Her gün içen var, ama kimse “alkolik” demez.
Onlar sadece her akşam içenlerdir, o kadar.
Başlarlar içmeye...
Bir bakarsın yüzünde derin bir acı,
Altında bıyık altı bir gülümseme.
İçkisiyle cilveleşir...
Arka fonda bir müzik...
Makam tutmaz ama dertlidir illa.
Konuşmaları ağır, cümleleri derin görünür.
Ama aslında herkesin üç kere duyduğu şeyler.
Sonra bir yudum...
Yudumlar hızlanır, çünkü hızlı içince
"İyi içici" zannedilir.
Ağlamaya başlar aniden…
Ya da gözler dolar ama düşmez.
“Ağlayamıyorum bile!” der.
Ona da içer bir kadeh.
Haber açar.
Ülkenin en dertli haberine kilitlenir.
Bir anda memleket meselesi konuşulur.
“Bu halk koyun, koyun!”
Derken aslan sütünü fondip yapar.
Sonra konu döner dolaşır,
Eskilere, sevgililere, nankör dostlara gelir.
“Ben onu çok sevdim ama o…”
Klasik cümleler, klasik dram.
Ama yine de içilir, çünkü sebep bol!
Gece biter, yatak zor bulunur.
Sabah uyanınca baş ağrısı da yanındadır.
Bir bakar aynaya:
“Ben ne hale düştüm be!”
Sanki biri zorla içirmiş gibi söver içkiye.
Ama sonra ne olur biliyor musun?
Ağrı geçince hayat normale döner.
Ve akşam için yeniden hazırlanılır.
Randevu hazır, içki hazır, iki dost da geldi mi…
Buyrun masaya!
“Bu akşam hüzünleri evde bıraktım!”
Ya da “Sefam olsun be oh oh!”
Kimi zaman ağlayarak,
Kimi zaman gülerek biter gece.
Ama alkolik değildir o.
Sadece her gün içebilenlerdendir.
“Bütün aşkları ve memleketi aynı kadehte halleden adam.”
Belgin BAYKAL
