28 Temmuz 2019 Pazar
Farklı Kardeş Olmak!
7 Temmuz 2019 Pazar
Sen Çok Özelsin
İnsan her şeyden gidebilir de bir tek kendinden gidemez.
Herkesi arkasında bırakır da bir tek kendini bırakamaz.
Herkesi çok güzel değiştirmeye çalışır da bir tek kendini değiştiremez.
Daha doğrusu değiştirmeye kıyamaz.
O kadar doğru olduğuna inanır ki, bir zaman sonra kimse tarafından
anlaşılamadığını düşünerek yalnız olduğunu sanır.
Oysa ki yalnız değildir! Sadece diğerleri gibidir bazen.
Eleştirdikleri gibi, beğenmedikleri gibi…
Hatalarını görmez! Başkalarının yaptıklarıyla ilgilenir.
Olduğu gibi kabul etmek yerine oldurmaya çalışır.
Görmek istediği kendi gibi olmasıdır.
Ama o başkasıdır, başka bir kimlik, başka bir beyindir.
Allah herkesin ruhuna, “Sen çok özelsin ve farklısın” egosu yüklemiş.
Bundan dolayı kendini özel sanıp yalnızlaşma duygusu var olmuş.
Evet insan yaratılmış en özel varlıktır.
Kendi değerlerini bildiği, kendi gibi olduğu sürece.
Karşı tarafın duygularını ve hissettiklerini görmezden gelmediği sürece...
Çok kalabalık ailelerde bile, herkes bireysel olarak kendisini bir kalabalığın içinde kaybolmuş ve anlaşılamamış hisseder.
Ailenin içinde bile kimse kimseyi anlamak istemez!
Anlaşılmaya ve değer görmeye çalışır.
Kimsenin ne yaşadığı ya da nelerle mücadele ettiğini çok umursamaz.
Kendisinin nasıl olduğu ve neler yaşayacağı ya da neler hakkettiği daha ön
plandadır.
Herkesin bireysel hesaplaşmalarının olduğu bu ailede yalnızlaşma duygusundan
daha doğal ne olabilir ki?
Ailede en yakınlarınızla olan bu durum, toplumsal yaşamda daha büyük sorun halini almaz mı?
Vermeden almaya, anlamadan anlaşılmaya meyilli duygularda nasıl bir son bekler ki
bizi.
Kendimizi terk edip biz olmaya başladığımız zaman, her şey çok farklı olacak.
Mutluluğun sırrı bireysellikte değil! Üretmekte, paylaşmakta ve önce anlamakta gizli.
16 Mayıs 2019 Perşembe
Düşler ve Gerçekler!
Hayat bazen öyle insafsız ki,
Küçük bir boşluğundan yakalar,
Hissettirmez en zayıf anında,
Seni ta yüreğinden yaralar
Sezen Aksu’nun yine muhteşem sözlerinden bir bölümü…
Gerçekten de insanın en zayıf anında içeriye sızan bir virüstür aşk.
Kime? Niye? Neden? Sorularının yok olduğu bir an.
Direnci düşmüş bedene gelen bir hastalık.
Mantığın yok olduğu, yüreğinin sesini dinlediğin an.
Kendine uydurduğun bir sürü mazeretler...
Gerçeklerden kaçış, düşlerde yaşam…
Her zaman düşlerimizdeki gibi bir yaşam bekleriz.
Her şeyin bizim isteklerimiz doğrultusunda geliştiği,
Olmadığı zaman hayal kırıklıkları yaşadığımız...
Zararsız bir dünyada umutlarımızla yol aldığımız,
Bir insana yüklediğimiz bir sürü olgu ve nitelik, işimize geldiği gibi görme eylemi.
Gözümüzde büyüttüğümüz ve istediğimiz kimliğe soktuğumuz hayalimiz.
İşte ikilem burada başlar.
Düşlerimiz ve Gerçeklerimiz…
Yüzleşemediğimiz ve yüzleşmekten korktuğumuz, sonrasını göze almakta çektiğimiz güçlüktür gerçekler.
İki hali vardır benliğin ve kişiliğin,
Ya hayallerini seçip o dünyada yaşamak,
Ya da hayallerini yıkıp gerçeğe uyanmak.
Bedeninize ve ruhunuza hangisi uygunsa, seçiminiz o yönde gerçekleşir.
Bazen hayal gördüğümüz şeyler gerçeklerimizdir.
Bazen gerçeklerimizi hayal görmek isteriz.
"Düşler ve Gerçekler" işte ayrı ayrı yaşar…
23 Nisan 2019 Salı
Kadın Olmak
Hayatta en zor ve en keyifli şey ne deseler herhalde
"Kadın olmak" derdim. Bir kadının gücü, yüreği, sevdası, analığı,
evlatlığı, arkadaşlığı, desteği, fedakarlığı, ileri görüşü, sağ duyusu,
sabrı ve her zorluğa karşı ayakta durabilmesi, kadına has bir durum
gibi geliyor. Tabii ki istisnaların olduğunu da unutmamak gerekir.
Ama biz çoğunluktan ve genel durumdan bahsediyoruz.
Erkekler, kadını çok sever gibi gözükse de, en çok nefret
ettiklerinin arasındadır. Trafikte sevmez, iş hayatında sevmez, çok
aradığında sevmez, aramadığında sevmez, kıskanmadığında
sevmez, kıskandığında sevmez.
Fikri olmadığında sevmez, fikir verdiğinde sevmez, yemek
yapmadığında sevmez, oyunda yenilince sevmez, başkasıyla
konuşurken sevmez.)
Genelde kadınlar için, “Hiçbir şeyle mutlu olmuyor" deseler de,
kadınları aratmazlar! Bir kadından beklenti çok büyüktür.
Kadınların mükemmel erkek arayışı gibi, onlarda mükemmel kadın
ararlar. Basit gibi görünseler de kendi dünyalarında onlarda
karışıktır. Anlaşılmak isterler ama anlamak konusunda çok
yetenekli değillerdir.
İki tarafında birbirinden çok farkı yoktur aslında.
Tüm bu zorlukları düşününce, yine de kadın olmak özel bir şey.
Can Dündar, bir erkek olarak; bir kadını ve kadın olmayı ne güzel
ifade etmiş.
Kadın Olmak!
Bir kadın çocuktur aslında… Çocuk gibi davranmayı sever.
Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini ister.
Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak sevmeli erkek kadını
Ama hiçbir kadın çocuk muamelesi görmek istemez.
Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını
ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz; ama
asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz..
Bir kadın güçlüdür aslında…
Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman
ortaya koymasını sevmez.
İster ki, erkeğin gücü kendisine huzur versin.
Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler.
Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin
ne kadar güçlü olduğunu görecektir.
Ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz.
Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.
Bir kadın sevgidir aslında…
İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay ayrılamaz.
Sevdiklerini kolay kolay kıramaz. Zor sever; ama, tam sever.
Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini
beyninin de kabul etmesi gerekir ve sevmezse de onu asla sevmeye
zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz.
Ancak beyninde yer alamazsınız. Her an terk edilebilirsiniz.
Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette.
Bunun tek nedeni ise engelleyemedikleri "Acımak" duygusudur.
Bir kadın yalnızdır aslında…
Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz.
Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır.
O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez.
Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz.
Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine,
ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir.
Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız, onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.
Bir kadın çılgındır aslında…
Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez.
Üreticiliğinin sınırı yoktur ama bunu ortaya çıkartmak için
hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz üreticiliğini.
Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı
başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir.
Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam
kazanıyor. Yemek yemek, su içmek bile. Bir kadının elinden
içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su
arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz?
Anlıyorsanız ne mutlu size!
Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz!
Bir kadını ağlatırken çok dikkat edin!
Çünkü Allah gözyaşlarını sayar.!
Kadın; erkeğin kaburgasından yaratıldı, ayaklarından yaratılmadı.!
Öyle olsaydı ezilirdi.!!! Üstün olsun diye başından da yaratılmadı!
Ama göğsünden yaratıldı...
Eşit olsun diye…
Kolun biraz altında…
Korunsun diye.!!!
Kalp Hizasında Sevilsin Diye!
Ne mutlu kadınım diye.)
Sevgilerimle,
Belgin BAYKAL
19 Nisan 2019 Cuma
Teşekkür Etmek Gerek Hayata!
"Üzülme der Mevlana ve devam eder;
Kızma hiç kimseye yaptıklarından dolayı aksine teşekkür et ihanet edenlere sadakati öğrettikleri için...
Minnet duy yalancılara doğrunun farkına varmanı sağladıkları için.
Mutsuz edenlere dua et mutluluğu daha derin hissettirdikleri için.
Herkesi sev yaşamına bir anlam kattığı için.
Hayat bu yüzden daha güzel siyahlar beyazı fark ettirdiği için."
Hayata bakış açımız bizim mutluluğumuzdur.
Eğer her şeyde bir kusur arıyorsak! Başımıza gelen olaylarda,
“Neden her şey beni buluyor” diye isyan ediyorsak, mutsuz olmaya
adayız.
Bunları bir ödül olarak görmeyi öğrenmeliyiz.
Yaşanılanlar bizim için değerli öğretilerdir.
Gittikçe zorlaşan hayat şartlarında birbirimizi, mutlu edecek olaylarla beslemeliyiz.
Kimseyi mutsuz ve tedirgin etmeye hakkımız yok.
Sürekli size sorun getiren ve mutsuzluk yaşatan insanlar, yalnızlığı istemeden kendileri seçerler.
Bunun adını da karakter koyarlar.
"Kimseyi umursamam onlar beni umursasın" hali.
Size ne yaptıklarının farkında bile değillerdir.
Ama siz yapılan her şeyin farkında olursunuz ve ona göre
davranmayı tercih edersiniz.
Bazen idareci kimliğinizle, bazen zorunluluktan bu kişileri hayatınızda tutarsınız.
Onlardan hayatımıza yansıyan olumlu olumsuz her şey bizim tecrübemiz olur.
Karşımıza çıkan insanların hepsinin bizim hayatımızda görevleri
vardır.
Tıpkı bizim de onların hayatında olma görevlerimiz gibi.
Karşılıklı olarak hayatlarımızda yaptığımız bir alışveriştir
yaşanılanlar. Kimisi acı, kimisi mutluluk verir.
Bazıları büyük öğretilerimiz ya da öğrettiklerimiz olur.
Bazen yaşadığımız olumsuz şeylerin hiç bitmeyeceğini düşünürüz.
Ama her şey gibi mutsuzluklarında bir sonu vardır.
Bu sürede yaşadıklarınızı nasıl karşıladığınız ve mücadele edişiniz çok önemlidir.
Bir daha aynı hataları tekrarlamazsanız paha biçilmez bir tecrübe kazanırsınız.
Yani mutluluğunuzun anahtarı artık elinizdedir.
Neyin iyi, neyin kötü olduğunu ayırt etmeye başladığınız zaman
başlamıştır tecrübeyle yolculuk.
Geriye dönüp baktığınızda, yaşadığınız her şey için hayata ve
kişilere teşekkür edebiliyorsanız artık mutlu olmayı bilen bir
insansınız. Hayatınızda en güzel makama erişmişsiniz.
Kendinizi tebrik edebilirsiniz artık.
"Başkalarının acılarından, geçmiş felaketlerden ders alanlar, gerçekten mutlu kimselerdir. Hz. Ali"
Belgin BAYKAL
14 Nisan 2019 Pazar
Erkekler Aldatmalı mı? Gerçekten!
“Aile terapisti Dr. Susan Mandel, “Erkeklerin aldatmakla
ilgili sorunları şu: Erkekler kadınlar gibi ilişkilerde yapıcı ve iletişime yatkın değiller” diyor.
“Bunun sonucunda ise, ilişkilerinde yaşadıkları boşlukları
dışarıda başka kadınlarla doldurmak istiyorlar.” Çözüm iletişimde
gizli…”
Bu yazıyı okuyunca şaşırdım doğrusu, erkekler üzerinde aldatma bir gereklilik sanki.
“Kendimi ifade edemiyorum, iletişim de kuramıyorum o zaman aldatmam kaçınılmaz.”
Gerçekten de iletişime yatkın değillerse başka kadınlarla iletişimi
nasıl sağlayacak. Yeni bir can, yeni bir kan iyi mi gelecek.
Bir yenisinde de aynı sorunu yaşadığı zaman diğerine mi geçecek.
Yani! Hayatı daldan dala atlayarak, arkasında bir sürü yaralı kalp
bırakarak mı geçecek.
Peki! Bu geçişlerde düşme yaşamayacak mı?
Sorunların üzerini örtüp diğerine gitmek bir erkeğe ne kazandıracak?
Sadece erkeklerle bir araya geldiklerinde egolarını
şişirecek hikayelerden ibaret olmak ya da işler kendi kontrolünden
çıkarak yuvasının dağılmasına kadar gidecek.
Gerçeklerinde hep bir arayış, pişmanlık ve kendisinden memnun olmama hali olacak.
Son günlerde erkekleri anlatan bütün uzmanlar, bir belgesel sunar gibi anlatıyorlar.
“Erkekler avcıdır, avlarını yakalamak için türlü türlü yalanlar
söylerler, kendilerini olmadıkları gibi gösterirler.
Amaçları tamamen avlanmak ve çiftleşmektir.
Testosteronları, yani erkeklik ve iktidar hormonları fazla çalıştığı
için aldatmaya çok yatkınlardır. Bir de çok eşli.
Beraber olduğu dişisi ona eski ilgi ve alakayı göstermiyorsa,
hemen başka avlara çıkarlar ve kendilerini rahatlatmak için ona değer veren dişilerle beraber olurlar.”
Bir yandan dinliyorum, bir yandan okuyorum, bir yandan da gülüyorum bu olanlara.
Erkekleri getirdikleri son nokta; amaçları sadece çiftleşmek olan ve
ihtiyaçları için yaşayan ruhsuz, aşksız ilkel insanlar.
Demek ki, aşk acısı çeken ve çektikleri acıdan dolayı geride bu
kadar güzel eserler bırakan şairlerimiz, bestekarlarımız,
ozanlarımız çiftleşemedikleri için mi yazmışlar çizmişler.
Bu kadar basit mi düşünmüşler yani?
Erkekler kadınlardan daha çok aşık olurlar ve acı çekerler bunu kimse bilmez.
Bugünün ilişkilerini düşününce; artık erkekler kadınlardan bıktılar.
Kadınları elde etmek o kadar kolay bir hal aldı ki, hatta onlar
beğendikleri erkeğe kendileri teklif eder hale geldi.
Bu durumda erkekler aşklarını yaşayamaz oldular. Çünkü çokluk
onların avlanmalarını kesti. Hiç peşinden koşturmadan, kapısına
kadar kendi istekleriyle gelen kadınlara cinsellikten öte bir
duyguyla bakamaz oldular.
Artık erkeklerin günahını almayın boşuna.) Biraz rahat bırakın
kendilerine gelsinler, sizi elde etmek için çaba harcasınlar.
Eski şairlerimiz aşklarından ölüyorlardı çünkü kavuşamıyor ve
büyük hasret çekiyorlardı.
Onun için de sevdaları çok kıymetliydi. Bir de günümüze bakın!
Her dakika deli gibi bir iletişim. Bir yerden kapasan diğer yerden
baş gösteriyor. 24 saat göz hapsi.
Kiminle görüştün?
Kimi araştırdın?
Kimi merak ettin?
Kimin paylaşımını beğendin? Kavga sebebi oldu.
Ayrılsan her yerden sil, resim kaldır, bağlantıları kes! Büyük zaman kaybı.
İki taraf uzun yıllar ilişki yaşamış gibi yorgunluk içinde ayrılır.
En uzunu 5 yılı geçmez o ayrı.)
Herkesin ilişkilerini gözden geçirip bir şeyler yapması gerekir.
Hayat sosyal medyadan ibaret değil.
Belgin BAYKAL
31 Ocak 2019 Perşembe
Haberler mi? Boşver
Büyük bir yüreklilik gösterip bütün televizyon kanallarının haber programlarını gezerken, değiştiremeyeceğim şeylerin bende bıraktığı ruhsal çöküntüyü fark ettim.
Haber değeri taşıması açısından, insanların en mahrem, en dramatik, en dokunulmaz yanlarını göz önüne sermek ve bunları yayınladıkları için ödüllendirilmek habercilik oldu.
Bunları izlemek ve yorum katmak; onların reytinglerini artırarak daha yaralayıcı, daha kanlı, daha vahşet içeren haberleri bizler için büyük bir iştahla aramalarına yol açmamızı sağladı.
İzlediğiniz dizilerden ve programlardan şikâyet etmeyin!
Hepsi bizlerin sayesinde ekranlarda sürekliliğini sağlıyor.
Daha gerilere gittiğimiz zaman, gazetelerin 3. Sayfa haberleri büyük dramatik sahnelere yer verirdi.
Hala da öyle…
Günümüz teknolojisi artık gazetelerin yerini bilgisayarlara bıraktı.
Hepimiz elimizdeki teknolojik sistemlerden olanı biteni anında takip edebiliyoruz.
Sokaklara, caddelere yerleştirilen kameralar ve gönüllü muhabirler sayesinde kazalar ve insan ölümleri artık engellenmeksizin habercilik adına servis edilmeye başladı.
Haberciliğin en üzücü yanı, sizin onayınız bile alınmadan bu acılı haberleri paylaşmak.
Kendinizden düşünün; bir yakınınız trafik kazası geçiriyor ve sizi olay yerine apar topar çağırıyorlar.
Haberi alır almaz ne ile karşılaşacağınızı bilmediğiniz bir ruh haliyle olay yerine gidersiniz.
Bir yığın gazeteci bu kazaya tanık olur ve büyük bir sabırsızlıkla sizi beklerler.
Olay yerinde yakınınızın en dramatik şekilde öldüğünü öğrenirsiniz, işte haberler o sırada başlar.
Sizin o haliniz, o çığlıklarınız ve size sorulan o saçma sapan sorulardan beklenilen cevap, başkalarının evlerine tüm olumsuzlukları ile yansıtılır.
Sizin izniniz bile alınmadan kamera kayıtlarında bulunan o yayın, televizyondan aralıksız gösterilir.
Zamanla bu tarz haberleri izlemeye alışırsın.
O haberi izlemenin bize nasıl bir katkısı olabilir?
Acılarını paylaşmış mı oluruz?
Yoksa acılarına acı mı katmış oluruz?
Bu tür haberlerin, acılı aileyi ve izleyenleri üzmemesi adına haber başlığı şekilde verilmesinden yanayım.
Bunları izleyen ve olumsuzlukla beslenen insanlarında suç işleme potansiyellerinin artabileceğini düşünmeden geçemeyiz.
Bu şartlarda haberleri izlerken de seçici davranmalıyız.
Nasıl eşimizi dostumuzu seçerken daha az zarar göreceğimiz şekilde önlemler alıyorsak, haberlerde ruhumuza direkt işleyen bambaşka bir mekanizma olarak hayatımızda yer alıyor.
Kötü haberciliğe hayır!
“Bana güzel şeylerden bahset mesela, boş ver haberleri” demeyeyim!
Sevgiyle Kalın
Belgin BAYKAL
Konuşmamız Gerek
Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...
-
Geçen gün gözüme bu cümle çarptı ve üzerinde yazı yazacak kadar düşündüm. "Anahtar gibi sadece kaybolduğunda ...
-
Kartal, kuş türlerinin içinde en uzun yaşayanlardandır. 70 yıl kadar yaşayanları vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak ...
-
“Aile terapisti Dr. Susan Mandel, “Erkeklerin aldatmakla ilgili sorunları şu: Erkekler kadınlar gibi ilişkilerde yapıcı ve ilet...