Evlilik kararımızdan sonra, nikah günü almak için çalıştığım
iş yerindeki müdürümden o gün için izin istemiştim.
İkinci evliliğini yapmış, evliliğin bütün sancılarını yaşamış biriydi.
Bana, “Aman! Evlen de, sen de gör nelerle karşılaşacaksın” demişti.
O günkü mutluluğumla bu sözler çok anlamsız gelmişti.
Kendisi kötü bir şey yaşamış olabilirdi, ama benimki farklıydı.
İlişkimin özel olduğunu düşünüyordum, herkes gibi…
İlk zamanlar her şeye özen gösteriliyordu.
Yemekler en az üç çeşit, gelen-giden misafirler neşeyle karşılanıyordu.
Zamanla o mutluluk, yerini yorgunluk ve gerginliğe bıraktı.
Herkeste dediğini yaptırma telaşı vardı.
“Sözümü geçirdim geçirdim, yoksa ipleri bir daha eline
alırsa bu iş yürümez” tarzı cümleler baş göstermeye başladı.
Koşulsuz itaat beklentisi…
Uyunursa iyisin, uymazsan kötüsün!
Hiçbir şey ilk heyecanı gibi kalmıyor.
Dengede başlayan tahterevalli, zamanla tek tarafın
yüklendiği bir mücadeleye dönüşüyor.
Bir taraf rahat davranıyor, diğer taraf tüm eksiklikleri tamamlamaya çalışıyor.
Evlilik kurumuna duyduğu saygı ve çevrenin
"yuva kutsaldır" telkinleriyle kendi mesaisini ikiye katlıyor.
Ancak tüm bu çabalar, karşı tarafın kendini değerli hissetmesinden
öteye geçmiyor.
Zamanla bir tarafın sevgisi azalıyor, diğerinin ise bundan haberi bile olmuyor.
Ta ki finale gelene kadar…
İlişkinizin gerçekten farklı olmasını istiyorsanız,
saygı ve dayanışma vazgeçilmezdir.
Dengeleri koruyabilmek için, her iki tarafın da empati yeteneği güçlü olmalı.
Eğer sadece kendinizi düşünürseniz,
bir gün karşı taraf sizi taşımaktan yorulur.
Ve o gün geldiğinde,
“Neden böyle oldu?” diye sormayın.
Kendinizi kollamayı bırakın…
Güzel günler sizi bekliyor.
Sevgilerimle,
Belgin Baykal

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder