İşimiz, eşimiz, yaşımız derken çocuk sahibi olmaya karar veririz.
Aile ve çevremizin gerek bilimsel gerekse direkt sorguları, bizi artık koşulsuz bu yola iter.
Kadın hamile olduğu zaman artık mesaj netleşir.
Evet, bizde problem yok üreyebiliyoruz.
Herkes derin bir oh çeker. “Tamamdır bunları hallettik, sıradaki gelsin.”
İlk çocuk ortaya çıkar. Ailesi tarafından zar zor büyütülürken, çevre ve aile yine boş durmaz.
“Eee ikinci ne zaman geliyor?”, “Aman kardeşsiz kalmasın!”
şeklinde mesajlar verilmeye devam eder.
Kadın başım dönüyor ya da midem bulanıyor kelimelerini kullanamaz.
Herkes jinekolog kesilir ve teşhisi hemen koyar.
“Ay sen hamilesin! Hadi hayırlısı!”
Bu konuda ikinci çocuğu görmeden ne aile ne de çevre pes
etmez. Ben bile etmemişimdir.)
Çalışan annenin çocuğu olmak hem güzel hem de zordur.
Çocuk uzaktan kumanda ile büyümeye mahkumdur.
Sürekli eve telefon açılır:
- Yemeğini yedi mi?
- Ateşi düştü mü?
- İshali geçti mi?
- Kaç saat uyudu?
Derken bir yarısını evde bırakıp, çalışma hayatına devam eder anne.
Baba bu konuda daha rahattır.
Çünkü anne bütün sorumlulukları üzerine almıştır.
Sorumluluk verilmeyen baba, iyi bir baba olamadığı
konusunda da anne tarafından sürekli suçlanır eleştirilir.
- Şu çocukla biraz da sen ilgilen!
- Baba olarak otur da bir şeyler öğret!
- Bu çocuğu babamın evinden mi getirdim!
- Al biraz dolaştır, bir şeyler paylaş!
Şeklinde sitemli söylemler devam eder.)
Baba da aslında bu konuda ne yapacağını bilemez.
Bildiği tek şey vardır, eğer yakınlarda oturan ve hayatta olan ailesi varsa onlara götürmek.
O da ister ki hem annesi torununu görsün hem de kendisi rahatça televizyonunu izleyip, keyfine baksın.
Erkekler bir çocukla vakit geçirecek kadar sabırlı değillerdir.
Hatta onlarla oyun oynarken bile yenilmeyi göze alamazlar.
Tabii bu konuda istisna babalar da vardır.
Onlar da annenin görevini tamamen üstlenip çocuğun her şeyini araştırıp takip ederler.
Ne yedi?
Ne içti?
Hangi besinler gelişmesine daha etkilidir?
Hangi zekâ oyunları iyidir?
Anne ilk çocuğunu dünyaya getirdiği gün aslında iki çocuğu olmuştur.
Evin erkeği her zaman kendisiyle daha fazla ilgilenilmesini
beklediği için, çocukla ilgili ilk sorunlar yaşanmaya başlar.
Bu arada erkek annesine gün doğmuştur. “Bebek oldu, gelin çocuğuyla ilgileniyor, oğlum sonunda bana kaldı” diye…
“Kimse benim oğlumla ilgilenmiyor!”
“Ben sana bakarım yavrum” diye tam gelişmesini tamamlamak üzere olan aile reisini yine eski günlerine çevirir.)
Bu durumda, yeni anneyi zor günler beklemektedir.
Neye alışmak zorunda olduğunu tam kavrayamamıştır.
Bebeğine mi? Yoksa bebeğiyle birlikte gelişen ilişki değişikliklerine mi?
O hazin dönemi atlattıktan sonra işe dönme zamanı gelir.
Bebeğiyle bütünleşmiş annenin iyi bir bakıcıya ihtiyacı vardır.
Sağa sola tanıdıklara haber salınır, güvenilir bir bakıcı sonunda bulunur.
Çocuk en fazla zamanını bakıcısıyla geçirdiği için her şeyi ondan öğrenir.
Aileler başka seçenekleri olmadığı için çocuklardaki şive bozukluğuna ve televizyon kültürüne engel olamazlar.
Bütün gün kadın programları ve bakıcının seçtiği müzikleri dinleyen çocuğun alışkanlıkları karşısında aile de buna ayak uydurmak zorunda kalır.
Çocuk yetiştirme konusunda herkesin bir fikri vardır.
Herkes de en doğrusunu kendisinin yaptığını sanır.
Ama bu konuda doğru cevabı yine kimse bilemez.
Neye göre iyidir?
Mesleki yönden mi?
Ailevi yönden mi?
İnsanlık yönünden mi?
Bu üç olguyu aynı insanda toplayabilirseniz, işte o zaman iyi bir evlat yetiştirmiş olursunuz.
Çocuk, hayatımız boyunca bitmeyen sorumluluğunuzdur ve ihmale gelmez…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder