21 Kasım 2019 Perşembe

İnsan Sevdiğini Öldürür mü?





İnsanın doğası en çok sevdiğine zarar vererek kodlanmış gibi
değil mi hayatta?
En büyük hataları hep sevdiklerimiz değer verdiklerimiz
yapmaz mı bize?
Seni seviyorum derken, başka sevgiler arayarak öldürmez mi
sevdiğini.
Ya da kardeşin, ağabeyin, ablan, annen, baban en
sevdiklerin en kıyamayanlar değil midir?
Sana kıyanlar ya da senin kıydıkların…
Herkes nazının geçtiği ya da sözünün geçebildiğine
yüklenmez mi?
Kemal Sunal'ın filmindeki Mazlum olmaz mıyız birilerinin
hayatlarında.
Ya da bizim Mazlum'umuz yok mudur, sözümüzün geçtiği?
Böyle düşününce;
Birisini öldürmek için şiddet ya da silah gerekmez her zaman.
Yavaş yavaş öldürürsün, mesela davranışlarınla, her gün dozajını biraz daha çoğaltarak.
Sevmezsin, konuşmazsın, yok sayarsın…
O gün daha çok öldürürsün işte. 
Bazen silah tek kurşundur, o anlık acıdır belki. 
Fazla acı çekmeden gidersin öldürüldüğünde.
Bir de gözünüzün önünde her gün öldürülen ama ölmeyenler vardır.
Duygusal şiddet görürler, dışlanırlar, aldatılırlar yok edilirler.
Siz onları idare ediyor sanırsınız ama her gün biraz daha ölürler.
Onlar ölürken sizi de öldürenler olmuştur mutlaka. 
İçinizdeki güzel duyguları, güveni, sadakati, hayat
sevincinizi belki…
İşte insanı öldürmek için her zaman silah gerekmez.
Duygularında katili vardır, bizim öldürdüklerimiz, ya da bizi
öldürenler gibi...
Sevgiyle ve hayat sevincinizle kalın, kimseyi öldürmeyin,
kimse tarafından ölmeyin!
Hayatınızı elinize alın ve kimsenin harcamasına izin
vermeyin.


Belgin BAYKAL

Bencillik Yalnızlık Getirir mi?




Kim olursa olsun, kurduğumuz ilişkiler istediğimiz gibi sonuç vermeyebilir!
Kimisinden çok verim alırız, kimisinde mahsul elimizde kalır.
O zaman döneriz başa, başlarız sorgulamaya…
En son ben ne dedim?  Ya da ne yaptım?
O ne anladı? Kırıldığımız kadar kırmaya eğilimli cümleler kurarız ve farkında olmayız.
Sonra "ben yaptım, evet hatalıyım" demek zorumuza gider.
Ve kendimizi kutsayarak karşı tarafa yükleniriz.
"Her şey senin yüzünden, beni idare edemiyorsun.
Ne olmuş sana öyle bir şey söylediysem, hiç hakkım yok mu?"
Şeklinde sitem duyarız.
Düşününce, evet hakkın olabilir. 
Ama aynı hakkı bende kullanmak isterim.
Ben de sana aynı şekilde davrandığımda aynı hoşgörüyle bana dönecek misin?
Ya da bu senaryoda sadece ben mi idareci ve hoşgörü sahibi olacağım.
İşte kopmalar buralarda başlıyor. 
Çünkü hiçbirimiz sürekli bizden gitmesi taraftarı değiliz. 
Her şey karşılıklı olursa güzel!
Kendinizi idare eden birisini bulduğunuzda sakın sonuna kadar öyle gideceğini düşünmeyin.
Yalnızlık aniden kapınızı çalabilir.
Çünkü karşı taraf sürekli kendi özverisiyle giden bu ilişki tarzından yorulacaktır.
Sizi defalarca uyarmasına rağmen, siz ondan daima gördüğünüz hoşgörünün hiç
bitmeyeceğini sanacaksınız.
Belki dozunu bile artıracaksınız. 
İşte o gün yanıldığınız gün olabilir.
Elinizdeki oyuncağınız artık sizinle oynamak istemeyecek ve bu oyundan çekilecektir.
Tabii bu tarz ilişkilerden beslenen ve hayatını değiştirmeyen kişiler için bir şey diyemeyiz.
Hayatınızda onlardan varsa rahat olun, söylene söylene sizi idare ederler;) Ama tam olarak emin olmayın yine de…
Eşinizle dostunuzla ya da bir yakınınızla alışverişe çıktınız.
Eliniz kolunuz paket dolu.
Yanınızdaki kişi onları görüyor ama yardım etme konusunda teklif bile sunmuyor.
Elini kolunu sallayarak yanınızda geziyor. 
Sizce bu tutum size garip gelmez mi? 
Yardım konusunda bir beklentiniz olmaz mı?
İşte ilişkilerin kopma noktası da bu beklentiler ve karşılık bulamamalardan oluyor.
Yardımcı olun, destek verin bakın her şey size çok olumlu dönmeye
başlayacak.

Sevgiyle Kalın.

Belgin BAYKAL


25 Ağustos 2019 Pazar

“Emine Bulut” Olmak!







Bir çocuk dünyaya gelir, cinsiyetine bakılır "bir erkek"
İşte bütün duygular annenin bir erkek evlat doğurmasıyla başlar. 
Eşinden, ailesinden çevresinden hep olağanüstü bir şey dünyaya getirmiş gibi hissettirilir.
Zaman içinde o da bunu yoğun duygularla benimsemeye başlar.
Ona bakışı, ona davranışları, ondan beklentileri hep farklıdır.
Bazen onu bir evlat, bazen sevgili, bazen kardeş, bazen baba yerine koyar.
Sanki bütün ertelenmiş ya da zamanında yaşayamadığı duyguları onda biriktirir.
Bütün yaşanmamışlıkları onda bulur. Onun bakışıyla, onun sarılmasıyla en büyük doyumları yaşar.
Bütün dünya onun etrafında dönüyormuş gibi düşünür ve ona da bunu böyle anlatır.
Çocuk büyürken her şeyi kendine hak görmeyi öğrenir.
Kız çocuklarının hakları nedir? Kendilerini koruyabilirler mi? 
Onlar da aynı haklara sahip olmalı mıdır? düşünemez. 
Çünkü böyle düşünmesini istemeyen kadınlar tarafından yetiştirilirler.
Kız çocuklarının haklarını ilk anneler alır elinden.
Yani erkek evladı yetiştiren anneler.
Yani bir zamanlar ötekileştirilmiş, "sen kız çocuğusun!
Namusun önce bizden, sonra evleneceğin eşinden sorulur" diyen babalarımızı onaylayan, hepimizin yetiştirildiği annelerimizden.
Kızınızın namusu, size gelecek sözler, evladınızdan daha büyük değer alır.
Bu düşünce tarzı erkek tarafından havada kapılır, kadını beyninde köleleştirir.
Bu erkek adaylarıyla karşılaşan kadınlar, namus uğruna adarlar hayatlarını. 
Yani o annelerin yetiştirdikleri "erkek" denilen bencil yaratıklara.
Kadını "kadın" olarak görmeyen, bir eşya, bir cisim ya da hizmetine koşan bir köle gibi gördüğü kadınların başka ellerde mutlu olmasını istemezler.
Kendi yetersizliklerini görebilme fırsatları da olmamıştır. 
Çevrelerinde de kendileri gibi insanlarla görüştüklerinden kendilerini geliştiremezler.
Sonuçta "ya benim olursun ya toprağın" düşüncesiyle hala ilkellikten kurtulmayan
adamların elinde, "Emine Bulut" olur kadın! 
Çocuğunun önünde hunharca öldürülür. 
Durgunlaşmış toplumun önünde, o anı kayıt edecek kadar aktif, bir hayatı kurtaramayacak kadar ölmüş ruhlar karşısında verir son nefesini.
Tüm kadınların çığlığıdır "Emine Bulut" mekânı cennet olsun…
Evet, kanunlar yetersiz!
Ülke, kadınları sevmeyen bir yönetim şekliyle yönetiliyor.
Kadınlar, erkek çocuklarını hala özel, kız çocuklarını namus abidesi olarak yetiştiriyor.
Her gün birçok kadın darp alıyor, işkence görüyor ve ölüm korkusuyla yaşıyor.
Artık bu olaylardan ders çıkartıp, herkes üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmak
zorunda.
Kadınlar özgürdür ve bireydir.
Erkeklerin tek elinde değildir.
Nasıl davranacağına kendi karar verir.
Kimse bir kadına zorbalıkla bu korkuları yaşatıp canını alamaz!
Kadın kadının düşmanı olmasın! Bu olguyu yıkın artık…
Bu dünyada kadın dostluğunun ve dayanışmasının yerini tutacak hiçbir beraberlik yoktur.
Hayatta yaptığınız kötülüklerle yüzleşmek istemiyorsanız güzel şeyler bırakın geriye.
Emine Bulut'lar ölmesin, insanlık ölmesin!

Sevgiyle ve vicdanla kalın…

Belgin BAYKAL




18 Ağustos 2019 Pazar

Uzakları Seviyorum Artık












Her gün daha az seviyorum insanları…
Kendimi ikna edecek şeyler arıyorum insana dair ama elimi neye atsam hep hüzün.
Sevgisizlik, çirkinlik, açgözlülük, ihanet…
Dünya, insanların yarattığı çirkinliklerle dolu.
Herkes mutluluk adına başkalarının mutsuzluğu için savaşta…
Herkes haklı ve ısrarlı tutumlarında.
Kimsenin vazgeçmeye niyeti yok ama memnuniyet durumu da yok.
Kendi yarattıkları kaosun içinde kaybolup gidiyorlar.
Bir insana iyilik yapıyorsun, iyiliğin bile sana ihanet olarak geri dönüyor.
Bunu yapan yine insan!
Belki en yakınların, belki de yakın sandıkların…
Bunları gördükçe ümitsizleşiyor ve yalnızlaşıyorum.
Herkesten uzak mutluluk oyunları oynuyorum belki.
Gerçekten insan arıyorum. Hassas, düşünceli sadece "ben" demeyen…
Evet içimdeki sevgi ölüyor, bunu yoğun hissediyorum.
Yapmacık, sanal mutluluklar saçan insanların yanında kendimi sorgulamaktan
yoruluyorum.
Herkesin kendisini farklı anlatma çabası, ya da kendisini tanımamaktaki ısrarı
tüketiyor.
Daha uzaktaki insanları seviyorum, benim görüşmediğim, uzaktan iyiliklerini
duyduğum güzel hedefleri olan, güzel işler yapan insanları.
Doğayı, hayvanı koruyan, küçük detaylara takılmayan, önyargılarını kaldırmış
düşünen beyinleri.
Uzaktan sevmek, uzaktan özlemek, hayaline bırakmak bütün güzellikleri…
Tanımadığın insanlara iyilik yapmak, beklenti içinde olmamak en güzeliymiş.
Çevrenizde çok insan olması değil, gerçekten "insan" olması önemliymiş.
İşte yine! "İnsan seviyorum", biliyorum, sevgisiz yapamam!
Ama uzakları seviyorum artık…

Sevgilerimle

Belgin BAYKAL

1 Ağustos 2019 Perşembe

Fasülyeden Hayatlar













Her hayat kıymetlidir. Zengin de olsan fakirde olsan can taşıyorsun.
Paran olunca ya da standarttın çok yüksek olunca daha çok şey hakketmiş olmuyorsun.
Halden anlamak ve insani düşünmek gerek!
Bir televizyon programında sunuculuk yapan ve bu ekonomik düzenden fazlasıyla memnun bir kişinin sözleri oldukça ilgi çekici ve duygusuzca geldi.
"Bir süre fasulye de yemesinler canım ölmezler ya" dedi.
Sanki o insanların bütün derdi 'neden fasulye yiyemiyoruz' gibi algılanmış olması daha enteresandı.
Oysa hayatın pahalılığından ve geçinemediklerinden bahsediyorlardı.
Bunu söyleyen ve böyle düşünen standarttaki kişiler;
Neyi almak istediniz de alamadınız mesela?
Çocuğunuzla hiç markete gidip istediklerini alamamakla yüzleştiniz mi? 
Bütün bir hafta 20 TL ile bakışmak zorunda kaldınız mı hiç?
O paradan başka paranın olmaması ne demek bilebilir misiniz?
Yokluğun içinde, evde hastanıza bakmak zorunda kaldınız mı?
Ya da özürlü bir evladının tedavisi mümkünken ona çare olamamanın çaresizliğini yaşadınız mı?
Yağmur yağdığında siz evinizde keyfini sürerken onların her akan yere kovalarla koşuşturduğunu bilir misiniz?
Bu hayatta bütün olumsuzlukları ekonomisi yeterli olmayan kişilerin yaşadığını bilir misiniz?
Bugün bir deprem olsa, sel gelse! Siz sırça sarayınızda fazla etkilenmezsiniz belki, sadece uzaktan üzülürsünüz.
Ama o insanlar yine oradan oraya savrulan ama verilen bir yemeğe dua eden olurlar.
Siz bir hobinize servet verirsiniz ama o insanların çalışırken içtikleri sigara bile göze batar.
Onlara hiçbir şey yakıştırılmaz! Onlar tatile gitmemeli, araba almamalı, evleri olmamalı, süslenip püslenip gezmemeli. 
O zaman gözden düşerler, insanlar yardım etmek istemez.
Hep zavallı ve mağdur olmalı!
İş var beğenmiyorlar diyorsunuz ya!
Evet var ama insanlık dışı, tamamen çalıştıranın köleliği şeklinde var.
Sabah sekiz, akşam sekiz diye başlıyor, haftada bir gün izin. 
Asgari ücret ve yemek. 
Olumsuz koşullarda egosu yüksek vasıfsız yöneticilerle doldurulan o mesai saatleri. 
Sonra kalabalık otobüsler ve minibüslerle eve dönüş.
Daha dinlenmeden ertesi günü yeniden aynı maratonla hayata başlayış.

İşte o sigara en çok o zamanlar lazım oluyor.
Çünkü hayatta tek zevk sandığı şey aslında onu öldürüyor.
Ama olsun "ben zaten yaşamıyorum ki" diyor.
İşte savunduğunuz ekonomi bu insanların derdine derman olmuyor maalesef.
Onların dertlerinin yanında sizin fasulye örneğiniz gerçekten komik kalır.
Bir de ekonomi durumumuz çok iyi diyen bir Başkanvekili vardı, üç öğün simit ve çay önerip para arttırıyordu. 
Her öğününü itinayla yiyebilen ve yüksek yaşam standardına sahip bir kişinin size bütçe yapmaktan ve ekonomiden bahsetmesi gerçekten büyük ironi.
Aynı şartlarda olmadığınız insanlar hakkında fikirlerinizi söylerken düşünün. 
Ne kadar inandırıcı olabilirsiniz?
Hayat sizlere güzel! 
Diğerlerinin hayatı fasulyeden işte…

Sevgilerimle,

Belgin BAYKAL

28 Temmuz 2019 Pazar

Farklı Kardeş Olmak!



Aynı ailede, aynı şartlarda yetişmiş farklı çocuklar nasıl olur?
Çoğu zaman kardeşler arasında bu düşünülür. Tipler benzese de huylar birbirini tutmaz.
Kardeşler birbirlerinde olan farklılıkları, aile ortamında da dile getirirler. 
Genelde en acımasız şekilde olabilir.
"Ya bunu siz evlatlık filan mı aldınız." 
"Kesin bu karışmış hastanede" diye başlarlar söylenmeye.
Buna anne baba da katılır.
Onlarda beğendiği huyları kendi taraflarına alırlar, beğenmediklerini de ailenin sorunlu ve onay görmemiş kişisine mal ederler. 
Yani senin taraf, benim taraf düellosu başlamış olur.
Kişiler kendilerini nasıl bu konun içinde bulduklarını bile anlayamazlar …
Oysa; aynı ailede olmak aynı kişiler olmak anlamına gelmiyor ki.
Kuralların çocukların cinsiyetine kadar değiştiği aileler var.
Erkek ve kız çocuk ayrımı birçok ailenin yapmaktan kaçınmadığı ya da farkında olmadan
yaptığı bir gelenek halini almış.

