Ne zordur ağzımıza gelen kelimelerin içimize geri dönüşümünü sağlamak,
Düşünmeden bir avazda çıkan sözler ortalığı kasıp kavururken, telafisi mümkün müdür?
Ne yapacağını ya da ne söyleyeceğini bilemezsin.
İçinden gelmiştir ve sana göre doğruları söylemişsindir.
Haklı ya da haksızsındır…
Söz ağızdan çıkmıştır bir kere.
Sonra nasıl düzeltilir? Ya da yaralar nasıl sarılır?
Kelimelerin ihaneti affedilebilir mi?
Ya da senin başkasına ihanetin…
Yapılan şeyleri görmek ve vefalı olmaktır dostluk.
Görülmediği zaman büyük hüsran yaratır.
Peki! Biz bunları beklerken kendimiz ne kadar vefalıyız?
Yapılanları hemen unutuyor muyuz?
Ya da bir kelime için tüm yaşananları silebiliyor muyuz?
Cevabınız evet ise, siz hiç bir zaman dost olamamışsınız.
Günümüz ilişkileri gerçekten vefadan ve dostluktan nasibini almamış.
Her şey menfaat ve çıkar üzerine kurulmuş.
“Sen ne kadar veriyorsun benden bu kadar şekli”
Vermediğin gün veda günü,
Yapılan her şey unutulmuş ve sen en kötü ilan edilmişsin.
Sadece son kelimeler kalmış sürekli tekrarlanan.
Neden bu kadar acımasızca davranıyoruz?
Acılarla büyümekten yorulmuyoruz.
Her defasında aynı yerde tıkanıyoruz?
Kim haklı? Kim Suçlu?
Bu çok mu önemli ilişkilerde?
Davranışlarımızla “Haklıyken haksız yere düşmek” daha kötü değil mi?
İlişkilerin tadını tuzunu ayarlamak gerçekten zorlaştı.
Bireysellik ve kendine düşkünlük, her şeyi yerle bir edecek seviyeye geldi.
Herkes beklentili, herkes mutsuzluğa aday durumda…
Rahat mı batıyor bizlere gerçekten?
Sevmemeye yemin mi ettik güzel olan değerleri?
Her şey bizim istediğimiz şekilde güzel gidince mi seveceğiz herkesi, her şeyi?.
Koşullu sevmelere gebe mi olacağız her zaman?
Bir insanı olduğu gibi sevmeyi kabul etmeyecek mi bu yürekler?
Acıları unutmakta geçmişi hiç bırakmazken, iyilikleri hatırlamakta geçmişe yolculuk ne kadar zor! Güzel şeyleri çabucak unuturken, kötü şeyleri asla bırakmıyoruz.
İnsanın doğası daha çok kötüye mi yatkın acaba?.
Canımız bir şeye sıkıldıysa, hiç olmadık birisinde patlayabiliyoruz.
Benim de çok nadir yaptığım ve sonra kendime gelince utandığım bir duygudur.
Geçen gün sevdiğim bir insanla sorun yaşadım, canım o kadar sıkılmıştı ki,
bu arada internet bağlantımla ilgili de sürekli sorun yaşıyordum.
Beklediğim gün gelmişti sanki. İnternet Arıza servisini aradım.
Karşıma o günün şansız insanı çıktı.
Bana güzel bir şekilde, “Sistemlerinde sorun olduğunu ve o anda bilgilerime bakamadığını, daha sonra tekrar aramam gerektiğini söylüyordu.”
Ben de hiç onu dinlemeden, “Sizin sorunlarınız bitmez zaten, ben sürekli sizi mi arayacağım? Siz beni arayın?" şeklinde yükleniyordum.
Telefondaki kişi, bant kaydı olduğu için sınırlarını zorluyor kötü bir şey söyleyemiyor ama dişlerinin arasından sürekli aynı şeyleri söylüyordu.
Sonunda fark ettim ki, onun yapacağı bir şey yoktu.
Ama ben öfkemi başka yerde gidermeye çalıştım.
Sonunda üzüldüm! “Ne kadar gereksiz bir çıkıştı bu” dedim.
O kişinin mesaisini kötü geçirmesine sebep oldum belki!
Ama iş işten geçmişti.
Daha sonra tekrar aradım. Sistemlerindeki sorun hala çözülmemişti.
Ama benim kendimle yaptığım görüşme sona ermişti.
Duygusal birikimlerimi başka insanlara boşaltmayacaktım.
Sizde öfkenize yenik düşüp, masum kurbanlar aramayın!
Gerçek muhatap kendimizden başka kimse olamaz.
Sevgilerimle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder