18 Haziran 2022 Cumartesi

Babalar Gününüz Kutlu Olsun

 





Bir baba nasıl anlatılır ya da babanın çocuk üzerindeki etkisinden nasıl bahsedilir?

Bunu bir evlat olarak yazmak daha kolay tabii. Deneyimlediğimiz şeyler bizim yaşam ip uçlarımızdır. Başımızdan geçen her olay, o an için acı tecrübe olsa da bir sonrakine hazırlar. Daha güçlenerek diğerine geçiş yaparken, sizinle aynı acıları ya da duyguları yaşamış kişilere yoldaşlık ederiz.

Baba olmak heceleri kadar kolay bir şey değildir. Bir anda kendini tanımlayamazken başka bir çocuğun sorumluluğunu alırsın. O güne kadar hiçbir bağ kurulmamışken doğmasıyla en kıymetliniz olur.

Öyle hissetmesi geç olsa da çevrenin etkisiyle kendini bu duyguların içinde donatılmış bulursun.

"Sen babasın, baba oldun artık, baba gibi davran” şeklinde ikazlar alır, hala ‘ben ne oldum acaba’ diye düşünürken bir yandan çalışması ve çocuğunun geleceğini de kurması gerekir.

Aile olmanın yükünü taşırken bir de çocuk eklenince, daha da karışır akılları. Aslında bu hayat onlara göre değildir, sadece olması gerektiğine inandıkları için kendilerini bunun içinde bulurlar. Arada huysuzlanmaları ve değişik hayatlar peşinde koşmak istemeleri bu hazırlıksız baba rolünden gelir.

Annesi tarafından terkedilmiş bir evlat, babası tarafından çok iyi bakılabilir ama annenin olduğu yerde baba bu görevinde çok başarı gösteremez. Çünkü onun her şeyiyle ilgilenen bir bakıcısı vardır, onun için de rahattır.

Normal aile yaşamında baba, çok bir şey yapmasa da babadır. Anne ve çevresi tarafından ortaya sunulan figürden dolayı torpillidir zaten.

Temel ihtiyaçları karşılayacak durumda olması, evde huzuru sağlaması ve aile kavramının bilincinde olarak her soruna çözümle yaklaşması yeterlidir aslında.

Böyle bir evde büyümüş çocuk, babası için olumsuz sözler söylerse onun nankörlüğü olur zaten.

Sonuç olarak ne yaparsanız yapın, her zaman bir eksiğinizden dolayı çocuklarınız tarafından yargılanacaksınız, tecrübeyle sabit.)

Başarılı ya da başarısız zamanlarında, onların yanında olduğunuzu ve güvendiğinizi söylemeniz bile kahraman olmanız için yeterlidir.





Son yıllarda boşanmaların artmasıyla çocuğuna hem annelik, hem babalık yapan benim gibi babalarında bu gününü kutlarken; sorumluluğunu bilen, elinden geleni yapan her babanın bu güzel günü kutlu olsun.


Sevgilerimle 

Belgin Baykal



10 Haziran 2022 Cuma

Uzaylılar Geldi mi?


 


Yıllardır bir uzaylı hikayesi içinde var olduk gittik.
Kimileri UFO'ları gördü, kimisi onlarla tanıştı, büyük güçler tarafından gizlenen sır perdeleriyle dolu.

Amerika’da “ister inan, ister inanma” adında ciddi bir TV programında gecenin bir yarısı uzay gemisi ile kaçırılan kişiler göz yaşları içinde olanı biteni anlatıyordu.

Ama geldiklerinde hiçbir şeyi hatırlamıyorlardı.
Sadece büyük bir gemi ışıklar içinde geliyor ve onları alıyordu.

Gerisi sırlarla dolu ve hatırlanmayan kısımdı.Tıpkı bizim diğer aleme yolculuğumuz gibiydi anlaşılan.

Oraya mutlak bir gidiş var ama neler oluyor?
Kimsenin bilgisi yoktu…

Sadece gidişi olduğu sanılsa da kim bilir kaç defa başka aleme doğup yeniden diriliyorduk. Buraya gelirken de orada öldük, buraya doğduk belki de. Büyük bir bilinmezlikler içerisinde sadece inanmayı seçtik. Aklımız bir yere kadar anlamaya meyilliydi. Daha sonrası delilikten bir önceki duraktı. )

Onun için fazla kurcalamaya niyetli değildim. Uzun zamandır sabah televizyon açmayan ben, bu sabah neler oluyor acaba diye niyetlendim. Karşıma bir magazin programı çıktı. Evlilikleri çok kısa süren bir çiftin dedikodusu, ardından ‘yeni aldığı saray yavrusu evini herkese açtı’ diye bir başlık. Evin içini övüne övüne anlatan birisi, hâlâ eksiklerimiz var derken dayanamayıp kendimi belgesel kanalında buldum. Orada bir Afrika ülkesinde suya mikrop karışmasından kolera olan çocuklar çaresiz yerde yatıp tedavi bekliyorlardı. “Yatacak yeriniz bile yok” derler ya, işte o çocuklar hangi suçlarından dolayı yerde yatıp tedavi bekliyorlardı.

Bir yanda hayatlarına rahat batan insan topluluğu, diğer yanda yoksulluk ve çaresizlik. Sizce uzaylılar gelmedi mi hala? Biz yıllardır birbirimize uzaylı değil miyiz? Ben ne zaman dışarı çıksam, uzaylılarla birlikte yaşadığımı anlayarak tekrar sığınağım olan evime dönüyorum. O kadar farklı kültürden insanlarla karşılaşıyoruz ki, kim kime uzaylı anlaşılır gibi değil.

Aynı gökyüzünün altında olmaktan ve aynı havayı solumaktan başka paylaştığımız bir şey yok. Hatta gemileri olan uzaylılar tarafından yönetilmiyor muyuz? Boşuna beklemeyin hiçbir zaman uzaylılar gelmeyecek. Çünkü biz buradayız, birbirimize uzaylı olarak. )




Sevgilerimle

Belgin Baykal

7 Mart 2022 Pazartesi

Hangi Ay Hangi Mevsimsiniz?

 









Dışarıda soğuk puslu bir hava, aylardan Mart.

İçine bir bahar sevinci gelse de sana o sevinci yaşatmaz bu ay.

Oldum olası güvenemezsin ona.

Ne kış olabilir ne bahar hisseder kendini.

Acırsın bir mevsim olamamasına.

Bir gün bahar olmaya karar verir, herkes kanar yine onun sunduğu sıcak havasına.

Açar tüm çiçeklerini bırakır kendini yaza…

İşte o an yapar yapacağını, döndürür yönünü kışa. "Kim demiş ben baharım" diye, "ben asıl kışım" der…

Ona güvenip açan çiçeklere kar olur, yağmur olur, soğuk olur örter üstünü tüm yeşillerin.

Yine kandıkları için kırgındır tüm çiçekler, yemin ederler bir daha asla diye…

Mart bu, tüm canlıları uyandırmakta üstüne yoktur.

Tüm çekiciliği ve mevsimsel otoritesiyle yine çıkar tüm doğanın karşısına.

Ürkektir doğa, hasarı büyüktür daha önceki baharlardan.

Hemen bırakmaz kendini, bekler iyice Mart'ın kararlı halini. 

Kaç bahar yaşatsa da adı Mart'tır onun. 

Güvenmez hiçbir çiçek, o Nisan olana kadar ARTIK… 

Sahi siz hangi mevsim, hangi aysınız? 

Ben Eylül'üm mesela… 

Ne yakar ne üşütürüm, yazın bittiğini ve kışın gelmediğini anlayanların ayıdır o.)



Sevgilerimle

Belgin BAYKAL

16 Ocak 2022 Pazar

Teşekkür Ediyor muyuz?

 




Yeterince teşekkür ediyor muyuz her şeye?

Ya da teşekkür etmeyi biliyor muyuz?

Ağzına hiç şükür ve teşekkür kelimesini almamış insanlar tanıdım.

Sadece bekler, lanet eder, küfreder, hiç iyi bir söz duyamazsınız.

Mekanik küfür savar gibi, kalbi sadece etten ibaret olan. 

Bunlar toksik insan grubudur, kötü enerji verip ortamı kirleten.

Ama hayatın dengesinde iyi ve kötüyü ayırt etmek için bu insanlara da ihtiyacımız vardır.

Sonuçta cennette yaşamıyoruz, her insan iyi ve güzel olsun.)

Hayat ne kadar zor ve karmaşık olsa da muhakkak teşekkür edecek bir şeyler olmalı.

Sorunlu bir evde büyümüş itilmiş, kakılmış olabilirsiniz.

Birçok özelliğiniz görmezden gelinmiş yok sayılmışsınızdır.

Nefessiz kaldığınız ne çok zamanlarınız olmuştur.

İstemediğiniz kişilerle ilişki yaşayıp mutsuz ayrılmışsınızdır.

Sevdiğinizi sandıklarınızdan yeterince değer görememişsinizdir.

Sizin için parmağını kıpırdatmayan insanlardan hayat dersi almışsınızdır.

Sağlınızı kaybetmiş eskisi gibi kaliteli bir hayatınız kalmamıştır.

En sevdiklerinizi belki sırayla kaybetmişsinizdir.

İstismar edilmiş ve umutlarınız yıkılmıştır.

Bunları yaşarken hayat sizin için bitmiş olabilir. Kolay atlatılabilir şeyler asla değildir.

Ama zaman denen iyileştirici bir özellik vardır. Aynı acıları aynı şiddette hissetmemek adına kurulmuş bir sistem.

Burada belki gözden kaçırdığımız başka bir şey olabilir.

Neden bunları yaşamak zorunda kaldığımız?

Zorluğunu gördüğümüz halde kaçamadığımız durumlarda kalmak, kadere teslim olmayı gerektirir.

Belli ki sistemsel olarak bunları yaşamalıyız.

Bizim gücümüz bazı şeyleri değiştirmeye yetmez.

O kadar küçük kalırız ki, o gün anlarız aslında koca bir ‘hiç’ olduğumuzu.

Yaşadığımız her olay, her hikaye bizim hayatımız.

Bu hayattan geçerken öğrenerek, tecrübe ederek gidiyoruz.

Kimse buraya demir atamayacak bunu biliyoruz.

İşte bize sunulan bu hayata, her sabah sağlıkla başladığımız güne, sahip olduğumuz her şeye sonsuz teşekkür etmeliyiz.

Bunların hepsi bize verilen hediyelerdir. 

Gerçekten bu hayatta en güzel şeyler bedava biliyor musunuz?

Gökyüzüne bakarak hayal kurmak,

Yürüyüş yapmak, çocuk sevmek.

Yaşlılarla sohbet etmek…

Deniz kenarında vakit geçirmek,

Birini düşünmek ve sevmek,

Her canlıya saygı duymak…

Temel ihtiyaçlarımızı karşıladığımız her an büyük mutluluktur.

Ben bu hayatta bana yaşatılan tüm mutsuzluklara ve mutluluklara, görev alan herkese çok teşekkür ediyorum.

Bu düşünce yapısına sahip olmak için herkesin çok katkısı oldu gerçekten.

Olgunlaşmak acı çekmekten geçer ve bu acıları zaman içinde kendin istediğin gibi yönetirsin.

Mesela mutlu olmak istemezsin, çünkü mutlulukla baş etmeyi öğrenmemişsindir. Onu sadece hayal edersin. 

Diğeri en iyi bildiğin durumdur. Acılarını sarıp sarmalarsın ve kurban psikolojisine girersin.

Dertlerinle hava atarsın adeta.

Çünkü bilirsin mutlu insan sevilmez. İki dakika da tüm mutluluğunu emecek insanlarla dolar etrafın.

Çevremde malıyla mülküyle hava atanı gördüm ama hiç mutluluğuyla atanı görmedim.

Küçük şeylerle mutlu olan birisini görürseniz sarılın ona.

Büyük bir hazinedir aslında ama kıymeti çok bilinmez.

“Değerli taştan ancak sarraf anlar” derler ya o da sarrafını bekler.

Boğulmaya başlayan insanın en büyük hedefi kurtulup nefes almaktır.

İşte boğulmadan,
o aşamaya gelmeden hiç teşekkür ettiniz mi sahip olduklarınıza?

Aklınıza bile gelmedi değil mi?

İşte mutluluk, bolluk, bereket hep bu teşekkürde saklıdır.

Hepinize teşekkür ederim bu satırları okuduysanız.)


Belgin Baykal






2 Aralık 2021 Perşembe

Tanıdık Bir Yüz









Hiç ayna da kendinizle karşılaştığınız gibi başka bir mekanda, alışveriş merkezinde, metroda, markette, deniz kıyısında, eğlence yerinde karşılaştınız mı? Başkalarıyla karşılaşmaktan kendimizi hiç görmeyiz değil mi? Nasıl biriyiz mesela?

Sıkıcı mıyız?

Karşı tarafı esir alan bir muhabbet içerisinde yok olan mıyız?

Bencil ve düşüncesiz miyiz? Kavgacı ve edepsiz miyiz?

Sakin ve çekingen, hassas ve naif miyiz? Yaranma duygusu ile sevgi dilenen ve kendisinden vazgeçmiş biri miyiz? Kaybetme ve yalnızlık korkusundan birçok haksızlığa boyun eğen miyiz? Defalarca aldatılan ama vazgeçmeye cesareti olmayan mıyız? Başkalarının mutluluğu için kendini feda eden miyiz? Her şeyi karşı taraftan bekleyen ama hiçbir şey vermeyen miyiz? Çalışmaktan çok çalıştırmaktan hoşlanan mıyız? Merhametsiz ve cimri miyiz? Yardımseverlik adına en kötülerini paylaşan mıyız? Üzüntülerini içine gömen, mutsuzluklarını başkalarını mutsuz ederek gideren miyiz? Nasılız gerçekten? Karşınıza kendinizin çıktığını düşünün. Onunla nasıl vakit geçirirdiniz. Davranışlarınızı, duruşunuzu, konuşmanızı bütünüyle gözden geçirin. Beğendiğiniz ve beğenmediğiniz yönlerinizle yüzleşin. Sizin gibi birisini hayatınızda ister miydiniz?

İnsan kendisine kördür. Eğer kendinizi dürüstçe yargılayabiliyorsanız, yeterli olgunluğa erişmişsiniz demektir. Hatta gördüğünüz kusurları düzeltecek ve hayatınızda köklü değişimler yapacak durumdasınızdır belki de. Çevremizde herkes kötü olamaz, eğer kötüyse bizde bir problem var demektir. Önce onu düzeltmemiz gerekir. Hangi konularda anlaşamıyor ve uyum sağlayamıyorsunuz? İnsanlar neden sizinle uğraşıyor? Ya da siz öyle görüyorsunuz… Aynı insanların sizin için de aynı şeyi düşündüğünü biliyor musunuz? Siz birisinden hoşlanmadığınız zaman, o kişinin sizi sevme ihtimali çok düşüktür. Yani duygular da bir enerjidir. Sizin yaydığınız negatif frekanslar karşı tarafta olumlu bir hal almaz. Sizin hissettiğiniz olumsuz duygular onda da aynı şekilde işler. İşlemiyorsa algı problemi olabilir.) Güzel bakın her şeye, kimsenin fark etmediği şeyleri görün.

Başkalarında sevmediğiniz davranışları hayatınızda uygulamayın. Eşyaya değil, insana yatırım yapın. Sonu iyi bitmese de canlıdır nihayetinde, belki bir faydanız olmuştur.

Aynalar yalan söylemez! Önce kendimize, sonra başkalarına dürüst olalım.

Can Yücel ne güzel anlatmış şiirinde… Yerin seni çektiği kadar ağırsın Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kâr sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; Ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Gülebildiğin kadar mutlusun Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin.



Sevgilerimle,

Belgin Baykal

8 Kasım 2021 Pazartesi

Kadınlar Hasta Olursa











Sabah uyanmış, her zamanki rutin işlerini yapıp işine gitmek üzere evden çıkmıştı Sedef.

Arabasını çalıştırdığında benzinin az kaldığını görmüş, en yakın istasyona uğramıştı.

Hiç görmek istemediği komşusu Mine Hanım, kasada ödeme yapıyordu.

Ne zaman onu görse, bir sürü sorununu üstlenmiş gibi ayrılıyordu yanından.

İşte yine oradaydı...

Bakalım! Bugün ne derdini dinleyecekti?

Hasta mıydı? Niye bu kadar halsiz bakıyordu post makinasına?

Yavaşça yaklaştı yanına, isteksiz bir şekilde selamlaştılar.

Sedef halini görünce yine sormadan edemedi. Ne de olsa komşulardı.

-Geçmiş olsun! İyi misiniz? Dedi.

-Çok teşekkür ederim, kaç gündür atlatamadım bir türlü.

-Soğuk algınlığı işte! Bir sıcak, bir soğuk direncim de düşmüş yorgunluktan.

-Neden dışarıdasınız, evde istirahat etseydiniz keşke?

-Ben ve istirahat etmek dedi sitemli bir şekilde gülümseyerek.

-Ben durursam hayat durur! Evde beni bekleyen ikizler ve düzen hastası bir eşim var.

İşte yine başladı dedi içinden ama yine de devam etti sorularına Sedef…

Biraz da onun meraklı olmasından kaynaklanıyordu bu sohbetler

-Anlıyorum haklısınız. Eşiniz yardımcı olmuyor mu? Sonuçta hastasınız…

-Oluyor tabii, olmaz mı? Mesela ilaç taşır eve, meyve filan alır. Onları sıkıp hemen içmemi ister. İlaçlarımı alıp almadığımı sorar. Çünkü hemen iyileşmem gerekir. Evdeki düzenin bozulmaması için, en hızlı nasıl iyileştirilir onu planlar.

Sedef’in gözleri kilitlenmişti Mine Hanım'a.

Bir yandan eline kolonya dökerken, diğer yandan içini döküyordu Sedef'e yine.

Ayaküstü kenarda konuşmayı derinleştirdiler. İstasyonda boştu…

Belli ki ne Sedef’in soruları bitecek, ne de Mine Hanım'ın anlatacakları.

-Yani ev işlerine, çocuklara filan destek olmaz mı? Diye devam etti.

Şöyle bir baktı Sedef'in yüzüne, 'sen neden bahsediyorsun' der gibiydi.

-Yok canım olamaz! Bilmez öyle şeyleri, öğrenmemiş… Ben de sorun çıkmasın diye öğretemedim.

-O kusursuz, düzenli hayat ister.

-Akşam eve geldiği zaman kendisini planlayarak gelir.

-Okuyacak kitabı, oynanacak oyunu, izlenecek filmleri vardır.

-Onu şaşırtacak ya da planını bozacak her şey sinirlendirir.

-Onun için hastalığımı bile belli etmeden yaşamaya çalışırım dedi.

-Bunu neden yapıyorsunuz kendinize? Diye sordu Sedef…

-Evet güzel soru ama ben de bilmiyorum, böyle görmüş böyle alışmışım.

-Dün akşam, işten dönerken çocukları kreşten aldım getirdim, duşlarını aldırdım biraz oynadılar sonra yatırdım. Hem halsizim hem de midem ağrımaya başladı. Mutfakta kendime nane limon kaynatırken eşim yanıma geldi.

-Biraz kırgınlık var üzerimde, bana ıhlamur yapar mısın? Dedi.

Sedef gözlerini kocaman açmıştı, "Gerçekten mi?" Diye sordu.

-Tabii ki gerçekten, ben tek başına hasta da olamam. Hemen onun da hastalanması gerekir.

-Bak hakkını yiyemem, bu konularda çok uyumluyuzdur dedi zoraki gülerek.

Sedef de gülmüştü. Sonra ne oldu dedi?

-Yüzüne baktım diye suç oldu, bir de tersledi beni.

-Ne oldu? Niye baktın yüzüme dedi.

-Tek başına hastalanma lüksüm bile kalmamış dedim.

-Allah Allah hastalık bu, ben mi istiyorum hastalanmayı. Senden gelen virüs evde geziyor işte.

-Bana da bulaştı demek ki, sorun yapacaksan ben hallederim.

-Nerede ıhlamur? Dedi.

-Sinirlerim o kadar bozulmuş ki, bir anda ağlamaya başladım.

-İnsan kendisini çok güçsüz ve korumasız hissediyor böyle zamanlarda. Ben çok ağlıyorum hastayken…

-O da alışamadı bir türlü, 'bir ıhlamur istedik, geldiğimiz noktaya bak' dedi.

-Size o sırada sarılsa iyi gelir miydi dedi Sedef?

-Hayatım niye sarılsın, ayrıca virüslüymüşüm. O anda zaten iyi gelmez, onu hayatımın prensi olarak görmüyorum ki, sorunlarımın bir parçası olarak görüyorum. 

Daha doğrusu sarılması çok inandırıcı olmaz, belki ondandır.

Sonra Sedef'e baktı gülerek;

-O kadar belli ki evlenmediğin, şu hasta halimle sabah sabah güldürdün beni dedi.

Sedef de şaşırmıştı, normal ve anlaşılır bir şey söylemişti kendi dünyasına göre, nesi komik? Diye düşündü.

Ama yine de gülmüştü…

-Sonra ne oldu peki? Dedi Sedef.

-Sorun çıkmasın diye ona da ıhlamur kaynattım, götürdüm ikram ettim.

-İkimiz de kendi hayatımızın rutinlerinde hastalıklarımıza bireysel devam ettik.

Sedef de buna gülmüştü.

-Bireysel hastalık güzelmiş, bu bana daha çok uydu dedi.

-Uyar tabii, bu günlerinin kıymetini bil. Kendi sorumluluğunun dışında bir şeyin olmaması bazen çok güzeldir.

-Şimdi işten izin aldım eve geçiyorum. Çocuklar gelmeden biraz evi toparlayayım, sonra yemek faslı derken biraz uzanırsam çok iyi olacak.

-Arada yardıma gelen bir kadın vardı, o da daha iyi bir iş bulmuş.

-Anlayacağın her şey üstüme kaldı.

Sedef üzülmüştü bir an. Ona iyi gelecek bir cümle bulmak istedi.

-İkizler sorun olursa bana da yollayabilirsiniz akşamları, o sırada siz de biraz dinlenirsiniz diyebildi sadece.

-Ah Sedefçiğim ne güzel insansın, bizimkiler isterse tabii ki yollarım.

-Sen de hastalandığın zaman burada bir ablan olduğunu unutma! Oldu mu? Her konuda bana gelebilirsin, sakın çekinme dedi.

Sedef'in çok hoşuna gitmişti bu sözler, kendisini bir an daha iyi hissetmişti.

Artık aralarında komşuluktan öte güzel bir bağ olduğunu düşündü ve abla olarak hitap etmek istedi. “Sana iyi gelmeyen insanlardan uzak dur” lafını da bir an sevmedi. Kimin kime ne zaman iyi geleceğini kimse bilemezdi. Mesafeli ilişkiler her zaman en iyi gelendi.

Her insan birbirine muhtaçtı, insanın her günü aynı olmayabilirdi. Bu yakınlık ona da iyi gelmiş sesine yansımıştı.

-Tamam Mine Ablacığım, çok geçmiş olsun tekrar, benim işe yetişmem gerek dedi.

Yine omuzlarında büyük bir yükle arabasına binmişti ama bu sefer gönüllüydü taşımaya. Gerçekten çok üzülmüştü haline.

Bir de 'hastalanınca buradayım' demesi çok güzeldi.

Yol boyunca onu düşündü…

Kadıncağız, hayatını paylaştığı eşi tarafından hiç dinlenmemiş, suçlanmış gibiydi.

"Nasılsın" dediğin zaman bütün hayatını bir başkasına rahatça anlatacak kadar yalnız bırakılmıştı anlaşılan.

"İnsanlar sorunlarını hiç tanımadıkları insanlara daha rahat anlatırmış. Tanıdıkça azalırmış içten anlatımlar" diye bir yerde okuduğunu hatırlamıştı Sedef.

Karşılaşmak istemediği komşusuna şu an bambaşka duygularla bakıyordu.

Dışarıdan gördüğü o sıcak aile tablosu, gözünde buz gibi bir değer almıştı.

Bugün dinlediklerinden sonra kendi hayatını daha çok sevdi.

-Umarım karşıma benim de böyle bir eş çıkmaz dedi.

Bilmiyordu ki birçoğu böyleydi. Ama bu hayatı yaşamak ve şekillendirmek sizin elinizdeydi.

Hastalıksız, sağlıklı günler olsun tüm eşlere…



Sevgilerimle,

Belgin Baykal

6 Kasım 2021 Cumartesi

Erkekler Hasta Olursa






Ne zamandan beri kendisini bu kadar kötü hissetmemişti.

Vücudunun her kemiği ayrı ağrıyordu sanki.

Aniden ne olmuştu böyle!

Bu halsizlik, bu mide bulantısı da neyin nesiydi?

Kendisine kötü bir şey olacak diye çok korkuyordu.

Hemen bilgisayarını kapatıp işten erken çıkmıştı.

Eve gittiği zaman her zamanki gibi eşi karşılamıştı.

Ama bir farklılık vardı.

Yüzünde tuhaf bir bakışla endişe doluydu.

Onun bu yüzünü görünce paniğe kapıldı biraz, tedirgin bir şekilde içeri girdi.

-Ne oldu? Neden öyle bakıyorsun? Dedi korkak çekinen bir sesle.

-Hasta mısın sen? Diye sordu hemen eşi.

İşte anlamıştı artık, bu kadar yüzümden belli olduğuna göre bayağı ciddiydi durumum diye düşündü.

-Hadi gir içeri hemen, ılık bir duş al, ben sana güzel bir çorba yapayım dedi.

O çorba lafını duyunca iyice çökmüştü, 'kötü olmasam niye durup dururken çorba yapsın. Hem de o içine tavukları ve sebzeleri doldurduğu meşhur hasta çorbasından' diye düşündü.

İçinden konuşmaya başlamıştı...

-İşte biliyorum kötüyüm, daha da kötü olacak her şey…

-Ağrılarım da artmaya başladı, hafif ateşim de var sanki.

-Off neler oluyor bana böyle?

-Yarın yapılacak bir sürü işim ve görüşmelerim var. Ben kolumu bile kaldıramıyorum.

İşte yine o ses…

-Oğlum babanı yalnız bırakalım biraz dinlensin, sen al arabanı gel odanda
oyna.

"Yine tedbir alınıyor, bu kadın ne zaman oğlumu benden uzaklaştırsa ben hastanelik oluyorum. Kesin hissetti bir şeyler…"

-Niye yolluyorsun çocuğu? Bırak oynasın, bir zararı yok bana diye inleyen bir sesle çıkıştı.

-Olsun! Sen şimdi dinlen güzelce, çorban da olmak üzere...

-Yüzünde iyi maşallah sarı filan değil,

-Haydaa! Ne sarısı, ne yüzü ya?

-Niye sarı olsun, daha önceden sarı mı oluyordu?

-Yok rengi iyi demek istedim. (Allah'ım sana geliyorum dedi içinden)

-Doğruyu söyle bak! Başım ağrıyor zaten, çok halsizim.

-O zaman doktora gitseydin, hemen bir iğne yapardı toparlardın.

-Çok biliyorsun sen, hemen doktora git, iğne yapsın.

-At mıyım ben? Normal iyileşemez miyim?

-Biraz at gibisin, her gün koşturuyorsun ya, ondan dedim 'öfkeli at' hatta.

-Off... Tamam sus! O sesin başımda çınlıyor.

"Eskiden bu sesi duymak için sürekli arardın" dedi gülümseyerek.

Hafif çıkmış sakallarını kaşıyarak baktı eşinin yüzüne;

-Üstüme gelme bak! Kırarım kalbini…

Eşi de umursamaz tavırla devam etti.

-İnan hiç kırılmıyor! Senin iyileşme tarzın bu, alıştım yıllardır.

Bir yandan inliyor, bir yandan karısına çakmak çakmak kızarmış gözlerle bakıyordu.

Yine kıyamamıştı yaramaz oğluna;

-Hadi soğumadan güzelce iç çorbanı, şu soğuk algınlığı ilaçlarını da al ve yat.

"Sakın o hasta sesini duymayayım" dedi, kafasını okşayıp öperek.

Karısının yüzüne bakarak 'tamam' dedi. Neye tamam dediğini de çok anlamamıştı. Sadece iyi gelmişti bu sözler.

Annesini görmüştü karşısında, şefkatini hissetmişti sanki, yatışmıştı birden.

Gece boyunca terlemiş, sabah duşunu alıp işine gitmişti bile.

Bir soğuk algınlığı krizi en iyi şekilde idare edilerek mutlu sonla bitmişti.

Eşi arkasından dua etmişti, "Ne olur Allahım o hastalanmasın, ben hasta olurum onun yerine" diye.


Bir daha ki yazım, bir kadın hasta olursa… Dua ederken dikkatli edin. )




Sevgilerimle,

Belgin Baykal

Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...