Bu da çocukların huylarına şüphesiz farklı yansıyabiliyor.
Daha inatçı, daha asi ya da daha vurdumduymaz ve algısız olabiliyor.
Bunun dışında kalanlar iyi çocuklar olarak hayatta yerini alıyor.
İyi çocuk olmanın da çok büyük dezavantajları var.
Hiçbir kötü olay ya da hata size yakıştırılmaz! Hep normal, anlayışlı ve mükemmellik yolunda ilerlemeniz istenir.
Bunun ne kadar yorucu olduğu bilinmez, bilmekte istemezler zaten.
Uyumsuz, asi olursanız sizin sorumluluklarınızı başkaları taşır.
Aile içinde, okulda ve iş hayatında da hep uyumlu ve geçimli insanlar daha çok tercih edilir. Yani kolay olan seçilir. Kimse zor insanla uğraşmak istemez.
En çok işler onlara verilir. Sabırlı, düzenli ve sorumluluk sahibi oldukları için. 
Ama sorunlu ilan edilenlerin kazançları daha farklı olur. Kazananlar tarafında görürler kendilerini.
Hak edip etmemeleri önemli değildir. Kurnaz zekalarıyla kendilerini zafer kazanmış ilan ederler.
Bir de iyi olanlara ve uyum sağlayanlara salak muamelesi yaparlar.
Bunlar geçici zaferleridir aslında…
Hayatta haksızlık dediğimiz birçok şey sonunda hakkettiği değeri bulur. 
Arkalarından saygıyla anılmazlar. Hiçbir zaman mutlu olamazlar. Bir şeyler hep eksiktir. 
Ailelerin yanlış tutumlarından, birileri idare eden, birileri de idare edilen olarak ailede ve toplumda yerlerini alırlar.

Kardeşler ne kadar anlaşamasa da kalpleri bir atar. Hiçbir zaman birbirlerinin kötülüğünü istemezler. Farklılıklar olsa da bağlar her zaman arkadaşlıktan ötedir.
Öylede olmalı zaten!


Sevgilerimle…

Belgin BAYKAL



7 Temmuz 2019 Pazar

Sen Çok Özelsin















İnsan her şeyden gidebilir de bir tek kendinden gidemez.

Herkesi arkasında bırakır da bir tek kendini bırakamaz.

Herkesi çok güzel değiştirmeye çalışır da bir tek kendini değiştiremez.

Daha doğrusu değiştirmeye kıyamaz.

O kadar doğru olduğuna inanır ki, bir zaman sonra kimse tarafından

anlaşılamadığını düşünerek yalnız olduğunu sanır.

Oysa ki yalnız değildir! Sadece diğerleri gibidir bazen.

Eleştirdikleri gibi, beğenmedikleri gibi…

Hatalarını görmez! Başkalarının yaptıklarıyla ilgilenir.

Olduğu gibi kabul etmek yerine oldurmaya çalışır.

Görmek istediği kendi gibi olmasıdır. 

Ama o başkasıdır, başka bir kimlik, başka bir beyindir.

Allah herkesin ruhuna, “Sen çok özelsin ve farklısın” egosu yüklemiş.

Bundan dolayı kendini özel sanıp yalnızlaşma duygusu var olmuş.

Evet insan yaratılmış en özel varlıktır.

Kendi değerlerini bildiği, kendi gibi olduğu sürece.

Karşı tarafın duygularını ve hissettiklerini görmezden gelmediği sürece...

Çok kalabalık ailelerde bile, herkes bireysel olarak kendisini bir kalabalığın içinde kaybolmuş ve anlaşılamamış hisseder.

Ailenin içinde bile kimse kimseyi anlamak istemez!

Anlaşılmaya ve değer görmeye çalışır.

Kimsenin ne yaşadığı ya da nelerle mücadele ettiğini çok umursamaz.

Kendisinin nasıl olduğu ve neler yaşayacağı ya da neler hakkettiği daha ön 

plandadır. 

Herkesin bireysel hesaplaşmalarının olduğu bu ailede yalnızlaşma duygusundan 

daha doğal ne olabilir ki?

Ailede en yakınlarınızla olan bu durum, toplumsal yaşamda daha büyük sorun halini almaz mı?

Vermeden almaya, anlamadan anlaşılmaya meyilli duygularda nasıl bir son bekler ki

bizi.

Kendimizi terk edip biz olmaya başladığımız zaman, her şey çok farklı olacak.

Mutluluğun sırrı bireysellikte değil! Üretmekte, paylaşmakta ve önce anlamakta gizli.


Sevgilerimle, 

Belgin BAYKAL


Konuşmamız Gerek

  Kendime bir hedef koymuştum. 3 tane kitap yazıp zirvede bırakacağım diye.) Aynen de verdiğim sözü tuttum. Yeni bir kitapla tekrar karşınız...