye çareler aramaya başlayan Selim,
“Bilmem kararsızım” şeklinde geri dönmüştü arkadaşına…

Arkadaşının bunun üzerine söyleyebileceği tek cümle “Bahar çok haklıymış seni terk etmekte, tek hatası yeniden dönmek olacak demesiydi”.
Selim bu sözler karşısında, “Galiba haklısın, benim her şeyden emekli olmam gerekiyor ama bu da çok ağır be abi" dedi.
Yeniden Bahar’ı ikna etti ve evlerine döndüler. 

Bakalım ne kadar iyi koca olacak, izlemeye devam etmek gerek!
Selim burada verdiğimiz bir örnekti. 
Çevremizde bu durumda olan o kadar çok Selim’ler var ki,
Ne kendini mutlu edebiliyor ne yaşadığı insanları.
Başka hayatları karıştırmaktan ve huzur kaçırmaktan başka bir işe yaramıyorlar maalesef.
Allah yardımcıları olsun bütün Selim zedelerin…


Sevgilerimle,


Belgin Baykal





Hiç yorum yok:

Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...