30 Aralık 2019 Pazartesi

Hoşgeldin 2020















Bir yılı daha gerimizde bırakırken her yıl olduğu gibi 2020'den yeni umutlarla bahsediyoruz.
Aslında her biten yılın birbirinden farkı yok gibi.
Eğer hayati değer dışında bir kaybımız yoksa! 
Tasarrufu bilen, tüketmekten çok üretmeye odaklı bir devlet
politikamız olsaydı, bireylere de yansıtılarak bambaşka bir
ekonomimiz olabilirdi. 
Gece kondu yapacak bütçemiz yokken, 
Gökdelen dikmeye odaklanınca, insan yine aynı umutsuzluklarla hayata bakabiliyor.
Her şeye inat! 
Güzel uğurlayın, güzel karşılayın!
Çünkü ülke olarak güzel şeylere hasret kaldık.
Olumlu düşünmeye ve olumlu şeyler görmeye başlamalıyız.
Belki çok kırıldık, belki çok yorulduk, 
Belki inancımızı kaybettik.
En ümitsiz durumlarda bile kazandığımız zaferleri unutmayalım!
2020 yılı hepimiz için çok güzel bir değişim yılı olsun.
Üzerimizde taşıdığımız tüm olumsuz duygulardan uzak, sağlıklı, bereketli, sevgi ve beraberlik dolu çok güzel bir yıl olsun.

Hepinize Hayırlı Seneler Dilerim.

Belgin BAYKAL

20 Aralık 2019 Cuma

Eşiniz İyiyse!













Herkes eşini seçerken mutlu olmak ister!
Yani iyi bir eş seçersek "mutluluğa ulaşılabilir"
kodlamalarıyla hayatımıza yön veririz.
İyi eşe sahip olmak gerçekten mutluluk getirir mi?
Gerçekten istediğimiz şey iyi bir eş mi?
Bir arkadaşım yıllar önce, "Eşim o kadar iyi ki ayrılamıyorum" demişti.
O gün tam olarak anlayamamıştım onu. 
Dışarıdan gördüğüm kadarıyla, bir bütünün yarısı gibiydiler.
Sanki yanında eşini görmezsem, nerede yarın diyesim vardı.)
Aralarında çok güzel bir uyum var gibiydi.  
Her yere eşiyle birlikte gidiyordu. 
Hatta bir gün onu kahveye çağırdığımda, 
"Eşimi de getirdim bir sakıncası var mı? demişti."
Getirmişti artık ne sakıncası olabilirdi ki!
Tabii ki vardı.) Erkeğin olduğu bir muhabbetle baş başa yapılan bir muhabbet nasıl aynı
olabilirdi. 
O bunun bile farkına varamayacak boyuta getirmişti beraberliklerini.
Özgürlüğünü başka birisine kendi elleriyle hediye etmişti.
Hiçbir arkadaşıyla tek başına görüşemiyordu.
Bir gün ona sorduğumda, "Ben gidersem tek başına, o da gitmeye başlar "dedi.
Tamamen kendini mahkûm etmişti aslında.
Başka bir gün bana, "Sana çok özeniyorum! Ne güzel, her kararını kendin alıyorsun, bizde her şey büyük tartışma konusu oluyor. 
Günler sonra karara bağlayıp hamle yapıyoruz" demişti.
"Hayatta her şeyin bir bedeli var, ben bunu seçtim, sende onu" demiştim.
"Aslında çok bunaldım her şeyden, boşanmak istiyorum! dedi." 
O kadar şaşkın bir şekilde bakmıştım ki, hiç ummadığım bir kişiden gelmişti inanamamıştım.
"Sadece saçmalıyorsun" diyebilmiştim.
Yüzüne baktığımda çok ciddiydi ve devam etti sözlerine.
Sence bu kadar iyi bir eşten ayrılmamı kim onaylar?
Bana sorsalar neden ayrılıyorsunuz? Diye, Ne diyebilirim ki?
Boşanma nedenlerimiz örf ve adetlerimiz de belli değil mi?
Aldatılmak, şiddet görmek, kumar, sanki bunlar olmazsa boşanma olmazmış gibi oturmuş
yasalarımız var bizim.
Ben ne diyebilirim bu şartlarda!
"Bence senin biraz yalnız kalmaya ihtiyacın var. 
O zaman eşinin değerini daha iyi anlarsın" diyebildim.
"Yok aslında! Ben özgürlüğümü seviyorum onu anladım" dedi.
"Özgürlüğün adı yalnızlıktır. 
Baştan sancılı geçer, sonra kendinle büyük bir aşk başlar.
Aranıza kimseyi almak istemezsin. İşte burası çok tehlikeli bir boyuttur.
Bunu ne kadar istediğini bilmen için biraz yalnızlığa ihtiyacın var.
Onsuzluk nasıl bir şey?
Hayatının her anında yanında olan bir kişinin yokluğuna hazır mısın?
Bunları yaşamadan anlayamazsın.
Onun için sakın çabuk karar verme!" Diyebildim.
Daha sonra uzun süre görüşemedik, bu arada ayrıldıklarını duydum.
Kendisini aramak zorunda hissettim. Şaşırdı sesimi duyunca…
Biraz konuştuktan sonra detaylara girdik.
Ayrılık sonrasını anlatmaya başladı. 
"Her şey çok farklı artık!
O başka birisini buldu, ben yalnızlığımı… 
Seni arayamadım çünkü her şey dediğin gibi oldu. 
Çok sancılı bir süreç geçirdik.
Kararımı söylediğimde, beni anlamakta çok zorlandı ve çok haklıydı. 
Sonra kararımda ki kesinliği görünce anlayış gösterdi.
Dediğim gibi tek suçu iyi olmaktı sanırım. Bazen pişmanlık duydum, bazen iyi ki dedim. 
Her günüm başka bir duygusal yüktü. Sadece sevindiğim ve vicdanımı rahat ettiren şey, onun kıymetini bilen birisiyle beraber olması…
Arada görüşüyoruz alıyorum haberlerini. Aradan iki yıl geçti işte…
Şu an başka birisiyle görüşüyorum ama onunla evlilik istemediğimi anladım.
Bir daha kendime bunu yapmayacağım. Ne istediğimi bilmeden başka hayatlarda sorun
yaratmanın bir anlamı yok." 
-Artık seninle görüşebilirim rahatça, ne zaman buluşuyoruz dedi mutlu bir kahkahayla…
Sesindeki mutluluk hoşuma gitmişti, beklediğimden daha iyiydi.
Sonunda kendine ulaşmıştı. Bundan sonra kendi hayatının ipleri elindeydi.
İyi eşler öldükten sonra da büyük acı bırakıyor, hep unutulmaz anılar ve iyilikler olunca insanın bir daha yaşama sevinci de geri gelmiyor.
Durum bu olunca, karar sizin!
İyi eş diye tutturmayın! Size uygun bir eş olsun yeter. :)
Sonra çok ağlarsınız…

Belgin BAYKAL

8 Aralık 2019 Pazar

Anlaşamıyoruz Demeyin!










Birbirlerine bağırdılar, hakaret ettiler sonra hiçbir şey olmamış gibi konuştular, yemek yediler.
Size de bu sahneler tanıdık geldi mi?
Anlaşamayan ya da anlaşamadıklarını düşündüğünüz insanların çok
normalleştirerek hayatlarına soktukları bir anlaşma şeklidir bu. 
Siz onlara çözüm ararken aslında mutsuz olmalarını sağlarsınız.
Çünkü onlar huzurdan ve sorunsuz olmaktan hoşlanmazlar. 
Sadece dillerinde ararlar, "huzur istiyorum, mutluluk istiyorum" diye…
Peki! Bunun için ne yapıyorsunuz diye sorun?
Hayatlarında değişiklik yapmazlar, kesin çözümlerden kaçarlar, sadece şikayet etmeyi severler.
En büyük korkuları, bir gün şikayet edecekleri şeylerin ortadan kalkması olur.
Çünkü bununla beslenirler. Sorun ararlar…
“Neyi bugün dert etsem, ya da kimi hedef haline getirerek sorun kotamı doldursam” şeklinde düşünürler.
Amacına ulaştıktan sonra, artık sorunları öğütme zamanı gelmiştir.
Çevresindeki tüm insanları hatalı ve suçlu bulur. Ona hep haksızlık yapılıyordur. 
Maalesef çok yalnızdır…
Bu arada kendisi dünyanın en masum insanıdır. 
Kimseye hiçbir şey demeyen işinde gücünde, sesi çıkmayan bir mağdurdur…
Biraz sinirli ve hassas olabilir ama onu da bu hale çevresindeki insanlar getirmiştir.
İşte bu durumda sakın ola bu kişilere yardım etmeye kalkmayın arada kalırsınız.
Çünkü onların geçim şekli budur. Böyle anlaşırlar.
Ama böyle anlaştıklarını bilmez ve anlaşamadıklarını düşünürler.
Birisi yollarını ayırsa büyük mutsuzluk başlar. 
Çünkü bu ayrılığa kimse hazır değildir ve olmayacaktır.
Tahmin edemeyeceğiniz kadar birbirlerine bağlıdır.
Sizden yardım isterler ama gerçekte istemezler.
Onlara çözüm götürürseniz sizden de hoşlanmazlar ve birbirlerine kenetlenirler.
Sanki mutlu yuvalarını bozmak isteyen kötü kişi gibi dışarda kalırsınız.)
Bırakın herkes alıştığı hayatı bildiği şekilde yaşasın.
Siz sadece çok istiyorsanız dinleyin ve geçin.
Bundan başka yapabileceğiniz bir şey yoktur.
Onlar aslında en iyi anlaşan insanlardır.)
Gerçekte anlaşamayan insanlar, evini ve yolunu ayırabilen, maddiyatı ikinci plana
alıp huzura koşanlardır.

Belgin BAYKAL

22 Kasım 2019 Cuma

Hadi Bugün Yine İçelim










Her gün içmek için sebep arayanlar vardır, ama isimleri alkolik olmamıştır. 

Her akşam içenlerdir onlar.

Değişik duygularla başlarlar demlenmeye, bakarsın yüzüne oturmuş bir acı, büyük derinlik

hafif bıyık altı bir tebessüm… O da size değil içtiği alkole hemen heveslenmeyin.)

Arka fondan gelen müziğe makamsız ama dertli bir yorum katarak, derin görünümlü ama alışılmış cümleler kurar.

Sonra yine yudumlar, yudumlasa iyi ne kadar hızlı içerse o kadar iyi içici sanır kendisini. 

Aniden ağlamaya başlar ya da gözyaşları dolmuş gözünde ama bir türlü akmaz aşağı,

Sonra “Bak işte ağlayamıyorum bile” der, ona içer bir kadehte.

Haberlere bakar! En dertlisinden bir haber kapar ona üzülür.

Sonra ülke siyasetine geçer, "Ne olacak bu ülkenin hali" der, herkesi koyun ilan eder, kendisi aslan sütüne ya da kırmızı üzüm suyuna devam eder.)

Sonra kendine yapılanları düşünür. 

Az mı nankör vardır çevresinde.

Bütün hayatını verdikleri bir çırpıda silmiştir onu ya da kıymet bilmemiştir.

Çok sevmiştir ama sevilmemiştir nedense.

Ya da kendi gibi seveni bulamamıştır.

Hadi yine içme sebebi.)

Bugünde böyle biter, yatağın yolunu yorgun derbeder bir şekilde zor bulur.

Sabah uyanır başında bir baş daha var neredeyse. Ağrılı bir güne merhaba der.

Aslında demez direkt küfreder.

-Ben böyle başında, içkinin de şu halime bak der.

Sanki silah zoruyla içirilmiş gibi söver. 

Sonra ne mi olur?

Gün içinde ağrısı geçer, günü kurtarır ve akşam için büyük heyecanla içkisiyle buluşma randevusu ayarlar. Yanına iki arkadaşta aldı mı? 

“Değmen benim gamlı yaslı gönlüme ya da bu akşam hüzünleri evde bıraktım, kör kütük sarhoş oldum umurumda değil!” 

“Sefam olsun oh oh…”

“İşte hayat sensiz de yaşanıyor” derken bir alkollü günün daha sonuna kâh ağlayarak, kâh gülerek gelinir ama alkolik değildir. 

Sadece her gün içebilenlerdendir.) 

Ayrıca dertlilerdir her daim.)


Dertsiz ve keyifle kalın

Belgin BAYKAL


21 Kasım 2019 Perşembe

İnsan Sevdiğini Öldürür mü?





İnsanın doğası en çok sevdiğine zarar vererek kodlanmış gibi
değil mi hayatta?
En büyük hataları hep sevdiklerimiz değer verdiklerimiz
yapmaz mı bize?
Seni seviyorum derken, başka sevgiler arayarak öldürmez mi
sevdiğini.
Ya da kardeşin, ağabeyin, ablan, annen, baban en
sevdiklerin en kıyamayanlar değil midir?
Sana kıyanlar ya da senin kıydıkların…
Herkes nazının geçtiği ya da sözünün geçebildiğine
yüklenmez mi?
Kemal Sunal'ın filmindeki Mazlum olmaz mıyız birilerinin
hayatlarında.
Ya da bizim Mazlum'umuz yok mudur, sözümüzün geçtiği?
Böyle düşününce;
Birisini öldürmek için şiddet ya da silah gerekmez her zaman.
Yavaş yavaş öldürürsün, mesela davranışlarınla, her gün dozajını biraz daha çoğaltarak.
Sevmezsin, konuşmazsın, yok sayarsın…
O gün daha çok öldürürsün işte. 
Bazen silah tek kurşundur, o anlık acıdır belki. 
Fazla acı çekmeden gidersin öldürüldüğünde.
Bir de gözünüzün önünde her gün öldürülen ama ölmeyenler vardır.
Duygusal şiddet görürler, dışlanırlar, aldatılırlar yok edilirler.
Siz onları idare ediyor sanırsınız ama her gün biraz daha ölürler.
Onlar ölürken sizi de öldürenler olmuştur mutlaka. 
İçinizdeki güzel duyguları, güveni, sadakati, hayat
sevincinizi belki…
İşte insanı öldürmek için her zaman silah gerekmez.
Duygularında katili vardır, bizim öldürdüklerimiz, ya da bizi
öldürenler gibi...
Sevgiyle ve hayat sevincinizle kalın, kimseyi öldürmeyin,
kimse tarafından ölmeyin!
Hayatınızı elinize alın ve kimsenin harcamasına izin
vermeyin.


Belgin BAYKAL

Bencillik Yalnızlık Getirir mi?




Kim olursa olsun, kurduğumuz ilişkiler istediğimiz gibi sonuç vermeyebilir!
Kimisinden çok verim alırız, kimisinde mahsul elimizde kalır.
O zaman döneriz başa, başlarız sorgulamaya…
En son ben ne dedim?  Ya da ne yaptım?
O ne anladı? Kırıldığımız kadar kırmaya eğilimli cümleler kurarız ve farkında olmayız.
Sonra "ben yaptım, evet hatalıyım" demek zorumuza gider.
Ve kendimizi kutsayarak karşı tarafa yükleniriz.
"Her şey senin yüzünden, beni idare edemiyorsun.
Ne olmuş sana öyle bir şey söylediysem, hiç hakkım yok mu?"
Şeklinde sitem duyarız.
Düşününce, evet hakkın olabilir. 
Ama aynı hakkı bende kullanmak isterim.
Ben de sana aynı şekilde davrandığımda aynı hoşgörüyle bana dönecek misin?
Ya da bu senaryoda sadece ben mi idareci ve hoşgörü sahibi olacağım.
İşte kopmalar buralarda başlıyor. 
Çünkü hiçbirimiz sürekli bizden gitmesi taraftarı değiliz. 
Her şey karşılıklı olursa güzel!
Kendinizi idare eden birisini bulduğunuzda sakın sonuna kadar öyle gideceğini düşünmeyin.
Yalnızlık aniden kapınızı çalabilir.
Çünkü karşı taraf sürekli kendi özverisiyle giden bu ilişki tarzından yorulacaktır.
Sizi defalarca uyarmasına rağmen, siz ondan daima gördüğünüz hoşgörünün hiç
bitmeyeceğini sanacaksınız.
Belki dozunu bile artıracaksınız. 
İşte o gün yanıldığınız gün olabilir.
Elinizdeki oyuncağınız artık sizinle oynamak istemeyecek ve bu oyundan çekilecektir.
Tabii bu tarz ilişkilerden beslenen ve hayatını değiştirmeyen kişiler için bir şey diyemeyiz.
Hayatınızda onlardan varsa rahat olun, söylene söylene sizi idare ederler;) Ama tam olarak emin olmayın yine de…
Eşinizle dostunuzla ya da bir yakınınızla alışverişe çıktınız.
Eliniz kolunuz paket dolu.
Yanınızdaki kişi onları görüyor ama yardım etme konusunda teklif bile sunmuyor.
Elini kolunu sallayarak yanınızda geziyor. 
Sizce bu tutum size garip gelmez mi? 
Yardım konusunda bir beklentiniz olmaz mı?
İşte ilişkilerin kopma noktası da bu beklentiler ve karşılık bulamamalardan oluyor.
Yardımcı olun, destek verin bakın her şey size çok olumlu dönmeye
başlayacak.

Sevgiyle Kalın.

Belgin BAYKAL


25 Ağustos 2019 Pazar

“Emine Bulut” Olmak!







Bir çocuk dünyaya gelir, cinsiyetine bakılır "bir erkek"
İşte bütün duygular annenin bir erkek evlat doğurmasıyla başlar. 
Eşinden, ailesinden çevresinden hep olağanüstü bir şey dünyaya getirmiş gibi hissettirilir.
Zaman içinde o da bunu yoğun duygularla benimsemeye başlar.
Ona bakışı, ona davranışları, ondan beklentileri hep farklıdır.
Bazen onu bir evlat, bazen sevgili, bazen kardeş, bazen baba yerine koyar.
Sanki bütün ertelenmiş ya da zamanında yaşayamadığı duyguları onda biriktirir.
Bütün yaşanmamışlıkları onda bulur. Onun bakışıyla, onun sarılmasıyla en büyük doyumları yaşar.
Bütün dünya onun etrafında dönüyormuş gibi düşünür ve ona da bunu böyle anlatır.
Çocuk büyürken her şeyi kendine hak görmeyi öğrenir.
Kız çocuklarının hakları nedir? Kendilerini koruyabilirler mi? 
Onlar da aynı haklara sahip olmalı mıdır? düşünemez. 
Çünkü böyle düşünmesini istemeyen kadınlar tarafından yetiştirilirler.
Kız çocuklarının haklarını ilk anneler alır elinden.
Yani erkek evladı yetiştiren anneler.
Yani bir zamanlar ötekileştirilmiş, "sen kız çocuğusun!
Namusun önce bizden, sonra evleneceğin eşinden sorulur" diyen babalarımızı onaylayan, hepimizin yetiştirildiği annelerimizden.
Kızınızın namusu, size gelecek sözler, evladınızdan daha büyük değer alır.
Bu düşünce tarzı erkek tarafından havada kapılır, kadını beyninde köleleştirir.
Bu erkek adaylarıyla karşılaşan kadınlar, namus uğruna adarlar hayatlarını. 
Yani o annelerin yetiştirdikleri "erkek" denilen bencil yaratıklara.
Kadını "kadın" olarak görmeyen, bir eşya, bir cisim ya da hizmetine koşan bir köle gibi gördüğü kadınların başka ellerde mutlu olmasını istemezler.
Kendi yetersizliklerini görebilme fırsatları da olmamıştır. 
Çevrelerinde de kendileri gibi insanlarla görüştüklerinden kendilerini geliştiremezler.
Sonuçta "ya benim olursun ya toprağın" düşüncesiyle hala ilkellikten kurtulmayan
adamların elinde, "Emine Bulut" olur kadın! 
Çocuğunun önünde hunharca öldürülür. 
Durgunlaşmış toplumun önünde, o anı kayıt edecek kadar aktif, bir hayatı kurtaramayacak kadar ölmüş ruhlar karşısında verir son nefesini.
Tüm kadınların çığlığıdır "Emine Bulut" mekânı cennet olsun…
Evet, kanunlar yetersiz!
Ülke, kadınları sevmeyen bir yönetim şekliyle yönetiliyor.
Kadınlar, erkek çocuklarını hala özel, kız çocuklarını namus abidesi olarak yetiştiriyor.
Her gün birçok kadın darp alıyor, işkence görüyor ve ölüm korkusuyla yaşıyor.
Artık bu olaylardan ders çıkartıp, herkes üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmak
zorunda.
Kadınlar özgürdür ve bireydir.
Erkeklerin tek elinde değildir.
Nasıl davranacağına kendi karar verir.
Kimse bir kadına zorbalıkla bu korkuları yaşatıp canını alamaz!
Kadın kadının düşmanı olmasın! Bu olguyu yıkın artık…
Bu dünyada kadın dostluğunun ve dayanışmasının yerini tutacak hiçbir beraberlik yoktur.
Hayatta yaptığınız kötülüklerle yüzleşmek istemiyorsanız güzel şeyler bırakın geriye.
Emine Bulut'lar ölmesin, insanlık ölmesin!

Sevgiyle ve vicdanla kalın…

Belgin BAYKAL




Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...