Herkes birbirini tanıdığını sanır, aslında kimse kimseyi iyi tanımaz.
Her olay karşısında kişinin verdiği tepki ve aldığı kararlar değişkenlik gösterir.
Bir gün daha olumlu karşılarken, başka bir zaman yakar yıkar ortalığı…
Alphonse Karr’ a göre;
Herkesin üç kişiliği vardır; ortaya çıkardığı, sahip olduğu, sahip olduğunu sandığı.
İnsanları iyi tanıyın. Her insanı kötü bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin, demiş…
Ne çok bu hataya düşeriz.
Herkesi kendimiz gibi görürüz.
Umutlarımız beklentilerimiz hep bu yönde olur.
Sevilmek isteriz, övülmek isteriz, saygı görmek isteriz, idare edilmek isteriz.
Ama kendimiz bunları yapmayı hiç düşünmeyiz.
Çünkü tanımayız kendimizi.
Başkalarını tanımak ve onlara anlam yüklemekten kendimize öz eleştiri getiremeyiz.
Her zaman karşı tarafı suçlamak daha kolayımıza gelir.
Hint Felsefesine Göre;
KURAL 1: "Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir.
Bunun anlamı şudur. Hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz.
Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır,
Ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.
KURAL 2: “Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır.
Hiçbir şey, hem de hiçbir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi.
Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz.
'Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı' gibi bir cümle yoktur.
Hayır! Ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır.
Dersimizi alalım ve ilerleyelim diye…
Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir."
KURAL 3: "İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar ne erken ne geç.
Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır.
KURAL 4: "Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir. Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder.
Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir.
Hayatta hiçbir şey tesadüf değilse, her şeyin bir nedeni varsa!
Buna uyum göstermek ve akışa bırakmak en güzeli.
NE KADAR KENDİNİZSİNİZ?
Ortaya karışık sipariş gibidir benliğimiz.
Her gün yeni kararlarla ve ruh haliyle güne başlarız.
Yapılacak ve yapılmış ne çok şey vardır.
Ama bunları neye göre yaparız, tam kestiremeyiz.
Gerçek karakterimiz ve isteklerimiz doğrultusunda mı?
Ya da toplumun ve çevrenin baskılarıyla şekillenmiş halimizle mi
Bir gün kendi doğrularımıza inanırken...
Ertesi günü başkasının bakış açısı ve yaşadıkları bizi etkileyebilir.
Ruhumuz ve kişiliğimizde olan değişimler birbirini kovalar.
Arada kendimiz gibi olmayı deneriz.
Sonra bunun yanlış olduğunu düşünür başka kararlar alırız.
Rollerimizde değişiklik yapar başkası oluruz.
Zaman aralıklarına sıkışır değişimlerimiz.
Bazen sıcak, ılımlı ve olumlu, bazen buzullar kadar soğuk,
mesafeli, karamsar…
Neyin iyi geldiğine bir türlü karar veremeyiz.
“Mutluyum her şeyim var” deriz.
Onu derken bile eksiklerimizi sayarız.
Övülmek ve değer görmek hoşumuza gider,
Ama bunu başkasına gösterirken cimrilik yaparız.
Gerçekler ve duymak istemediklerimiz bizi rahatsız eder.
Övgüleri beğeniyle, eleştirileri büyük tepkiyle karşılarız.
İyi olan her şeyi çabuk kabulleniriz.
Kötülerde isyan ederiz.
Hep ‘muhteşem’ olmak isteriz.
Ama bu kelimenin ne kadar ‘muhteşem’ bir değer taşıdığını bilemeyiz.
Şeyh Şadi Şiraz bir sözünde “Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, tenkit edin; basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin.
Kendisini geliştirmek isteyen insan eleştirilere açık olur.
Gerçeklerden rahatsızlık duymaz.
Ama ben “Oldum” diyen insan, hiçbir zaman gelişemez.
Her zaman öz eleştirinizi kendiniz yapın, başkalarına bu hakkı vermeyin.
Kendi kimliğinizle ve öz benliğinizle hayatla barışık kalın…
Belgin BAYKAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder